Yetvart Danzikyan
Atatürkçülük: Moda mı, ötesi mi?
AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu son dönemde Atatürkçülüğe sarılacağı yönündeki tahminler yerini bulmuş görünüyor. 10 Kasım anmalarında rastlanan hava, Erdoğan’ın açıklamaları, AKP’nin bir süre daha "Atatürk’ü bizden olmayanların elinden alacağız" çizgisinde ilerleyeceğini gösteriyor. Bu elbette muhalif cephede hem bir reaksiyon hem de bir sevinç yaratıyor. Sevinç kısmı şöyle: AKP’nin 2019 seçimleri öncesinde oy kaybı yaşadığı, bu yüzden Atatürk’e sarıldığı düşünülüyor. Bu analizin işte bu "oy kaybı" kısmı muhalif cephede bir heyecan yaratıyor. Bu belli. Bununla beraber şimdilik bir iki anket şirketinin açıklaması dışında elimizde somut bir veri yok. Dolayısıyla bu anlamda üzerine kapsamlı bir analiz bina edeceğimiz bir durum da yok. Dediklerimiz bir tahminden öteye geçemeyecek. Ekonomimin durumu bize aynı 2009 krizindeki gibi AKP’nin oy kaybı yaşayacağı fikrini verebilir, ama bu konuda daha iddialı sözler etmek için biraz daha veriye ihtiyaç var. Ama sonuç olarak bu analizin yanlış olduğunu söylemek de doğru değil. AKP ve Erdoğan rejimi yargı, ekonomi, eğitim ve dış politika başta olmak üzere birçok alanda sıkışma yaşıyor, bu belli. Belediye başkanlarının görevden alınma gösterisi ve bilhassa İstanbul’un betonlaşması bahsinde günah çıkarma seansları da bu gidişatın göstergeleri arasında sayılabilir. Açıkçası 1994’ten beri İstanbul’u elinde tutmuş ve onu bir beton cehennemi haline getirmiş olan Erdoğan bu günah çıkarma seanslarını tabanına başarıyla yutturabilir ve İstanbul’u tekrar kazanırsa bu anlamda artık diyecek bir şey de kalmıyor.
Reaksiyon kısmı ise daha çok şöyle: Laikliğin kıymetini sonradan anlamış olan eski dindar cephenin de eklemlendiği muhalif cephenin büyükçe bir kısmı Atatürkçülüğün patentini kendinde gördüğünden ve yıllardır Atatürk’ü savunmuş olmanın verdiği haklılık hissinden dolayı şöyle düşünüyor: "Hop, orada durun bakalım. O kadar da değil."
Haklılar bu açıdan elbette. Milli Görüş çizgisinin Atatürk’e muhalefeti sır değil, ayan beyan bilinen bir durum. O gömleği çıkartan AKP de Atatürk konusunda milli bayramlardaki mecburi hareketler dışında Atatürk’ü ve Tek Parti dönemini her fırsatta eleştirdi, tüm politikasını dindar kesimin Atatürk’ten hazzetmeyişi üzerine kurdu, ideologları her akşam televizyonlarda o dönemi kimi zaman doğru, çoğu zaman da saçma sapan argümanlarla eleştirdi.
Şimdi Erdoğan çizgisinin Atatürk’e sarılmasına kızmakta haklı olabilirler. Ancak burada bir tedirginlik de sezilmiyor değil. Sarıldığı her argümanı (2002’den itibaren sırasıyla: AB’cilik, global kapitalizm, Gülen muhipliği, TSK eleştirisi, Kürt meselesinde çözümcülük, Kürt meselesi reddiyeciliği, 12 Eylülcülük, milliyetçilik/Turancılık) posasını çıkarana kadar kullanan Erdoğan acaba Atatürkçülüğü de tanınmayacak hale getirip işi bitince bir kenara fırlatacak mıydı? CHP çevrelerinde kısık sesle dillendirilen sarkastik "Atatürk’ü keşfetmeleri tabii ki memnuniyet verici" açıklamalarının altında bu tedirginlik de hissedilmiyor değil.
Bu mümkündür. Yani Erdoğan’ın işi bitince bir kenara atacak olması. İçini boşaltır mı, boşaltmaz mı bilinmez. Ancak bu meseleye belki de bir doktrin sahipliği tartışmasının dışına çıkarak şöyle bakmak daha isabetli olur: AKP’de ve çevresinde "Dünya bizden korkuyor" gazına gelmeyen, aklı başında denebilecek taban ve iş çevreleri, bu eğitim ve üretim sistemiyle AKP eksenli Türkiye’nin bir yere varamayacağını artık kavramış durumdalar. 2020’lerin teknolojik ve bilimsel atılım çağında AKP’nin İmam Hatip liseciliği ve apartman dikiciliğinde ısrar etmesi durumunda Türkiye’nin ekonomik olarak şimdiki durumundan bile çok daha geriye gideceği ve bunun ipuçlarının da görüldüğü aşikar. Bunu sadece AKP’nin orta gelir düzeyi/ üstü tabanı ve iş çevreleri kavramıyor. Sürekli değişen ve her seferinde çöken eğitim sistemi sayesinde nereye gideceklerini bilmeyen gelecek görememeye başlayan orta/alt gelir grubu da kavrıyor. Daha doğrusu bunu ben mevcut tabloya bakarak bir tahmin olarak söylüyorum.
Dolayısıyla oy kısmını şimdilik bilemem ama parti içi ve parti tabanı dinamikleri açısından Erdoğan rejiminin asıl tıkanacağı yer burasıdır. Buna mevcut ekonomik kriz, dış politikada toslanan duvar, AB ve ABD ile yaşanan krizlere karşılık birilerini hapiste rehin olarak tutma stratejisinin yaşanan krizleri daha da derinleştirmesi gibi faktörler eklenince Erdoğan rejiminin çıkış için zaten bir yol denemek zorunda kalacağı bellidir. Ekonomik kriz, eğitim ve şehir/rant meselelerinin Erdoğan rejimini hayli zorladığı ortadadır.
Dolayısıyla Atatürkçülük hamlesi sadece oy kaybı kaygısının ötesinde daha kapsamlı bir hamle olma vasfı mı taşıyor, yoksa hiç de böyle derinlemesine boyutları olmayan, İYİ Parti’nin de önünü kesmeye yönelik basit bir siyaset hamlesi midir? Asıl bakılacak yer bu sorunun cevabı olacak gibi duruyor. Göreceğiz.