Candan Yıldız
Asıl gündem ne?
Andımız tartışmasıyla fitili ateşlenen, "Ezan Türkçe okunmalı", "Atatürk'ün manevi kişiliğine hakaret" haberleriyle gündemde tutulan laik-anti laik kullanışlı cepheleşmenin gündemine takılanlar; asıl gündemi kaçırıyor mu sorusu haklı bir soru... Bu soruyu ekonomik krizi iliklerine kadar hissedenler soruyor.
Son zamanlarda sosyal medyanın "birey haberciliği"nin verdiği olanakla, sesini duyurmak isteyenlerin sesi çoğalıyor. Tek başına dile getirilen isyanların artması, bir yanı ile sosyal medyanın görünürlük imkânı sağlamasına işaret etse de, aile ya da değil, hanelerde yaşanan yoksullaşmayı dışa vurabilmenin örgütlü mekanizmalarının zayıflığını da gösteriyor.
Sendikalar emeğin örgütlendiği kurumlar olsa da ücretli çalışanların sesi olamıyor. Devlet Planlama Teşkilatı istatistiklerinde kamuda sendikalaşma oranına baktığımızda 2002'de yüzde 47 olan sendikalaşma oranı, 2018'e geldiğimizde yüzde 67'ye yükselmiş. Yıllar içinde dalgalı yükselişin ardına baktığımızda kamuda yetkili olan sendikaların; Büro Memur-Sen, Eğitim Bir-Sen, Enerji Bir-Sen gibi iktidara yakın örgütler olduğunu görülüyor.
DİSK'in araştırma raporunda ise "toplu sözleşme kapsamı"ndaki sendikalaşma oranı özel sektörde sadece yüzde 5.5 olarak aktarılmış. Emek örgütleri, "toplu sözleşme" hakkının kullanılamadığı sendikalaşmanın işçi haklarını korumasız bıraktığını söylüyor.
Geçtiğim gün bindiğim bir taksinin şoförü, 30 yıldır çalıştığı lokantanın satıldığını, bu nedenle işsiz kaldığını, hâlâ tazminat hakkını alamadığını söylerken, milyonlarca benzer durumdaki insandan "habersiz" olmayı düşündüm. İktidarın medyadaki tekeli bu "habersizliğin" baş müsebbibi tabii ki...
Yaşananlara karşı ise "tek başına" bireysel çıkışları, çözümleri ortaya çıkıyor. Örneğin; ıssız bir işletmenin görüntülerini cep telefonuyla çeken bir kişi derdini Cumhurbaşkanı Erdoğan'a anlatıyor. Belli ki, Cumhurbaşkanı'nın bütün gücü elinde tuttuğu gerçeğinin farkındalığı ile tek çarenin ona seslenmek olduğunu düşünüyor. Aralara serpiştirilen eleştiri cümlelerini dikkatli sarf ediyor. "Biz alnımızın terini döker, ekmeğimize bakarız" derken "siyaset" yapmadığını mesajını verse de duygularını bir yerde kontrol edemiyor ve yazının başlığına ilham oluyor. Diyor ki; "Sayın Cumhurbaşkanım ben demiyorum anamızı ağlattınız, çünkü bunu söylediğim zaman vereceğiniz cevapları biliyorum. Biz bittik, öldük diyoruz. Andımız, yol, havalimanı, ittifak diyorsunuz. Gündemi değiştirmeyin, asıl gündem biziz, asıl gündem bu..."
Asgari ücretle geçinen bir işçi de; "sıradan bir insanım" sözleriyle isyanının "siyaset" içermediği ön açıklamasıyla 1603 TL ile nasıl geçinemediğinin videosunu paylaşıyor. Elinde aldığı maaş, "Sayın Cumhurbaşkanı, bize 3-4 çocuk yapın diyorsunuz. Ben iki çocuğun hakkından gelemiyorum. Geçinemiyorum, bıktım artık, isyan ediyorum. 1600 TL'yi bize çok gören milletvekilleri gelsin bize öğretsinler. Artık geberiyorum. Ay sonunu nasıl getireceğim diye geberiyorum" diyor. Siyaset yapmadığını ima etse de mevcut siyasetteki ana akım eğilimi açığa vuruyor: "Milletvekilleri zaten zengin insanlar. Gariban halkı hiçbir zaman milletvekili yapmazlar."
Yine "tek başına isyan" paylaşımların birinde, bir vatandaş elektrik faturasına öfke duyuyor. O da Cumhurbaşkanı'na sesleniyor: "Sayın Cumhurbaşkanım 75 bin lira maaş istiyorsun. 1600 TL asgari ücret gözümüzüme dizimize dursun. Baba yerine geçtin ama evlatlarını korumadın. Bizi soğuğa ve açlığa mahkûm ediyorsun." Tepkisindeki "halk dili" benzerleri ile organik bağ kurmasa da, dert ortaklığı bağı kuruyor. Bu videoların yaygınlaşmasını başka türlü açıklamak zor zaten...
Her seçimde AKP'ye oy verdiğini, bu nedenle akrabalarıyla bile ilişkisinin bozulduğunu söyleyen bir başka "tek başına isyan" videosundaki kişi ödediği bedellerinin "imtiyaz" yaratmadığını fark ederek, "... Darbe oldu, çay içiyordum, hemen havalimanına gittim. Ekonomik kriz varsa bunun nedeni Atatürk, İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Ecevit değildir. İyi bir şey yaptığı zaman AKP yaptı, kötü bir şey olursa ABD, İsrail yaptı. Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili Meclis'e önerge verildi. 'Bunlar çok uyanık, çift maaş alacaklar' demeleri çok zoruma gitti. Millete tepeden bakmaya başlamışlar demek ki... " diyor.
Bu tür videoların çoğalmasının çok anlamı var. Bir yandan birbirinden cesaret alarak yaşananları ortaklaştırıyor, kamusallaştırıyor, diğer yandan ise yoksullaşanları esas almayan siyaseti deşifre ediyor. Zira "tek başına isyan" çıkışları ne tek ne de sadece bir toplumsal kesime ait. Ancak "Andımız" üzerinden siyaseti dar alana hapsetmek daha konforlu, daha kolay...