İnci Hekimoğlu
B planı sıkıyönetim olabilir mi?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, önce "sözde cumhurbaşkanı" şimdi de "vali ve kaymakamların militanca hareket ettiğini" söylediği için AKP’lilerin ağır saldırısına uğradı. Kılıçdaroğlu’na hakaret etmek için yarışan yarışana!
Kılıçdaroğlu’nun kendisinin de dediği gibi "yalancı" dediği için değil de "sözde" kelimesini kullandığı için yerinden zıplayan Erdoğan ve şürekasının tepkisi son derece dikkate değer.
Kılıçdaroğlu ilk kez iktidarı en hassas noktasından vurduğu için; Anayasa’daki ‘Cumhurbaşkanlığı Yemini’nden başlayarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımlayan bütün maddelerin ihlal edilmesi ve kuvvetler ayrılığının yok edilerek, bütün yetkilerin tek elde toplanmasıyla oluşan meşruiyet kaybını işaret ettiği için hedef oldu.
Aynı zamanda, iktidarı kaybetmemek için arayışta olan AKP-MHP cephesinin yeni yasalar, kararnameler ve hukuk dışı planlarının ‘meşruiyet’ zemini üzerinden tartışılmasının önünü şimdiden kesme hamlesi olarak da okunabilir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun "militan" sözcüğünü kullanması üzerine iktidar bloğunun tam kadro hücuma geçmesi de aynı telaşın devamı gibi. Sonuçta "en iyi savunma saldırıdır".
Ancak çıkardıkları onca gürültüden sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 81 ilin vali ve kaymakamlarına "suç duyurusunda bulunun" talimatı vermesi, onlarca örneğin içinde en ironik olanıydı.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in Kılıçdaroğlu’nu hedefe koyan konuşmasında ise üstünde dikkatle durulması gereken satırlar var.
Çelik "…nefret siyaseti ve husumet siyaseti CHP'de Kılıçdaroğlu tarafından bir yazılım haline getirilmiştir. Bu yazılım her gün yeni aplikasyonlar üreterek, nefreti artırmak husumeti arttırmak şeklinde bir tavır ortaya koyuyor. Esasında tabii siyasi parti kavramı üzerinde de Türkiye'nin çokça düşünmesi gereken bir durum" demekle yetinmedi, ilginç bir ekleme daha yaptı:
"Askeriye içerisinde fitne çıkarmaya çalışıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bağlı bir ordudan, milli iradeye bağlı bir ordudan, seçilmiş Cumhurbaşkanının başkomutanı olduğu bir ordudan rahatsız olduğunuz için, terörle mücadele eden bir ordudan rahatsız olduğunuz için bunu yapıyorsunuz."
Çelik konuşmasında tıpkı Erdoğan gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsını doğrudan hedef almanın yanı sıra partiye de basbayağı aba altından sopa gösteriyor. CHP’ye yakın gazetecilerin CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu dikkatli olmaları konusunda uyarmalarının boşuna olmadığını düşünüyorum.
Ayrıca Çelik’in durup dururken konuyu "Erdoğan’ın başkomutanlığı"na ve orduya getirmesi de boşuna değil. TSK’ya ait ağır silahların polisin ve MİT’in kullanımına açılmasına ilişkin tartışmaları bastırmaya, eleştirileri susturmaya yönelik.
Gazeteci Müyesser Yıldız’ın 27 Ocak tarihli yazısıyla birlikte değerlendirildiğinde Çelik’in sözleri daha da önem kazanıyor.
Yıldız’ın yazdığına göre; "Barışta olağanüstü hallerde, Milli Savunma Bakanı’nın emri ile önemli kişiler veya görev ve hizmetler için hava ulaştırma araçları tahsis edilebilecek", "subay ve astsubay kadroları Milli Savunma Bakanlığı tarafından tespit edilecek" ve "Milli Savunma Bakanlığı kadrolarında özel nitelikli olarak gösterilen görevlere atanan sivil memurlar, TSK sosyal tesislerinden, görevlendirildikleri kadro derecesindeki subaylar gibi yararlanacak."
Tabii ki, Türkiye demokratik hukuk devleti olsaydı, kuvvetler ayrılığı ve insan hakları güvenceye alınmış, ileri demokrasiyle yönetiliyor olsaydı, söz konusu düzenlemeler endişe yaratmayabilirdi.
Ama şu hale bakın ki; jandarma komutanı ülkü ocaklarını ziyaret ediyor, ülkü ocakları savcıları tehdit ediyor, ülkü ocakları başkanının aracı bir partinin genel başkan yardımcısına yönelik saldırıda kullanılıyor ve ülkü ocaklarının bağlı olduğu partinin lideri gazetecilere ve siyasilere yönelik saldırıları "kendileri organize ediyor" diyerek, meydan okuyor. Ve çeşitli kentlerde Alevilerin evleri işaretleniyor.
Bütün bunlara ek olarak Bahçeli’nin dava arkadaşı, organize suç örgütü lideri Çakıcı il il gezerek, MHP teşkilatları ve ülkü ocaklarıyla birlikte ‘kardeşlik’ örgütlüyor. Kardeşlik hukukuna uygun olarak da "AKP" plakalı araç kullanıyor.
Müyesser Yıldız’ın dikkat çektiği değişikliklerden "Barışta olağanüstü haller"i ve "MSB kadrolarında ‘özel nitelikli’ siviller"e sağlanan ayrıcalıkları birlikte değerlendirince birkaç senaryo akla gelmiyor değil.
Her zaman "A-B-C planları"ndan bahseden iktidarın; partiler yasasını değiştirerek Kılıçdaroğlu’nu tasfiye etmek veya ‘koşulları olgunlaştırarak, sıkıyönetim ilan etmek’ gibi farklı planları olabilir. Kolayca parti, dernek, meslek odaları; muhalif bütün kurumları kapatır, kendilerine dikensiz gül bahçesi yaratabilirler.
Tabii ki bu olasılıkları boşa çıkarmanın, siyasal ve toplumsal muhalefetin gücüne bağlı olduğunu unutmamak gerek.