Atatürkçülükten Siyasal İslam’ın değnekçiliğine

İnsan hakları aktivistlerinin, gazetecilerin hatta Kavala’nın gözaltına alınışı dahil bugün AKP’nin sürdürdüğü operasyonların tümü, Avrasyacıların Erdoğan'la yürüttüğü ‘temizlik’ harekatı .

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek biliyorsunuz, son yıllarda AKP’nin  fahri Orta Doğu ve Asya koordinatörü gibi.

Hayatında hiç görmediği bir medya teveccühüne mazhar olmanın dayanılmaz kışkırtıcılığı ile sık sık açıklamalar yapıyor. Açıklamaları daha çok seküler kesimlerin kafasını karıştırmaya, AKP politikalarının Atatürkçü kesim nezdinde meşruiyet sağlamasına yönelik.

Perinçek iki yıldır "AKP bizim çizgimize geldi" diyor, "yargı altın çağını yaşıyor" diyor, mutluluktan uçtuğunu söylüyor.

Perşembe günü Cem TV’de katıldığı bir programdaki sözleri gündem oluşturdu.

Perinçek programda, 15 Temmuz ‘darbe girişimi’ne ilişkin "Dugin bize Türk askerinin olağanüstü bir hareketlilik içinde olduğunu söyleyince, bunu hükümete söylemesini belirttik. O da bize söylediklerini Ankara'ya gittiğinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'e söyledi. Hükümetin darbe teşebbüsünden önceden haberi vardı. Ben biliyorsam bunu MİT bilmez olur mu" dedi.

‘Darbe girişimi’ni bilen, bekleyen hükümet ve MİT’in, 248 kişinin hayatını kaybetmesinin, 2 bin 196kişinin yaralanmasının hesabını vermesi gerektiğinden hiç bahsetmiyor Perinçek tabii. Daha önce verdiği bu bilgiyi tekrar ve daha ayrıntılı yeniden gündeme getirmesinin nedenini de…

Peki Perinçek’in kankası, ‘her şeyi bilen adam’ Dugin kim?

Aleksandr Dugin, Avrasyacıların Rusya’daki önemli teorisyenlerinden. Kremlin’e yakınlığı ve bir de Ergenekon operasyonları sırasında, kendi sitesinde "Bu tutuklamalar Rusya’ya meydan okumaktır" diye yazan adam.

Dolayısıyla Türkiye’nin dış politikadaki eksen kaymasını, içerideki totaliter –hukuk dışı uygulamalarını, Neo-Avrasyacı Dugin ile Doğu Perinçek’in ideolojik kardeşliğiyle, Perinçek’in devlet içindeki Ulusalcı-Avrasyacı kanadın görünür yüzü olmasıyla birlikte değerlendirmek gerekir. 

Kamuoyu Dugin’den, Ergenekon davaları sırasında, başta Perinçek ve yargılanan bazı subaylara verdiği destek nedeniyle haberdar oldu.

O günden bu yana köprülerin altından çok su aktı.

ABD desteğinde kurulan FETÖ-AKP koalisyonundan beklenen, orduda engel yaratacak kanatları tasfiye edip, ‘Arap Baharı’na öncülük edecek bir Müslüman Demokrat iktidar örneği oluşturmalarıydı.

Bilindiği gibi, Müslüman Demokrat olarak çıkılan yolda Siyasal İslam’ın diktatörlüğüne varıldı. Perinçek’e göreyse Vatan Partisi’nin çizgisine gelindi.

Ne diyor Perinçek;

"Batı Asya politikaları, teröre karşı mücadele, güvenlik siyasetleri, buralarda evet, geldi. Her adımda geliyor, bir zamanlar onlar FETÖ ile beraberdiler,FETÖ'yle savaştılar, PKK ile açılım yaptılar, PKK ile savaştılar, Rusya'yı düşman gördüler, dost oldular, İran'a karşı Pers milliyetçisi diyerek saldırıyorlardı ama şimdi el uzatıyorlar."

Aslında Perinçek’in Ocak 2016’da Akit TV’deki sözleri çok daha önemlidir.  Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonu başlatmadan önce Erdoğan’ın kendilerine gidip, destek istediğini belirtti ve Erdoğan’a yaptığı önerileri anlattı.

"Devlet ve kamu olanakları bazı belediye başkanları tarafından PKK için kullanılıyor. Hükümetin ve iktidarın bu konuda sorumluluğu var. Hükümet, iktidar bundan şikayet edemez, yapacağı şey şudur, İçişleri Bakanlığı'na yasalar şu yetkiyi vermektedir, bütün suç işleyen belediye başkanlarının derhal görevden alınması gerekir.

Yalnız cemaat değil. PKK örgütünü destekleyen, kendisine sivil toplum kuruluşu diyen, meslek kuruluşu diyen örgütler var. Bunlar da kesinlikle Türkiye'de yıkıcı faaliyette bulunuyorlar. Bunlara da Türkiye'nin tahammülü yok. Burada ölçü şudur. Türkiye'nin toprak bütünlüğünden yana olmak." (yazım hataları ve ifade bozuklukları kendilerine aittir.)

Bu önerilere bakılırsa, Erdoğan hepsini harfiyen yerine getiriyor.

İnsan hakları aktivistlerinin, yazarların, gazetecilerin, hatta Osman Kavala’nın gözaltına alınışı dahil, bugün AKP’nin sürdürdüğü PKK veya FETÖ operasyonları gibi operasyonların tümü, Avrasyacıların Erdoğan eliyle yürüttüğü bir ‘temizlik’ harekâtı.

Cezaevinden çıkar çıkmaz "cemaatlerin kökünü kazıyacağız" diyen Perinçek’in şu sözleri de unutulmasın.

"Cemaatler sözde bir toplumdur. Bizim bir parçamızdır. Dernek gibi diyelim. Eski dönemdeki dernek, sivil toplum kuruluşları gibi. Ama bizim burada kabul etmediğimiz ve hiç bir şekilde bağdaşmayacağımız cemaat Amerika tarafından güdülen cemaatlerdir."

Menzil gibi, Süleymancılar gibi devlet kadrolarının yeni sahiplerini ‘sivil toplum kuruluşu’ olarak gören Perinçek, arada bir  "Türkiye'yi ancak Atatürk ve laiklik birleştirir" ya da "Laiklik ve aydınlanma hariç, AKP bizim çizgimize geldi" gibi ayrımlar da ortaya koyuyor. Eksik bırakmayalım.

Burada anlaşılamayan nokta, kimin kimin çizgisine geldiği.

Avrasyacılar, Türkiye’nin iç ve dış politikasını belirlerken önlerine çıkan, çıkabilecek engelleri Erdoğan eliyle temizliyor.

Erdoğan ise bir yandan istenen ‘temizlikleri’ yapıyor ama bir yandan da Avrasyacılara duyduğu ihtiyacı ortadan kaldıracak yeni stratejiler hayata geçiriyor. Diyanet ve cemaatler bu stratejilerin üretim ve uygulama merkezi gibi.

AKP’nin 15 yılına, Avrasyacıların çok daha uzun yıllarına tanık olmuş herkesin aklına şu sorular gelir haliyle:

Ordudan tasfiye edilmiş, cezaevlerinde yatmış, arkadaşlarını kaybetmiş Avrasyacılar Erdoğan’a güvenir mi?

İşlerinin bittiğine kanaat getirdiklerinde tasfiye edebilirler mi?

Erdoğan’ı kayıtsız şartsız hakimiyetleri altına aldıklarına mı inanıyorlar?

Peki Erdoğan onlara güvenir mi?

İhtiyacı kalmadığında yeni bir ‘mağduriyet’ yaratarak, bunun üstünden tasfiye hareketine girişecek güçler yedekleyebilir mi?

Toplumu, özellikle de gençleri ‘din’ aracılığı ile radikalleştirerek iktidarda kalmanın aracı olarak kullanabilir mi? 

Ya da Avrasyacılar, "Laiklik, Aydınlanma’ falan derken iktidarın nimetlerinden vaz geçemeyip Siyasal İslam’ın değnekçiliğinde mi karar kılar?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi