Yetvart Danzikyan
Hırsız bizim hırsızımız, mermi bizim mermimiz
8 Şubat Cumartesi günü memlekette olup bitenlere gerçekten yer veren az sayıdaki gazeteden birini açanlar şu tuhaf açıklamalarla karşılaştılar: Mersin Çamlıyayla AKP İlçe Başkanı Mehmet Ali Yetiş, internette yer alan bir görüntüye bakılırsa, hırsızlıkla suçlanan belediye başkan adayı için "Hırsız bizim hırsızımız, yanında yer alırız, yarın burayı Allah korusun kaybetme durumunda bunun hesabını veremeyiz" diyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Sivas'ta bir mitingde konuşmuştu. Son zamanların en can yakıcı gündem maddesi olan sebze ve meyve fiyatlarındaki artışa şu sözlerle değinmişti: "Ne diyorlar domates, biber. Düşünün ya bir merminin fiyatı nedir?" Erdoğan aynı mitingde kadro isteyenleri de azarlamıştı ve şöyle demişti: "Şu toplantıyı provoke etmeyin. Her şeyi verdik, bir şey beklemeyin. Biz Cudi'de Kandil'de terörle mücadele ederken sizin söylediklerinize bakın.."
Şu üç açıklamayı yan yana koyduğumuzda çıkan tablo, Erdoğan rejiminin halihazırdaki durumunu özetler nitelikte. Daha doğrusu önümüze iki seçenek koymakta. a) Erdoğan ve AKP artık her ne olursa olsun seçimlerde mağlup olmayacaklarını anladılar. Dolayısıyla ağızlarına geleni söylüyorlar, taban buna hazır, ne derlerse desinler oy kaybetmeyecekler. Hem çekirdek taban onları (şu ya da bu sebeple) terketmeyecek, hem de seçim sisteminde yapılan değişiklikler, yani sandık taşıma, yeni seçmen yaratma, YSK'nın rejime doğrudan bağlı olması gibi nedenlerle ve medyanın tamamen kontrolleri altında olmasıyla şu sistemde ne yaparlarsa yapsınlar seçim kaybetmeyeceklerini anladılar. b) Her totaliter-baskıcı rejimin başına gelen Erdoğan rejiminin de başına geliyor. Rejim çürüyor, demokratik mekanizmalar, kuvvetler ayrılığı ilkesi işletilmediği için, hiçbir kurum denetlenmediği ve hesap vermediği için, her şey tek adam rejiminde tek adama bağlandığı için sistem artık su kaynatıyor, makinenin her yerinden dumanlar çıkıyor, rejim kendi kendini idame ettiremiyor, "Türkiye uçacak" diye geçilen Cumhurbaşkanlığı sisteminde ekonomi başta olmak üzere hiçbir iş yürümüyor, dolayısıyla rejim kendi kendini sabote ediyor.
Bu seçeneklerden hangisinin geçerli olduğunu net bir şekilde söylemek kendi adıma zor. Kimi zaman ilk ihtimal daha güçlü gibi görünürken kimi zaman da ikinci ihtimal daha güçlü görünüyor. Ya da belki de ikisi birden, iç içe. Unutmayalım, diyalektik, bir yandan da bunu söyler.
Fakat bir yandan da ayan beyan ortada olan şu var. Erdoğan rejimi gerçekten sıkışmış ve şu belediye seçimlerini bile bir beka sorunu olarak sunmak durumunda kalmıştır. İyi de hangi beka sorunu? Türkiye'yi tehdit eden beka sorunu nedir?
En büyük tehdit olarak görülen darbe girişimi püskürtülmüştür. Kürt meselesi deseniz, yürüyen çözüm süreci rejimin elleriyle berhava edilmiş, Kürtlerin siyasal ve legal zemindeki temsilcisi konumundaki siyasetçiler rejimin iradesiyle hapse atılmıştır.
Beri yandan çatışmalar da neredeyse durmuş, Kandil için epey bir süredir ağırlıklı mesele Kuzey Suriye'deki yapıyı savunmak haline gelmiştir. Bu süreçte Erdoğan rejimi MHP, devlet içindeki/dışındaki ulusalcılar ve eski derin devlet yapıları ile koalisyon yoluna gitmiş, Kuzey Suriye'deki Kürt yönetimini dağıtmayı kendine öncelikli görev saymıştır. Bu politika çerçevesinde Afrin'e girilmiş, oradaki demografik yapı değiştirilmiş, şimdi de Fırat'ın doğusu gözlere kestirilmiştir. Rusya ve ABD izin verirse oraya da girme hesapları yapılmaktadır.
Ancak ülke içinde ekonomi ve yargı başta olmak üzere hiçbir iş yolunda gitmemektedir. Bütçeye para girsin diye çıkarılan İmar Affı (iktidar buna 'barış' diyecekti tabii) kaçak binaların sistemin içine çekilmesine yol açmış, Kartal'da çöken ve -şimdilik- 21 kişiye mezar olan bina, bu alandaki çürümüşlüğü gözler önüne sermiştir. Ancak bunda da elbette rejim sorumluluk almayacak, suçu başkalarına atacaktır.
Bu tablo içinde Erdoğan rejimi herhalde topluma sunabileceği tek şeyin "mermi" olduğuna kanaat getirmiş olsa gerek. Diğer hiçbir alanda Erdoğan rejiminin ve -artık buharlaşan- AKP ve Hükümet'in topluma sunabileceği bir şey kalmamış durumda.
Toplum ve özellikle de Erdoğan'ın seçmenleri bu "mermi" siyasetine ne diyecek, başta CHP olmak üzere siyaset alanının aktörleri bu siyasete nasıl karşılık verecek? Önümüzdeki günleri herhalde bu soruların cevapları belirleyecek.