İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Artık ne Kayı Köyü’nden Binali ne Piyalepaşa’dan Recep çıkar

Artık tartışabileceğimiz, eleştirebileceğimiz bir “eğitim sistemi” de kalmadı zaten. Daha doğrusu “sistem” var da “eğitim” yok.

Seküler eğitim sisteminin yetiştirdiği son ‘dünya lideri’ Recep Tayyip Erdoğan, son ‘yüksek profil’ Başbakan Binali Yıldırım’dır. Daha da çıkmaz.

Şu son 16 yıl içinde, bir köy okulundan parlak bir siyasetçi, bir düz liseden edebiyatçı, akademiden bilim insanı, dünya çapında bir sanatçı adı duydunuz mu?

Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan soruyordu ya "dünya çapında bir gitarist mi yetiştirmişler" diye, işte o soruyu sormasının nedeni bu.

O beğenmediğimiz, en çok da sol, demokrat kesimlerin eleştirdiği eğitim sistemi bütün eksik ve yanlışlarına rağmen fırsat eşitliği ve öğretim kalitesi açısından meğer mükemmelmiş!

İtiraz eden varsa, örnek vereyim.

Isparta İslam Köy’den, köy ilk okulunda okumuş, bildiğin düz liseye gitmiş Süleyman Demirel bir daha çıkar mı?

Erzincan’ın Refahiye ilçesi Kayı Köyü’nden Binali Yıldırım çıkar mı bir daha?

Kasımpaşa İmam Hatip Lisesi’nden bir Recep Tayyip Erdoğan çıkar mı?

Bilecik Söğüt’te ilköğrenim, Mardin'de ortaokul, Konya ve Kayseri’de liseyi bitirip bursla üniversite okumuş biri Turgut Özal. Bir daha Özal çıkabilir mi, bu koşullarda?

Şimdi TEOG’u kaldırma müjdesi verdiler. Altından şu çıktı. Öğrencilerin yüzde 92’si yani 1.1 milyon öğrenci oluşturulacak eğitim bölgelerinde evlerine en yakın okula gitmek zorunda. Ki o okul zaten imam hatip.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın dediğine göre kalan ‘nitelikli’ 600 okula gitmek isteyenler sınava girecek.

Kısacası yüzde 92 niteliksiz okullarda, İslam Devleti’ne taban olarak yetiştirilecek.

Kendilerinin yetişmesini önleyememiş laik Cumhuriyet’in eğitim sistemindeki boşluklardan öyle ders çıkarmışlar ki insanın tebrik edesi geliyor.

Nitekim Eğitim Sen Mersin Şubesi yeni sisteme ilişkin yaptığı açıklamada çok net bir tablo çiziyor.

"Semtlerin ekonomik ve sosyal farklılıkları ve eşitsizlikleri okullara da kaçınılmaz olarak yansır.

Okulların teknolojik donanımlarından, öğrencilere yönelik olarak sunulan olanaklara, velilerin okul yaşantısına katkısına kadar pek çok alanda bu farklılıkları ve eşitsizlikleri görmek mümkündür. Sanki tüm okullar eşit ve aynı olanaklara sahipmiş gibi bir ön kabul ile öğrencileri kendi bölgelerinde/mahallelerinde bulunan okullara gitmeyi zorlamak sınıfsal eşitsizliklerin devamını ve öğrencilerin ait olduğu toplumsal sınıfa göre eğitim almaya zorlamak anlamına gelecektir."

Eğitim-Sen’in vurgu yaptığı bir diğer nokta; asıl hedefin öğrencileri, yerleşme oranı yüzde 11-12 olan, kontenjanlarının ancak yüzde 65’ini doldurabilen İHL’lere mecbur bırakmak olduğu.

Böylece imam hatipler ‘tam kapasite’ cihatçı formatlayacak üretimhaneler olabilecek.

Öğrencilerin ancak yüzde 8 gibi mutlu azınlıktan olan kısmı da, o cihatçılara "şehitlik" edebiyatıyla, "yerli ve milli" gazlamasıyla ‘çoban’lık yapacak.

İslamköy’den çıkacak bir "Çoban Sülü"ye ihtiyaç da olanak da bırakmıyorlar yani.

Artık tartışabileceğimiz, eleştirebileceğimiz bir "eğitim sistemi" de kalmadı zaten. Daha doğrusu "sistem" var da "eğitim" yok.

"Eğitim"in en geniş kabul gören tanımı şöyle:

"Yaşamı sürdürmek için gereken yeterliliği (deneyim, donanım, bilgi, birikim, tutum, davranış) kazanma sürecidir…

…öz bakım becerilerinin geliştirilmesi, tehlikeleri ve farklılıkları fark etme, düzeni kavrama, ince ve kaba motor becerileri geliştirme, dili kendini, duygu ve düşüncelerini ifade edecek şekilde kullanabilme, başkasının duygularını anlayabilme, basit somut muhakeme yeteneklerini geliştirme, aile içinde kendi ve diğer bireylerin sınırlarını öğrenme ve bu sınırlara saygı duyma…"

‘O halde’ bu tanım ışığında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayı ile imam hatip liselerinde ( zaten artık tümü imam hatip) çocuk taciziyle ünlü Ensar Vakfı’nın vereceği ‘değerler eğitimi’ne bakalım.

Evrensel Gazetesi’nin manşetinde yer alan habere göre Vakıf, Ankara’da imam hatip liselerinde Hayrettin Karaman’ın "İmam Hatiplilik Şuuru" adlı kitabını dağıtıyor.

Kitap, "Türkiye’nin bir İslam devleti taslağı" olduğunu, "İslam Devleti mücadelesi için" "can dahil" fedakarlık yapacak bir tabana ihtiyaç olduğunu söylüyor ve devam ediyor:

"Evvela İslam Devleti’ni nefsinizde ve şahsınızda ilan edememişseniz bu fertlerden bir güç, bir taban oluşturamamışsanız o ülkede İslam olmaz, o devlet de -siyasi anlamda- İslam Devleti olmaz, İslam Devleti’nin taslağı olur, aldatmacası olur… Mezunları teşkilatlandırmalıyız ve güçlü bir tabanımızın olması için tabana gidip, Müslüman insanlara gidip bir takım denenmiş usulleri, metotları kullanarak onlarla bütünleşmeliyiz ve İslamlaşma hareketini artık planlı programlı başlatmalıyız…

…Eğer imam hatip mektebine layık olmadığı halde orada öğretmenlik yapıyorsa haindir. Ama yapıyor"

Yani bir sistem var, ideoloji var, idealize edilen bir yönetim biçimi var, bu yönetim biçimi için feda edilecek milyonlarca ‘kurban’ var.

Eğitim yok, öğretmen yok. Çocuğun ise adı bile yok!

KHK var, ‘hain’ var, imam var.

Peki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni "İslam devleti taslağı" olarak nitelemek, taslaktan İslam devletine geçmek için okulları kışlaya çevirmek, çocukları "canlarını feda edebilecek" intihar timi gibi yetiştirmek, bu siyasal hedef için öğretmenleri işten atmak ve kadrolaşmak açık birer suç değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi