İnci Hekimoğlu
Anlayın artık, mesele ‘güç’ meselesi
Guardian’ın, çok yerinde hatırlattığı gibi 1996’da ‘Demokrasi amaç değil, araçtır" diyen bir adamın, bugün "Atı alan Üsküdar’ı geçti" demesinden doğalı olamaz. Ayrıca haklı da!
Erdoğan ve ekibi; yargıyı Gülen cemaati eliyle kontrol altına almasından bu yana, yargı üyelerinden başlayarak, orduyu, polisi, medyayı, sonra muhalefeti ve kamuoyunu adım adım yoklayarak teamülleri, siyaseti, yasaları çiğnedi. Tepki fazla olursa geri çekildi, fırsatını ilk bulduğu anda hedefini gerçekleştirdi.
Başlarda yavaştı. Ölçerek, nabız tutarak iki ileri bir geri giderek yapıyordu. "Alıştıra alıştıra, sindire sindire"…
Baktı ki, o bir adım ileri gittiğinde muhalefet partileri bir adım geri gidiyor, hızlanmaya başladı. Artık frenleri tümden devre dışı, çünkü karşısında frene ihtiyaç duyacağı bir güç kalmadığını düşünüyor.
Dolayısıyla Agit’in somut rakam verdiği,Hayır ve Ötesi gibi sivil toplum kurumlarının kalem kalem açıkladığı, CHP ve HDP’nin sesli-görüntülü kayıtlarıyla yayınladığı onlarca usulsüzlük kamuoyunun önüne serilmişken, YSK kamuoyunun önünde yasaları çiğnemişken, rahatça "Atı alan Üsküdar’ı geçti" diyebildi.
Bu söz AKP ve Erdoğan iktidarının 14 yıldır yürüttüğü siyasetin en özlü ifadesidir. Zaten en iyimser tahminle 2014 yılından bu yana emrivakilerle, fiili durum dayatarak ülkeyi yönetiyorlar.
Bugün tek fark referandum oylamasında suçüstü olmalarıdır.
Bundan önceki bütün seçimlerde anket hokkabazları ve AA aracılığıyla aynı manipülasyonlarla kamuoyunu hazırladıkları, seçim günü de muhalif sandık kurulu üyelerinin sandıkları boşaltmasını sağlayarak her tür hileyi yaptıkları tahmin ediliyordu. Nitekim şaibesiz hiçbir seçim olmadı AKP döneminde.
Sadece biz, muhalifler, tümümüz saf olduğumuzdan bu kadarını tahmin edemedik. Kabul edelim ki; "biz ve onlar" sözü de bu açıdan yerine oturuyor. ‘Biz’ sonuna kadar hukuka, yasalara ve kurumlara inanmaya devam ettik, ‘onlar’ İslamcı, dindar, kindarlar da arkamızdan, "enayileri nasıl kandırdık" deyip, hırsızlıklarıyla övündüler!
Yani "Atı alan Üsküdar’ı geçti" sözü, yalnız İslamcı siyasetin özü değil aynı zamanda suçun itirafıdır.
Yalnız bu da değil, kamuoyunun gözüne baka baka meydan okumadır!
Mesajı açık, diyor ki; beni usulle, yasayla, sandıkla, oyla indiremezsiniz. Bir araç olarak kullandığım demokrasi treni son istasyona geldi. Gücünüz yetiyorsa buyurun!
Herkes, başta da CHP artık anlamalıdır ki; bu hukuk dışı, yasadışı, gayrı meşru siyaseti ancak etkili bir mücadele durdurur.
Bu mücadelenin evrileceği alan CHP’yi korkutuyor olabilir. Haksız da değil.
Hele ki; devletin bütün gücünü elinde bulunduran adam kendi vatandaşlarının en az yarısını "vatan haini, terörist, dış güçlerin işbirlikçisi" ilan etmiş ve de "iç savaş çıkarsa çıksın, ezer geçeriz" diyecek kadar gözü karartmışsa…
O ‘Küçük’ adamların savaş çağrıları yapmaları kuşkusuz bağlı bulundukları güçlerden bağımsız değildi. Tıpkı OHAL’in apar topar uzatılması gibi, atı çalanın Üsküdar’ı geçmesine engel olmaya kalkacakları sindirme, korkutma stratejisinin parçasıydı.
Belki bir iç savaşı bile göze almışlardır gerçekten. AKP’li siyasetçiler için, kendi tabanı için, destek veren sermaye sahipleri için bu o kadar kolay mı, ayrı bir tartışma konusu.
Kaldı ki, o bile iç savaş haline kendi koltuğunun da altında kalmayacağını bilir.Hele bu fırsatı bekleyen onca ülke varken ve hiç bir iç savaş yalnızca kendi iç dinamikleriyle sınırlı kalmazken…
Tam bu noktada CHP’nin de şu soruyu kendi içinde tartışmasının ve karar vermesinin zamanı geldi de geçiyor. Siyasal İslamcı bir diktatörlüğü kabullenip, arkanızdan gelmeye hazır milyonlarca insanı pasifize etmeye mi çalışacaksınız, yoksa hızla örgütlenip, legal, hukuka uygun, meşru bir hak mücadelesi için öncülük etmeye cesaret gösterecek misiniz?
Hani "direnme hakkı" diyordunuz ya Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, hani "cesedimizi çiğnemeden rejimi değiştiremezsiniz" diyordunuz, hani "bedel ödemeye hazırız" diyordunuz ya!
İşte zaman o zaman.
Gerçek darbe şimdi başladı, gerçek "Demokrasi Nöbeti" de şimdi başlıyor, demokrasi sınavı da.