Hüseyin Çakır
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz meselesi: Hakikaten ne oldu, neler oluyor?
15 Temmuz darbesinin birinci yılına gelirken; kimler yakalandı, kimler yakalanmadı, kimler ne ifade verdi, darbeye karşı olduklarını açıklayıp "ama" diye başlayan kuşkulu açıklamalar… Sonra "kontrollü darbe" tartışmasına vardırıldı.
Hakikaten ne oldu? Neler oluyor? Soruları kafalardaki kuşku işaretlerini artırıyor.
Buzdağının ne kadarı ortaya çıktı, çıkartıldı bilmiyoruz. Resmi yetkililer ne söylerse ya inanıyoruz, ya kuşku duyuyor ya da inanmıyoruz.
Ama hayatlarına birkaç darbe sığdırmış olanları ajitatif "vatan millet" sloganlarıyla kandırmak, darbecileri tek tek yakalıyoruz gibi, siyasi, hukuki açıklamalara inandırmak biraz zor.
Abim sayılabilecek, yaşı 70’leri geçmiş bir dostum: "12 Mart, 12 Eylül darbeleri komünist olduğumuzu gerekçe göstererek bizi hedef tahtasına koydu. 28 Şubatçılar tarafından, düşünce, inanç, örgütlenme özgürlüğü bağlamında başörtüsü yasağına karşı çıktığım ve yazılar yazdığım için, ‘şeriatçılarla işbirliği yapmakla’ suçlandım." Diye başladı söze.
Sesi buruk ama öfkesini hissettiren bir tonla : "AKP iktidar oldu, Kürt sorununun çözümü için adımlar atmaya başlayınca; Kürtlerin dillerini özgürce konuşmaları, ana dilde eğitim ve siyasal örgütlenmelerini savundum. Hatta AKP’li Beşir Atalay, Yalçın Doğan gibi çözüm sürecinin ana aktörlerinin söylediklerini izledikçe ‘bu kadim, kangren olmuş mesele nihayet bitti’ diye düşündüm.
Keşke düşünmemiş olsaydım…
Bu yumuşak ve tatlı dilli ortama inanarak, yalın kılıç Kürtlerin haklarını savunup, silahların susması, şiddetten uzaklaşılarak, demokrasiyi geliştirerek sorunun çözümüne katkı olur diye Allah ne verdiyse yazdım. Bu yazılarıma övgüler düzüldü, bugünün Trolleri, yazılarımın üstüne methiyeler düzen notlarla sosyal medyada paylaştılar. En hızlı barış savunucusu ilan edildim.
Abimin her ne kadar yüzünü görmesem de yüzündeki acı tebessümü hissediyordum. Şöyle devam etti: " Süreç devam etseydi,"çözüm süreci uzmanı" diye TV, TV dolaşırdım her halde.
Önce Çözüm Süreci masası devrildi, ardından 15 Temmuz darbesi oldu, en hızlı çözüm süreci savunucusu olarak kabak benim başıma patladı.
Eski Tüfek komünistlerden dinlediğim ve anılarında okuduğum ;"sakıncalı" olarak emniyetin komünist masasına kaydedilenler her enternasyonalist önemli günler öncesinde gözaltına alınırlarmış, ne zaman bırakılacakları Allah kerim. Bir Eski Tüfek "kese kâğıdı patlasa, bir mahallede birileri sular niye akmıyor diye isyan etse bizi derdest ederlerdi" diye anlatırdı.
Lafı uzatmayayım dedikten sonra: "Ben de 12 Mart’ta yakalanmamak için yurtdışına dışına çıktım. Ne olacak, ne olmayacak derken, Nihat Erim’in Balyoz Harekâtı başladı ben dede yurt dışında sürgünlüğüm başladı.
Türkiye Cumhuriyeti cezalandırıcı ve affedici vasfıyla temayüz etmiştir! Cumhuriyetin ilanının akabinde, 23 Aralık 1923'te, "Cumhuriyetin İlanı Dolayısıyla Genel Af" ile yola çıkılmış, sonraki her 5-10 yılda bir genel af için uygun vesile yaratılmıştı. 18 Mayıs 1974'te Cumhuriyet tarihinin yedinci Genel Af'ı da aynı havada çıktı. Yasada kapsam dışı bırakılan dört bin kadar siyasi hükümlü ile bazı kaçakçılık suçluları da Anayasa Mahkemesi'nin 2 Temmuz 1974 tarihli kararıyla aftan yararlandı. Bende memlekete döndüm ama kaldığım sürede yaşadığım ülkede dostlarım oldu. Bundan dolayı ara sıra gider onlarla hoşça vakit geçiririm.
12 Eylül oldu gene bize yol göründü. Bu kere vatandaşlıktan da atıldım. Yersiz-yurtsuzsunuz dediler ama biz Türkiye cumhuriyetinde doğmuş bu topraklarla yoğrulmuş, yontulmuş şekil almışız. "Yurttaşlıktan çıkarttık, siyasi kararı" ile yurttaşlığımız elbette bitmiyor.
Devran döndü, "af" çıktı, yeniden yurttaş oluverdik. Kimimiz çifte vatandaş, kimimiz, "öz be öz" vatandaş olduk.
Çözüm süreci masası devrildikten sonra, yurt dışında "bu işleri çok bildiğimi" düşünenler "gel hele bize anlat ne oluyor" diye çağırdılar.
Fırsat bu fırsat dedim. Yıllarca görmediğim "yerli, yabancı" dostlarla felekten geceler çalarım dedim, teklifi kabul ettim.
Allah onlardan razı olsun, kaderde dördüncü kapandan da kıl payı kurtulmak varmış.
Devlet ve hükümet Kürt politikasını değiştirmiş. "Son terörist yok oluncaya kadar…" , " Barış, çözüm mözüm yok" demişler. "Kürtler kardeşimiz ama kendilerine siyasi temsilci diyenler terörün destekçisi" ilan edilmişler. Birde " terör yandaşı makul şüpheli terör destekçisi" gibi suç üretilmiş, bunu yasalaştırmışlar.
Benim durumum ne olacak diye ölçtüm, biçtim, sağa sola, eşe dosta, hukukçu arkadaşlara sordum.
Havayı benden iyi koklayan bazı dostlarım, bazı kardeşler… "Bu havada her halde Türkiye’ye gelmeyi düşünmüyorsun" dediler.
"Düşünüyorum" dedim.
"Yazdığın yazıları yeniden oku. Birde Türkiye TV’lerini izle kararını öyle ver" dediler.
Tam bunları konuşurken 15 Temmuz darbesi oldu. Birilerine göre "menzilimiz aynı" diyenler arasında iktidar kavgası.
İktidar ve devlet ise, "Fettullahçı Terör Örgütü (FETÖ) Paralel Devlet Yapılanması (PDY) devleti ele geçirmek için her yere sızdığı gibi orduya da sızmış, kanlı bir darbe ile devleti ele geçirecek meczuplar… mış" olarak darbeyi, açıklıyor.
Hemen akılma 9 Mart, 12 Mart darbecileri geldi.
Darbeciler tekti de birileri, birilerine kazık mı attı; iktidar, derin devletle anlaştı mı?
Serde darbecilik yok. Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Komünist Partisi üyesi sempatizanlığı var. Bu işleri bilmeyiz ama Doğan Avcıoğlu ve Mihri Belli’nin darbe ve devrim strateji tartışmalarına şahit olmuşuz.
Sonuçta askeri darbeleri askerler yapar. Sivillerin derin devlet ve ordu ile işbirliği yaparak güç devşirmesi karanlık dehlizlerde yol bulmak gibidir.
Sonuç olarak darbe yapanlar kahraman, yapamayanlar hain olurlar.
15 Temmuz darbesinin hainleri çok; üstelik o kadar geniş yelpazeye yayılmış ki, yokkk canım, bunlar da "FETÖ’cü"olamaz dedirtecek cinsten.
Daha bir yıl dolmadan kahraman olarak resmedilenlerin neredeyse hepsine, şüpheli gözüyle bakan epeyce bir kesim var: Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, MİT Müsteşarı… nın konuşmaları, ifadeleri, darbe sürecinde açıkladıkları durumlar, tavırları, nasıl müdahale ettikleri veya etmedikleri vs. bir sürü kör noktalar, şüpheli durumlar yazılıp çiziliyor.
Sonuçta şimdilik hakkımda açılmış soruşturma falan yo benden daha hafif durumda olanlar "Bölücü terör destekçisi" olarak "darbenin parçası" ilan edilmişler.
FETÖ darbesi ile PKK arasında ilişki varmış, demek ki bende çözüm sürecinde PKK’yi olumlayan çok yazı yazdığıma göre makul şüpheli olarak FETÖ darbe destekçisi olmuşum!!!
Yurt dışında olduğum için yakalama emri çıkartılmış değil.
Tekrar yurttaşlıktan atarlar mı bilmiyorum.
Senden ricam bu anlattıklarımı yazarsan, adımı yazmamanı rica ederim.
Belki şeş kaza, hakkımda "FETÖ ve bölücü terör örgütüne destek" suçlamasıyla dava açılır ve bu da devlet arşivlerine girerse; 30-40 yıl sonra bir araştırmacı-akademisyen devlet arşivlerine girip FETÖ örgütünü araştırırken, benim adımı da FETÖ’cü olarak yazar ve bu da kitap olursa, torunumun torunu bunu okursa, kemiklerim sızlar."
Bu konuşma bu memleketin darbeler tarihi ve 15 Temmuz darbesi sonrası yaşanan süreçlere baktığımızda "meleklerin cinsiyetini" tartışma tadı veriyor.
Sorulacak, yanıtı aranan çok soru var. Mesela: Neden 15 Temmuz Ana Darbe Davası açılmadı da onlarca darbe davası açıldı.
"Sinekler" kovalanıyor, "bataklığın merkezi" neresi ve bu merkezden yola çıkılarak, bu darbenin/darbecilerin:
a) Nasıl bir siyasal-ideolojik rejim kurmak istedikleri;
b) Yurtta Sulh Konseyinin asker, sivil, siyasi üyeleri kimler;
Darbecilerin:
- Devlet başkanımı/cumhurbaşkanı mı, konsey başkanı kim olacaktı?
- Kim Başbakan olacaktı?
- Bütün sıkıyönetim komutanları;
- Bütün Valiler, Kaymakamlar;
- Bütün Belediye Başkanları kimler olacaktı?
- Darbenin Bakanlar Kurulu kimler olacaktı?
-Anayasa, Yargıtay, Sayıştay… Üyeleri kimler olacaktı?
-Merkez Bankası Başkanı; Ziraat, Halk Bankası YK Başkanları;
- Sermaye Kurulu, Tasarruf Mevduatı, Enerji Piyasası… gibi devletin bağımız kurum başkanları YK üyelikleri kimler olacaktı.
Bu kadar soru listesi yeter sanırım.
Bir darbeyi önlemek çok önemli; O darbeyi bütünüyle ortaya çıkartmak için yukarıda sayılanları ortaya çıkartmak çok daha önemli.
Birinci yılında darbenin beyni ana iskeleti ve ana aktörlerinin kim olduğu açıklanmaz ve gerekenler yapılmazsa "şüphe, kuşu" büyümeye devam eder.
Ne benim üç büçuk darbe mağduru abim bu darbenin bütünüyle ortaya çıkartılmasına ikna olur.
Ne de, "kim bu darbenin, devlet başkanı/Cumhurbaşkanı başbakanı, genelkurmay başkanı, MİT Müsteşarı… Olacaktı" sorularını sormaya başlayan memleketin canım insanları inanır…