Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan ve gazeteci Burçin Gerçek, Kulüp dizisinin yeni bölümlerini Alin Ozinian'ın +GERÇEK TV'de yayınlanan 'Sınırsız' programında değerlendirdi.
Hrant Dink öldürülmeseydi 15 Eylül’de 67 yaşına girecekti. Agos gazetesi yayın yönetmeni Yetvart Danzikyan ile konuştuk. Belki Dink’i biraz daha yakından tanımak ve anmak istersiniz...
Hrant Dink Agos’un kurucusu ve genel yayın yönetmeniydi. Öldürülmesiyle Agos ve Dink iç içe geçmiş bir hikayeye dönüştü. Gazete 25 yaşına girdi. Peki Hrant için Agos, Agos için Hrant neydi?
Kamu görevlilerinin rolüyle ilgili en ciddi iddiaların bazıları cinayetten hemen sonra ortaya atılmıştı.
2015 seçimlerinden sonra çözüm sürecini bitirmeye karar verdi, o zaman HDP bu olayların sorumlusu olduğu gerekçesiyle iktidar ve medyası tarafından hedef gösterilmeye başlandı.
Agos Genel Yayın Yönetmeni Danzikyan, sosyal medya hesabından duyurdu.
Suriye’ye girildi, olmadı, Libya’da gidildi, olmadı, Ege Denizi denendi, yine olmadı. En sonunda Kafkaslar ve Karabağ meselesi göze kestirildi.
'Karabağ sorunu Kafkasya’nın geleceğini tehdit eden ve karşılıklı uzlaşmayla bir an önce çözülmesi gereken ciddi ve tarihsel bir sorundur.'
HDP ile olduğu gibi, Hayastan ve Yukarı Karabağ’daki Ermeni ulusuyla dayanışmada olmak, kendine 'demokratım', 'insan hakları savunucusuyum' diyen her bireyin kaçınılmaz görevidir
Ne ilginçtir ki muhalif kamuoyu Libya, Suriye ve Yunanistan söz konusu olduğunda resmi anlatılara gayet mesafe ile yaklaşırken mevzubahis Ermenistan ise bu mesafe bir anda kayboluyor.
Son birkaç yıldır, ama özellikle son bir yıldır denklem biraz tersine dönmüş durumda. İçeride iktidar bir anlamda kaybedildi.
Sanki bir sosyal deneyin tam ortasındaydık. Ancak sonuçları hayli ölümcül olmaktaydı.
Ancak Türkiye baştan beri tarif etmeye çalıştığımız siyaset çerçevesinde “Metsamor nükleer santralini vurabiliriz” diyen Azerbaycan'ın en büyük destekçisi konumunu tercih ediyor.
Savaş, yıkım, yerinden edilme ve ölümden başka bir şey getirmiyor. Akıncı’nın dediği gibi adına ne derseniz deyin, akan kan oluyor.
Olayların ne şekilde çığrından çıktığı, kimlerin hangi aşamada devreye girdiği, ne tür provokasyonlar yapıldığı pek soruşturulmadı, bütün dosya HDP üzerine yıkılmak istendi.
İktidar aslında İstanbul ile hesaplaşmasını başka bir düzeyde sürdürüyor. Kaftancıoğlu 7 yıl önceki sosyal medya paylaşımlarının da dahil olduğu bazı paylaşımlar üzerinden mahkûm ediliyor.
7 Haziran -1 Kasım 2015 arası Türkiye’nin yakın döneminin pandora kutusudur. Açıldığında son dört yıldır yaşadıklarımızın arka planında yatanlar büyük ölçüde aydınlanacaktır.
Erdoğan, yerel seçimlerdeki oy kaybının 'Suriyeliler' nedeniyle yaşandığı düşüncesinden hareketle 'Suriyelileri geri gönderiyoruz' havasında bir kampanya başlatmış durumda.
Aylardır insanlar, yakınlarının siyah trasporterlarla kaçırıldığını, işkenceye maruz kaldıklarını söylüyor. Bu aileler geçen hafta Cumartesi Anneleri ile basın açıklamasına katıldılar.
AKP ve Erdoğan rejimi tarihinin en güçlü krizini yaşarken seçmen kitlesindeki muhafazakârlaşma ve milliyetçileşme eğilimlerinde en azından şu an itibarıyla güçlü bir değişim gözlenmiyor.
Ne olmuş oldu peki? Patrikhane’nin 'Ekümenik' sıfatı kayıp mı oldu? Hayır. Yıldırım silmeseydi ne olurdu, Türkiye Devleti zarar mı görmüş olacaktı? Hayır.
Erdoğan’ın İstanbul isminin 'İstin-poli' yani Rumca tamlamasından geldiğini bilmezden gelmesi anlamlı. İslambol isminin şehre İslami bir kimlik kazandırmak için üretildiği besbellidir.
Aynı gemide olanlar iktidarlarını sürdürmek için her türlü antidemokratik yola meyleden, kah seçim iptal eden, kah parti kapatan, kah darbe yapan, kah beğenmediği seçimi tekrar edenlerdir.
AKP ve YSK bir formül uydurup Binali Yıldırım'ı galip ilan eder mi? Pek ihtimal verilmese de olmayacak iş değil. Ancak bu AKP ve Erdoğan için daha zor bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Romanın kuşkusuz en vurucu yönü 'tutunamayan' bir Ermeni ailenin, 'tutunamayan' bir Ermeni gencinin 1940'lardan 1950'lere uzanan hikâyesi, trajedisi.
Milyon kere tekrar ederek yeni bir gerçeklik kuracaklarını düşünüyorlar, daha da acısı bunu biliyorlar. Bunun karşısında belki de yapılacak tek şey gerçeği defalarca tekrar etmek.
Erdoğan rejimi gerçekten sıkışmış ve şu belediye seçimlerini bile bir beka sorunu olarak sunmak durumunda kalmıştır.
Maduro'nun, Erdoğan rejiminin dostu olması, Nusret'te yemek yemesi gibi tuhaflıkları da hesaba kattığımızda olayın klasik bir sosyalist dünya-kapitalist dünya kapışması olmadığı aşikâr.
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, Hrant Dink cinayetiyle ilgili yargılamada gelinen süreci değerlendirdi.
Süleyman Demirel'in 'Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz' cümlesinden ne mana çıkıyorsa 'Mozart dinletmeye çalışmak faşizmin dik âlâsıdır' cümlesinden çıkan mana da odur.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.