Barışın penceresi Ararat…

İlk kez Ermenistan'ı ziyaret ettim. Dokuz gün süren geziden güzel tesadüflerle, sohbetlerle, Anadolu mutfağına benzeyen yemeklerle ve karmaşık duygularla döndüm. Aklım Ermenistan’da ve barışın inşası için kurulması gereken diyalogda kaldı.

Hiçbir şey söylemedik, çünkü söylenecek o kadar çok şey vardı ki, hiçbir dil buna yeterli gelmezdi.

William Saroyan

Bir hafta aradan sonra tekrar haftalık yazımla herkese merhaba. En son yazımı okuyanların hatırlayacağı gibi, dokuz gün önce Ermenistan’a turistik bir gezi yapacağımı yazmıştım. Ayrıca, bu benim hayatımdaki ilk Ermenistan gezisiydi. Bunca yıldır bu ziyareti neden yapmadığımı açıklamam gerekiyor.

Öncelikle ben Türkiyeli bir Ermeniyim ve aynı zamanda Türkiye’de solcu bir Ermeni aktivist olarak tanınıyorum. Bu nedenle, bu ziyareti çoktan yapmış olmam gerekirdi diye düşünülebilir. Fakat bir itirafla başlayayım. Duygusal açıdan Ermenistan’a gitmekten çekinmiştim. Türkiye’de yaşayan bir Ermeni aktivist olarak Ermenistan beklediğimden çok farklı olabilir ve hayal kırıklığı yaşayabilirim diye gitmekten hep imtina ettim. Fakat Surp Haç Tıbrevank’ta yatılı okuduğum dönemlerden tanıdığım, sadece gezi amaçlı bir ziyaret için beni zorlayan değerli sınıf arkadaşım Şavaş’a teşekkür ederek yazıma başlamak istiyorum. Onun ısrarlı tutumu sayesinde, merak ve tedirginlikle gittiğim Ermenistan’dan mutlu mesut ve daha öngörülü bir şekilde ayrıldım.

GÜZEL TESADÜFLER

Ziyaretim Türkiye kuruluşu olan bir uçak şirketiyle başladı. Tesadüfi bir şekilde bize gerçekten kültürümüzü en iyi şekilde öğreten Surp Haç Tıbrevank Lisesi’ndeki Oyrort (Öğretmen) Armavani ile karşılaştım. Uçakta kendisiyle aynı havayı solumak, ayrı bir duygu yoğunluğu yaşattı. Uçaktan inişimizde, iki öğrencisiyle fotoğraf çekildiği esnada mutluluğunu yüzüne yansıtan tebessümünü görmek beni çok etkiledi. Benim için çok önemli olan bu ziyaret, hoş bir tesadüfle başladı ve tabii havaya da soktu.

Uçakta etrafı gözlemleme şansım oldu. Hakikaten az kalmış bir toplum olduğumuz o kadar netti ki. Uçakta tanıdık birçok simaya da denk geldim. Selamlaşıp sohbet ettik. İlk defa gittiğimi duyan dostlar gülümseyerek benle biraz dalga geçti. İniş sonrası Ermenistan polisinin tutumunu merak ediyordum. Adım Murad, pasaportum Türkiye Cumhuriyeti’ne ait ve memleketim Konya /Ereğli. Pasaportumu kontrol edilmesi için verirken Ermenice bir kelam etmedim. Yüzüne bakarak onun ruh halini görmek istedim. Tabii arkadaşım Şavaş’la Türkçe konuştuğumuzu da fark etmişti. Polis, gayet nötr bir şekilde işlemlerimi yaptı. Ben de işlemler bittikten sonra Ermenice birkaç cümle söyledim. Aldığım cevap, gülümseyerek “Ülkemize hoş geldiniz” oldu. Bu kadar yıldır boşa bir tedirginlikle beklemiş olduğumu anladım. Aklımın bir ucunda hep ülkeye nasıl bir tepkiyle gireceğim merakı vardı.

Sabaha karşı gelmiştik ve otele, girişimiz öğlen saatlerinde olacaktı. Arkadaşımın arabasıyla sokakları boş olan Erivan’ı gezdik. Bu şehri gezerken hayranlık uyandıracak kadar tarih kokan bir meydan (Hanrapetutyan Hraparak) gördüm. Puşkin’in eserlerini okuma havasına sokacak eski Rus yapılarındaki balkonlara ve sanatla bezenmiş duvarlara hayran olmamak mümkün değildi. Netlikle söyleyebilirim ki kocaman bir tarihin içinde nefes alıyor gibiydim.

Erivan’ı, ciddi anlamda savaşla boğuşan, yoksulluğun daha fazla yaşandığı ve yıkılmış yapıların olduğu bir yer olarak tasavvur etmiştim. Fakat bu yazdıklarımı okuyunca fark edebileceğiniz gibi, yeni ve kaliteli yapılar, koruma altına alınmış tarihi binalar ve son derece lüks arabalarla dolu bir şehir. Bu, bir yandan da tarihi yapılarla uyum içinde dedirtecek kadar özenli bir planla inşa edilmiş bir şehir anlamına geliyordu. Otele yerleştiğimde gördüğüm manzara çok etkileyiciydi. Yıllarca
duyduğum efsanevi Ararat Konyak fabrikasını görmek ve tabii ki eşsiz görüntüsüyle heybetli ARARAT- AĞRI Dağı’nın karşısında konumlanmış olması, beni çok etkiledi.

Bir dağın bu kadar güzel olabileceğini sanırım ARARAT’a Ermenistan’dan bakınca fark edebilirsiniz. Gördüğüm manzaradan sonra hiçbir dağ ARARAT’tan güzel olamazdı.

ANADOLU MUTFAĞININ ERMENİSTAN'A YANSIMASI

Ermenistan’daki günlerim, Türkiye’de bulunması zor olan domuz eti ürünlerinin ağırlıklı olduğu menülerle geçti. Domuz tantuni (Şaka değil, tantuni kelimesi Ermenistan’da kullanılıyor.) Domuz döneri, domuz şiş kebap vs… Bu arada ben domuz eti seçtim, tavuk ve dana etiyle de tercih edebiliyorsunuz. Bu restoranların menülerinde Türkiye’de kullanılan kelimeleri görmek mümkün. Tabii her köşede lavaş yapılması ayrıca gülümsetiyor. Hey Ermenistan! Lavaş bizim diyen bir milliyetçi tonlama aklıma geliyor.

Antep restoranında menüde lahmacun adını okumak size ilginç gelebilir fakat inanın orası için bu çok doğal. İki kavgalı ülkenin benzer yemek kültürlerine sahip olması ayrıca hafızanızda dip not olarak kalsın. Uçağa binerken, Şavaş’ın ısrarıyla Erivan’a gideceğimizi gösteren bir fotoğrafımızı paylaştım. Bu paylaşımdan sonra Ermenistan’da beni takip eden dostlar mesaj yazdılar ve akabinde bir panel organize ettiler. Yine bizim tatil arada kaynar diye birkaç televizyon programına katılamama durumum oldu. Kısıtlı zamanım olmasından kaynaklanan bu durum için değerli kurumlardan özür dilerim.

ERMENİSTANLI AYDINLARLA SOHBET

Seçim öncesi, Türkiye ve Ermenistan için ne yapabilirim diye kendimce düşünüyordum. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme sözünden sonra, belki de karşılıklı diyalog grupları oluşturmak benim gibi Türkiyeli bir Ermeni’nin üstlenmesi gereken bir görev olabileceğini düşündüm. Ancak, Azerbaycan – Ermenistan savaşı ve her iki ülkedeki siyasi atmosfer göz önüne alındığında, şu anda böyle bir ortamın pek mümkün olmayacağını hissettiğim için bu seyahatim sadece turistik bir geziye dönüşmüştü. Fakat yine de, değerli bir organizasyonla bir panelde yer aldım. Bu vesileyle panelde bana eşlik eden ve organizasyonunu gerçekleştiren sevgili Meline arkadaşıma teşekkürlerimi sunmak isterim.

Öncelikle bilmeyenler için eklemem gerekir, benim konuştuğum Batı Ermenicesi ile Ermenistan’da kullanılan Ermenice arasında temel farklılıklar var. Dolasıyla iletişim kurmak bazen zor olabiliyor. Bu nedenle panelde, biraz da karşımdaki kesimin tavrını anlamak için ağırlıklı olarak Türkçe konuştum. İzleyiciler, daha milliyetçi bir görüşe sahipti. Türkiye’de Ermeni olmak, okullarımız, Türkiyeli bir Ermeni olarak Ermenistan’a bakış açımız gibi konulara değindim. Tabii ki benim siyasetçi kimliğimden dolayı hem Ermenistan hem de Türkiye politikalarıyla ilgili sorular da geldi. Sorulardan biri, Ermenistan’da olsaydınız hangi siyasi yapıda yer alırdınız, oldu. Verdiğim cevabı merak ediyorsanız hemen yazayım: “Yeni bir siyasi yapı kurardım."

Ardından, Türkiye ve Ermenistan için çözüm nedir sorusu geldi. Buna verdiğim cevap tartışma yaratsa da benim misyonumdaki birinin vermesi gereken ve inandığı bir cevaptı: “Evet, şu an ortam çok kötü ama her iki ülkenin de BARIŞ yapmaya çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu barışı sağlayabilmek için önce halkların birbirini tanıması gerekiyor. Ermenistanlılar Türkiye’yi tanımıyor, aynı şekilde Türkiye halkları da Ermenistanlıları tanımıyor. Hatta daha da ileri gideyim, gözlemim çoğunlukla Ermenistanlıların, Türkiyeli Ermenileri bile tanımadığı yönünde. Barış için çok fazla bir şey yapılamadı. Tek çözüm, halklar arası diyalogdur.’’

Çözüm aranacaksa gerçekten de daha alfabenin tamamıyla başındayız hissiyatını taşıyorum.

Ertesi gün, panele katılan ve Kürdoloji bölümünde okuyan Tigran ve Apres arkadaşlarımın bilgilendirmesiyle tarihi Erivan Üniversitesi’ne davet edildim. Türkoloji, İran Enstitüsü ve Kürdoloji bölümlerini ziyaret ettim. Bu ziyaret, Türkiye’den biri için çok enteresandı. Tarihi üniversitede tüm bölümler yan yanaydı. İnanın, hiçbiri birbirleriyle kavga etmiyor. Hocalar, kendi alanlarında ciddi çalışmalar yapıyorlar.

Hatta benden, Türkiye’deki Ermeniler ve Kürtler arasındaki iletişim üzerine akademik bir metin yazmamı istediler. Bu konuda sanırım oldukça desteğe ihtiyacım olacak.

ESKİ ERMENİSTAN MECLİS BAŞKANI KİNYAS HASAN

Panel sonrasında, Kürdoloji okuyan iki Ermenistanlı arkadaşın beni tanıtmasıyla, Meclis Başkanlığı da yapmış, Kürt- Ezidi iktidar vekili Kinyas Hasan’ın daveti bana ulaştı. Eh bu davete katılmamak olmazdı.

Yine Savaş’ı yalnız bırakarak görüşmeye gittim. Sayın vekille dostane bir şekilde sohbet ettik. Ermenistan’da yaşayan 40 bin civarında Ezidi Kürt ve 300 civarında İslam dinine mensup Kürt olduğunu söyledi. Kinyas Hasan, her konuşmasında ülkesine bağlılığını vurguladı. Tabii konu Türkiye’ye geldi ve özellikle Türkiye-Ermenistan diyaloğu açısından daha aktif bir rol almasını kendisinden rica ettim. Benzer bir talep, Ermenistan heyetinin Türkiye ile görüşmeleri sonrasında Sayın Paşinyan’dan da gelmiş. Ne diyelim, Serkeftin…

BEYRUTLU-ADANALI HAÇİK ABİ.

Ermenistan’da gerçekten çok sayıda dost edindiğimi fark ettim. Lübnanlı bir Ermeni olan Haçik Abim, evine davet etti. Ataları Adana ve Mersin’den göç etmiş. Haçik abiyle uzun uzun sohbet ettik. Adana şivesiyle gayet güzel Türkçe konuşabiliyor. Müslümanlaştırılmış yakınları olduğunu ve bu sene onları ziyaret etmek için Mersin’e gideceğini söyledi. Kendisinin Lübnan’da büyük bir aile şirketi bulunuyor. Ancak bugünlerde Erivan’da inşaat sektöründe yatırımlar yapıyor. Kendisine Lübnan’da bu kadar iyi işleyen bir şirket varken bu kadar yatırımı savaşta olan Ermenistan’a neden yaptığını sordum.

Aldığım cevap gerçekten çok dramatikti. Haçik abi Adana şivesiyle, “Murad, Beyrut’un biz Ermeniler için en fazla beş sene içinde yaşaması çok zor bir hale dönüşeceğini öngörüyorum. En azından bura bizim memleket, bize burada kimse dokunamaz” dedi. Bu dramatik cümle, nar taneleri gibi serpilmiş Ermenilerin halini en güzel şekilde özetleyen ifadelerden biriydi. Bizleri ağırlayan değerli büyüğüm Haçik abiye teşekkürlerimi iletiyorum.

ANTEPLİ RAFFİ MIHÇIYAN

Ermenistan ziyaretimi Facebook’ta gören Raffi Mıhçıyan adlı bir takipçim bana yazdı. Raffi ağparik telefonda, “Bak Murad, ne yapıp ne edip bana bir saatini ayırmanı istiyorum” dedi. Birkaç gün sonra randevulaştık. Raffi Abi bizi otelimizden aldı ve Charles Aznavur’un Ermenistan ziyaretinde uğradığı bir havuz başındaki kafeye götürdü. İlk olarak bana Antep’le alakam olup olmadığını sordu. Görüşme isteğinin arkasında kendi aile tarihindeki dramatik bir hikâye yatıyordu. Tahmin edeceğiniz gibi, benzer soyadları taşımamızdan dolayı 1915’ten sonra kaybetmiş olduğu amcası Antepli Nerses Mıhçıyan’la bir bağlantım olabileceğini düşünmüş.

Değerli Raffi abinin aradığı kişi değildim ama yine de yakınıymış gibi bizi en güzel şekilde
ağırladı. Artık Lübnan’dan 1980’lerde Ermenistan’a göç etmiş Mıhçıyan soyadlı bir yakınım var. Artık Ermenistan’da da sırtımı kimse yere getiremez. Aslında Raffi abi bu soruları sorarken, ben de Sivas Gürün’den göç etmiş, vaftiz adımı veren babamın amcası Saatçi Minas Mıhçı’yı düşündüm. Acaba onun çocukları, torunları kim bilir nerelerde yaşıyor? Ülkedeki yeme içme deneyimlerimi ve paneli anlattım ama dediğim gibi çok tarihi yerleri gezmek için de çaba harcadım.

Yeni akrabam olan Raffi abim bizi Hor Virap’a götürdü. Hor Virap Manastırı, Ermeniler için çok büyük değeri olan tarihi bir manastır. Bizler için hac merkezi olarak bile görülebilir. Beni aslında dini bir mekân olmasının ötesinde manastırın surlarından görünen Ağrı -Ararat etkiledi. Ararat’a bakarken bir cami gördüm. Bu acaba hangi taraftan diye kendi aramızda konuşurken, savaştan dolayı doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmış Nahçıvanlı bir Ermeni olan yaşlı teyze Türkçe cevap verdi. Gerçekten çok temiz bir Türkçe konuşuyordu. “Oradaki cami sizin tarafta. Sizin taraf, bizim taraf, bilemedim hangi taraf.” Bu cevap gerçekten çok duygusal bir an oldu. Bu anı ölümsüzleştirmek istedim ve birlikte fotoğraf çektirdik: Nahçıvanlı teyze, Lübnan’dan göç etmiş yeni akrabam Raffi abi ve birlikte geldiğim Şavaş arkadaşım. Fotoğrafı çeken ise Nastasya adında bir Rus genç kadın. O duygusal anı fark eden Nastasya’nın babası bize nereli olduğumuzu sorunca durumu anladı sanırım. O fotoğraf sonrasında yazımın başlığını da buldum. Elbet bir gün savaşlar bitecek ve barışın penceresi Ararat olacak. Manastırın avlusundaki beyaz güvercinler ise belki de geleceğin habercisi niteliğindeydi.

Bu fotoğrafı sosyal medyamda paylaştığımda, Ağrı Dağı eteklerinde yaşayan bir takipçim Türkiye’den görüntüsünü paylaştı. Tabii ki Ağrı Dağı’nın eteklerindeki Haçkarları da. Eşsiz eserlerin olduğu Maderataran’ı, Garni’yi ve diğer birçok güzel tarihi ve doğa alanı gezdim. Dokuz günlük ziyaretim buralara etmeyecek kadar anlamlı ve duygu doluydu.

Gezimiz sırasında birçok dostla karşılaştım. Bu dostlardan biri Knar grubunun kurucusu ve ayrıca Ermenice-Türkçe sözlüğünü internet üzerinde oluşturan (Avedikyan Sözlüğü) Sezar abi’ydi. Sezar abi yolda beni görünce arkamdan seslendi. Zamanının büyük bir kısmını Ermenistan’da geçiriyormuş. Oğlu da orada okuyormuş. Bu nedenle Ermenistan eğitim sistemini sormamak olmazdı. Yazıyı uzatmamak adına bu konuyu başka bir yazımda ele alacağım. Bizi ağırladığı için Sezar abi çok sağol.

SOYKIRIM ANITI

Hayodz Dzeğasbanutün / Ermeni Soykırım Anıtı ve Müzesi ziyaretimde duygularım tavan yaptı. Ermenilerin yaşadığı şehirlerin olduğu bir yoldan anıta ulaştım. Anıtta çalan ağıt her insanın içini
acıtır. Müze ise çok daha dramatik belgelerle doluydu. Neden, niçin diye haykırmak istedim! Bir daha asla denmek zorunda…Şimdi düşünüyorum da bu acıların hafiflemesi için yapacağımız çok iş
var. Ben buna hazırım, sizler de kan bağı ile bağlı olduğum Ermenistan ve doğduğum, var olduğum, kimliğini taşıdığım Türkiye olarak hazır mısınız?

Evet, kürkçü dükkanına döndüm ve aklım Ermenistan’da kaldı. Aklım barışın inşası için kurulması gereken diyalogda kaldı.


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi