Az kalmışların gündemi: Yahudi mezarlığına saldırı ve 'kripto Ermeni' olmak

13 yaşındaki bir çocuk grubu nasıl bir nefret söylemi ile eğitilmiş ki o yaşta normalde korkacağı bir mekâna zarar verebilmiş? İşte üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken durum bu.

   "Sonrasında "ölüm ölmekten anlamlı" diye bir dize yazmıştım. Çünkü ölüm bir kültürdü. İnsan ölüsünü arardı.                      Ölüsüyle vedalaşırdı. Ölüsünü gömerdi. Ölüsünün yasını tutardı. Ölüsünü anardı. Ölüsü, mezarı, yası olana                      saygı duyulurdu. İntikam için bile yasın dinmesi beklenirdi. İnsanın doyasıya acı çekme hakkı vardı. İnsan                          eskiden daha insandı!"

                                                                                                                                            Selim Temo

Bu hafta yazımı biz az bırakılmışlar hakkında yazmak durumunda kaldım. Bazen yakın çevremden "Bizlerin konularına değinme, daha genel konulara değin." gibi eleştiriler alıyorum. Fakat bizim kimlikte olmayan dostlarım da aksine bu tarz yazıların yok denecek kadar az olduğu için bizleri tanımak ve azınlıkların sorunlarını öğrenmek açısından önemli olduğunu söylüyorlar. Yazılarımın başka mahalledeki dostlar için fonksiyonuna değiniyorlar ve bu konuları yazmam için ısrar ediyorlar.

Bu hafta çok üzücü bir haberi Yahudi Cemaati’nin Twitter sayfasından gördüm. İstanbul’da bulunan Yahudi Mezarlığı’ndaki taşlar tahrip edilmiş. Bu tahribat öyle üç beş mezar da değil, onlarcasına zarar verilmiş. Benim gibi mezarlıkları önemseyen biri için bu çok acı bir haber oldu. Bunu aslında ölenlere yapılan saygısızlık olarak değil, geride kalan topluma verilen bir mesaj olarak görüyorum. Bu duruma dair paylaşımın özgür basında haber olması sonucunda ülkede olması gerektiği kadar büyük bir gündem olmasa da kayda değer bir gündem oluştu.

Yahudi temsilcileriyle olan görüşmede duyduklarım tam anlamıyla bildiğim azınlık psikolojisinin izlerini taşıyordu. Bu olayın münferit bir durum olduğu umuluyordu. Oluşan gündem sayesinde çocuk sayılacak yaşta üç beş kişi yakalandı. Bu çocukların yaşının 13 civarı olduğu haberi ana akım medya tarafından servis edildi. İktidarın da bu konuya "duyar lastığını" gördük.

Geçmişte az bırakılan halklara benzer saldırıları ya rahatsızlığı nedeniyle gaza gelmiş tetikçiler ya da zaten akli dengesi yerinde olmayan insanlar tarafından yapıldığı şeklinde açıklanırdı. Çoğu zaman failler bulunamazdı. Az kalanların varlıklarına ilk defa çocuk yaştakilerin saldırdığını görüyorum. Buradaki bu saldırıyı kimlerin planladığı bilinmez. Eğer gerçekten bu saldırı planlı bir şekilde gerçekleşmediyse, 13 yaşındaki bir çocuk grubu nasıl bir nefret söylemi ile eğitilmiş ki o yaşta normalde korkacağı bir mekâna zarar verebilmiş? İşte üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken durum tam olarak bu. Bu olay sonrası aklımıza Sevgili Rakel Dink'in sözü geliyor. ‘’Çocuktan katil yaratmak.’’ Bu konu evet mezarlıklara saldırının Yahudi versiyonu gibi görünse de esas olan sebebin tam da çekirdeğine inilmesi gerekliliğidir. Neden, niçin?…

Ne acıdır ki ülkede az bırakılanların mezarlıkları dışında Kürt mezarlıkları başta olmak üzere mezarlıklara yönelik saldırıların ciddi bir şekilde arttığının altını çizmek gerekir.

Tam da bu durumlar yaşanırken ülkede mülteci karşıtlığı propagandası ile siyasetine yön veren Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ’ın bir Twitter paylaşımı önüme düştü. İlk paylaşımda Seyyid Rıza’ya dil uzatmış. Bunu eleştiren Türkmen Alevi olan sevgili dostum HDP İstanbul Vekili ALİ KENANOĞLU (Tokatlı) yine Seyyid Rıza’nın tarihi sözüyle "Boyun eğmedim, bu da size dert olsun demişti ya, işte o dert sizi yiyip bitiriyor’’ paylaşımıyla eleştiri yapmış. Bu paylaşıma Ümit Özdağ’ın cevabı, ‘’Ali Efendi, inan hiç dert olmadı. Emperyalizmin köpeklerinin sözde eğilmeyen boyunlarını kırdık ve kırarız. HDP, Yunan veya Bulgar ırkçı partilerinden daha fazla Türkiye düşmanı bir yapıdır. Üst yöneticilerinin çoğu Ermeni kökenlidir. Düşmandır ve düşman muamelesi yapılmalıdır’’.

Bu paylaşımı görünce arkama yaslanıp Garo Paylan dışında üst düzey yönetici olmuş kim var diye düşündüm. Benim dışımda Ermeni olup da yönetici olmuş birileri yok. Ben HDP’nin iki dönem Merkez Yürütme ve Parti Meclisi’nde görev yaptım. Sayın Ümit Özdağ beni düşman görüyorsa bunun nedenini söylemek zorunda diye düşünerek mesaj attım. "Benden başka Ermeni yönetici yok, derdin benimle ise ve sorun bensem çözelim bunu" diyerek kendisine yazdım. Hemen bu mesajın arkasından ilk mesajında değinmediği sistematik olarak öcü gösterilen kripto Ermeniler olduğu vurgusunu yapan paylaşım yaptı. ‘’Ermeni kökenli olmak hiç sorun değil. Partimizin destekçileri arasında Ermeni kökenli vatansever yurttaşlarımız var. Sorun Ermeni olduğu halde bunu gizleyip Kürt veya Zaza gibi görünmek. ‘’

Bu son mesaj inanılmaz gerçekleri bünyesinde barındırıyor. Ermeni kökenli olmak diye bir kavram bana göre zaten doğru değil. Kişiye Ermeni diyorsan sadece Ermenidir. Eğer bir insanın ataları Ermeni ve sonra Kürt ya da Zaza kimliğine geçtiyse bu geçişin neden olduğu sorusu akla gelmeli. Cevap ise çok net. Sayın Özdağ partisi adına büyük bir açılım yaptığının kanıtı gibi bir açıklamada bulunmuş.

Birleşmiş Milletler’in soykırım kavramını hukuki olarak kabul ettiği 1948 yılında bu çalışmaları yapan Rafel Lemkin'in soykırım tanımlamasındaki 5. madde akla geliyor. Maddeyi hatırlayalım.

(5. MADDE) Topluluğun çocuklarını zorla başka bir gruba (kimliğe) transfer etmek.

Eğer Ümit Özdağ bu sözü kullanıyorsa ve gerçekten ülkede" kripto Ermenilerin" var olduğunu söylüyorsa bir yanıyla 1915 hakkındaki görüşünü de netleştirmiş demektir. Sayın Ümit Özdağ, sadece HDP’nin değil, diğer partilerin tamamı Ermeni olsa ne gibi sorun olur? Soy haritalarında bu coğrafyada kimin ne çıkacağının bir garantisi var mı? Mülteci siyasetinize bakarsak siz eğer kendinizi Türk olarak görüyorsanız acaba bu coğrafyaya atalarınız nereden geldi peki? Buranın yerli halkları o gün gelenlere aynı sizinki gibi bir tavır sergileseydi sizin atalarınız ne hissederdi?

Baktığınız zaman esas problemin toplumdaki nefret dilinin siyasete, eğitime ve dolayısıyla günlük hayatımıza yerleşip bizleri çoraklaştırarak kutuplaştırması olduğunu görürsünüz. Dünyaya gelirken sorsalar, kaçımız şimdiki kimliğimizi kabul ederdik?

Tam da bu nefret söylemi ve genç zihinlere verilen eğitim, yazımın başında anlatmaya çalıştığım gibi 13 yaşındaki çocukların Yahudi Mezarlığı’na nefretle zarar vermesine sebep oldu. Büyüdükleri zaman onlara dayatılan nefret söylemlerinden dolayı bugün az bırakılan bizlere bu çocukların bakışı nasıl olacak? Bu insanların yetiştirdikleri çocuklar nasıl bireyler olacak?

Acı olan da az bırakılan halkların dışındaki diğer toplumlara da duyulan nefreti körükleyen bu iklimdir.

Bu yazımı okuyan az bırakılan dostlarımın yazım sonrası "Ah Murad, aman dikkat et yazarken" deme halleri ülkeyi güzel günlere taşımamıza mâni olan bir faktördür aslında.

Tüm Yahudi dostlarımıza mezarlıklarına uygulanan saldırı için insanlık adına geçmiş olsun dilerken, Sayın Ümit Özdağ'a toplumum ve kimliğim için sarf ettiği her nefret söylemini misliyle iade ediyorum.

Yazımın sonunda Suruç'ta 2015 yılında IŞİD tarafından katledilen 33 arkadaşımızı saygıyla anıyorum. Hala gerçek failler ortaya çıkmış değil. Anmaları dahi iktidar tarafından engelleniyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi