Ahmet Nesin
Aziz Nesin’e 80 yılda 8 suikast!..
Pazartesi günleri genelde anılarımı yazıyordum ama Türkiye’de siyaset hem içte hem de yabancı ülkelerle bu kadar fazla karışınca ara vermiştim. Ancak siyaset öyle bir noktaya geldi ki, ileride tarihçiler bu günleri bilhassa çocuklara nasıl aktaracaklar çok merak ediyorum. O yüzden pazartesi günlerini yine anılara ayırmaya karar verdim.
Sizlere Aziz Nesin’le yaptığım 3 söyleşiyi vereceğim. Bunlar Aziz Nesin’e yapılan suikast girişimleri, Aziz Nesin’in 80 yıllık ömründe yaptığı işler ve meslekleri, bir de bilhassa 12 Eylül darbesi sonrası verdiği mücadeleyle ilgili 3 bölüm. İlk olarak Aziz Nesin’e 80 yılda yapılan 8 suikast girişimini ele aldım. Dördüncü bölümde de Aziz Nesin öldükten sonra neler yaşandığını anlatacağım. Umarım keyif alırsınız.
SUNUŞ
Bir gazetecinin Aziz Nesin ile söyleşi yapması zor. O kadar çok söyleşi yapıldı ve televizyona çıktı ki, her şey konuşuldu gibi geliyor insana. Hele söyleşiyi oğlu olarak yapıyorsanız ve konu "Bugüne dek yapılan suikastler ve suikast girişimleriyse.
Bu benim kendisiyle ikinci söyleşim. Herşey aklıma gelirdi de, böyle bir konuyu, güle oynaya konuşacağımız aklıma gelmezdi.
Bir ara, hepimizi kanıksadık galiba diye ürperdim. Ama, daha sonra bunun, normal bir insanın korkmasıyla, Aziz Nesin’in dediği ve yazdığı gibi "Korkudan Korkmak" arasındaki farktan kaynaklandığını anladım.
Bu dizide üç tür suikast var. Kendisine yapılan suikast ve suikast girişimleri, kendi kendine yaptıkları, bir de doğal olarak meydana gelenler… Bazıları da var ki ciddiye bile almıyor. Evin kurşunlanması gibi…
Ahmet Nesin
LİNÇ VE SUİKAST GİRİŞİMLERİ
- Toplam kaç kez suikasta uğradın yada girişimiyle karşılaştın?
- Şimdi, bir, iki… Şey, suikast mı sayılıyor?
- Ne?
- Linç etme!..
- Tabii, tabii…
- Bir, iki, üç, dört, beş kez…
- Adana?
- Adana’da bir, Beyazıt Beyaz Saray’da iki, Çatalca’da üç, Çatalca’da bu evde dört, bir de Sıvas’ta beş.
- Bir de Feneryolu’nda kurşun deliği vardı, büyük evde…
- Ooo, onları saymıyorum, öyle çok var da. Onlar, rastlantı olarak mı kurşun atılmış, yoksa beni öldürmek için mi, belli değil ki…
Feneryolu’ndaki evin üçüncü katının penceresinden giren kurşunla ilgili evde kimse kimseye yıllarca bişey sormadı ve söylemedi. Sanırım annem ve babam bizim paniklememizi istemediler.
- Adana, herhalde ilk karşılaştığın…
- Yooo, Beyaz Saray’da Türkiye İşçi Partisi’nin bir toplantısında. Annen de vardı orada. Şimdi, Türkiye İşçi Partisi, hangi ilişkiyle bilmiyorum, bir toplantı yapmıştı. Genel Başkan Aybar da oradaydı. Beyazıt’ta Beyaz Saray’da yapıldı bu toplantı.
Oraya, -aaa, hayır altı kere, beş kere değil, altı kere- oraya gericiler dolmuşlar. (Konuştukça anımsıyor ve sayılar artıyor, sonunda pehlivan tefrikası gibi suikast tefrikasına dönüşecek bu söyleşi sanırım.) Ben, daha konuşmadan gösteri yapmaya başladılar. Hiçbir konuşma yapmamıştım. Benim adım söylenince, büyük gürültü patırtı oldu, kıyamet koptu. O zaman "ben çıkayım" dedim toplantıdan. Konuşma yaptım mı yapmadım mı anımsamıyorum yada daha başlarken şey oldu ve merdivenlerden inerken arkamdan bisürü insan geldi.
Beyazıt Alanı’na çıkınca, o zaman toplandılar orada bisürü insan. Onlar, salonu dolduranlardan 4-5 kat daha fazla… Üstelik bana vurmaya çalışıyorlar, ama ben de anneni korumaya çalışıyordum. Oraya her zaman gelen arabalar gelmiyordu beni almaya, yani taksiler beni almaya gelmediler. çünkü korkuyorlardı, taksi parçalanacak diye. Tabii, arabaya binsem orada, o gürültüden patırtıdan kurtulurum. Bineceğim, fakat binemiyordum arabaya. Eee, annen de beni korumaya çalışıyordu. (İlk suikast gülüşmeleri burada başlı- yor.) Ben, annen olduğu için onlara vuramıyordum, yani vursam, zaten daha kötü olacaktı tabii. (Ne yalan söyleyeyim, eli de ağırdır.) Onlara vurmaya kalkışsaydım…
- Yalnız çıkmadın tabii, partililer de koruma altında çıkardılar…
- Partililer de vardı, ama azdı partililer, daha çok annen korumaya çalışıyordu ve tabii o zaman daha bu kadar yabanileşmemişlerdi sağcılar yada bilmem gericiler neyse. Annen olduğu için ben bir anlamda korunuyordum. Yalnız o sırada, bu gürültü patırtı sırasında, eşarbım düşmüş, pardösü de vardı, eşarp da vardı, kırmızı bir eşarbım vardı ipek. (Gülerek) O düşmüş oraya.
Sonra nasılsa bir araba geldi oraya ve şoför de yalvarıyor, "başımı belaya sokmayın" diye. Çünkü arabayı parçalayabilirlerdi. Arabaya bindik eve döndük. İşte bir olay.
Ondan önce, Cağaloğlu’ndaki Halkevi binasında bişey oldu. Orada bir konferans verdirdiler bana. Kim verdirdi bilmiyorum.
- O zamanlar Talebe Birliği binasıydı orası…
- Talebe Birliği binasıydı. Orada "Türkiye’de İlericilik, Gericilik" konusunda bir konferans veriyordum. Konferansın yarısından çoğu verildikten sonra… Zaten gösteriler, gösteriler de oluyor o esnada. Ve saldırılar, bütün salon, aşağı yukarı, bütün salon değil tabii… Ama bizim yandaşlarımızın sayısı çok azdı. Beni, sahnenin arkasından bir kapıdan kaçırdılar. Eğer önden çıksaydım, bir linç etme olayı vardı. O Beyaz Saray’da… Haaa, tabii, bir tane daha var. Çok var, böyle konuştukça aklıma geliyor.
Bir de Nâzım Hikmet için toplantı yapmıştık. Çok önemliydi o toplantı. Salonun adını unuttum… Beyazıt’ta, Laleli’de bir salon vardı.
O, tarihe geçmiş bir olaydır. İlerici Gençlik Derneği düzenlemişti o toplantıyı. Orada kapıya dizildiler böyle sağlı sollu olarak. Gelene gidene saldırıyorlar. Ama, ölüm tehlikesi yoktu galiba, öyle bir tehlike yoktu, saldırı, ama büyük bir saldırı vardı.
- Kaç yılında oldu bu olay? Nâzım Hikmet yaşıyor muydu?
- Kaç yılı?.. 1953’ten önce miydi?.. Ölmeden önce tabii, ölmeden önce. 1950’nin başı. Demokrat Parti yeni iktidara geçmişti…
- Cağaloğlu’ndaki kaç yılında?
- Cağaloğlu’ndaki daha sonra. 1960’tan sonra.
- Beyaz Saray’daki, onbeş milletvekili seçilmeden önceydi, değil mi?
- Evet, onbeş milletvekili seçilmemişti. Ondan önce. Bu kaç oldu, üç mü oldu?
- Üç oldu, ondan sonra Adana geliyor!..
*Fotoğraf: Ömrüne Sağmayan Adam: Aziz Nesin 1915-2015 sergisinden