Utanma ne zamandır ayıp?

Bu ülkeye dünden bugüne bakınca nihayetinde beş cuntacı generalin esiri olmaya devam eden koca bir toplum görürsünüz. 12 Eylül “Kenan Evren rejimini” pişkinlikle sürdüren bir siyaset kurumu var. İktidar da muhalefet de bu “rejimden” memnun gözüküyor.

Basın Tarihi’nde geçen hafta, 9 Kasım 2005'te Hakkâri Şemdinli'deki Umut Kitabevi'ne bombalı saldırısında duraklamıştık…

2005’e devam edeceğiz.

Ancak her Eylül hatırladığımız geçmişin lanetli günlerine geldik… Bugün onlara bir bakalım… Dünya da biz de nerelerden geçmişiz, nerelere gelmişiz bir görelim.

Örneğin 11 Eylül…

1973’de Şili’de General Pinochet'nin sosyalist Başkan Salvador Allende'yi CİA’nin desteğiyle devirdiği kanlı faşist darbe…

Bu darbeyle dünyanın seçimle başa gelmiş ilk sosyalist hükûmeti devrilmiş ve yerine 17 yıl sürecek bir diktatörlük kurulmuştu.

50 yıl olmuş…

Pinochet sonrasında darbenin her yıldönümünde, “öldürülenler” ve “kaybolanlar” anılır.

Bu sene de anıldı.

Şili halkının dinmeyen acısı da her yıl haberdir.

xxxxxx

Amerika’daki 11 Eylül saldırıları…

11 Eylül 2001 sabahı Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı El Kaide’nin üstlendiği koordineli bir dizi terör saldırısı…

Saldırılarda 2 bin 996 kişi öldü ve 6 binden fazla insan yaralandı.

Aradan 22 yıl geçmesine rağmen saldırıda kaybolan 2 kişinin kimliği yeni tespit edilebildi.

Bir yığın sorunun hala cevaplanamadığı bu sarsıcı saldırı her 11 Eylül’ün sabit gündemidir.
Bu yıl da böyleydi.

xxxxxx

Ve 12 Eylül 1980 Darbesi…

Dün 43. Yıldönümüydü.

12 Eylül askeri darbesinin toplumsal bilançosu korkunçtur…

"Cezaevlerinde işkence sonucu yaklaşık 300 kişi öldü.

48 kişi (24 adli suçlu, 15 sol, 8 sağ, 1 ASALA militanı) idam edildi.”

Daha sonra “12 Eylül rejimi” oluştu… Hala birçok hayati konu 12 Eylül’de yapılan düzenlemeler geçerli.

12 Eylül’den epeyce sonra “anti-militarist” bir tavır ortaya koyanların birçoğu ise yeniden “militarist” anlayışa dönüyor.

Basın tarihinde sırf 12 Eylül darbesi araştırması yapmak bile, Türkiye’deki basın anlayışını görmeye yetiyor…
xxxxxx

12 Eylül Darbesi’nin 30. Yıldönümünde yazdığım “Otuz yıl oldu, toplumca utanmalıyız…” başlıklı yazımı buldum.

Aradan 13 yıl geçmiş.

Yazı şöyle başlıyor:

“Bugün 12 Eylül Darbesi veya İhtilali’nin 30. yıldönümü. 12 Eylül 1980 darbesi, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde...

...silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesiydi...

Bu müdahale ile Süleyman Demirel’in Başbakan’ı olduğu hükümet devrildi.
Ardından...
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, sonra da yargılandı.”

xxxxxx

Sonra, 12 Eylül Rejimi’ni tanımlamışım:

“Kısacası ‘tek parti rejimi’ yeniden iyice cilalandı, zaten hiçbir zaman sivil ve demokratik olamamış olan Türkiye Cumhuriyet’i tamamen askerileştirildi.
Bugün referanduma gidiyoruz ama...

Siyaset kurumunu şekillendiren ‘Siyasi Partiler Yasası’…

Halk iradesini şekillendiren ‘Seçim Kanunu’…

TBMM’nin çalışmasını şekillendiren ‘İç Tüzük’…

12 Eylül’ün ürünüdür.

Kısacası, anayasal tadilat yapılsa da '12 Eylül askeri rejimi’ tamamıyla sürmekte...
Zaten utanılması gereken nokta da burası...”

xxxxxx

Şöyle devam etmişim:

“İtiş, kakış...

Kamplaşma, gerginleşme...

Bunların üzerinden bu ülkeye bakınca, nihayetinde beş cuntacı generalin esiri olmaya devam eden koca bir toplum görürsünüz.

Bu, tüm toplumun topluca utanması gereken bir skandal...

Ama en çok da ‘siyaset kurumunun’ utanması gerekir... 12 Eylül rejiminin kurduğu düzen içinde rahatsız olmadan otuz yıldır yaşıyor, diğer yandan da halktan oy istiyorlar...

Çünkü siyaset bizde ‘ikbal’ kapısı...

Ve ‘Saray’a girişin kestirme yolu.”

xxxxxx

Bu yazının üstünden tam 13 yıl geçti.
Sizce bir şey değişti mi?

Yooo, her şey 5 darbeci generalin talimatlarına göre devam ediyor.

Neden böyle?

Çünkü:

“Siyasetçi ‘ikbal’ ararken, rejimin kısmen demokratikleşmesi için adım atıyoruz...

Ama ‘rejimin demokratikleşmesini’ varlık nedeni haline getirerek siyaset yapan yok.

Zaten başka türlü bir askeri rejimle ‘sivil siyaset’ otuz yıl boyunca böylesine içli dışlı, ballı börekli olabilir miydi?

Temel ihtiyaçlarını giderememiş toplum da ‘rejimden ziyade geçimle’ ilgili olduğu için, değişimler de gene yolu kesilen siyasetçi sayesinde gerçekleşiyor; yoksa halkın 12 Eylül rejimini çoktan tuz buz etmesi gerekirdi...

Umarım, bundan böyle işler değişir...

Öncülüğü toplum alır, siyasetçi de ‘rejimi demokratikleşmeyi’ temel hedef alarak ‘ikbal’ arar...”

Ne demokratikleşmesi, tam tersi istikamette bir rallinin hüzünlü şahitleri halindeyiz…

xxxxxx

Yazıyı şöyle bitirmişim:

“12 Eylül rejimi, başta onun mirası olan ‘siyaset kurumu’ olmak üzere bütün ağırlığıyla yaşıyor...

Otuz yıldır, beş generalin bize giydirdiği deli gömleğini yırtamamış sünepe bir toplum olmaktan dolayı itişip kakışmak yerine hepimizin utanç duyması gerekmez mi?”

xxxxxxx

12 Eylül “Kenan Evren rejimini” pişkinlikle sürdüren bir siyaset kurumu var… İktidar da muhalefet de bu “rejimden” memnun gözüküyor.

Ayrıca bu düzene toplumsal bir itiraz da yükselmiyor.

Bugün 2023’deyiz.. 13 yıl önceki yazı hala geçerli.

13 yıl sonra acaba 12 Eylül’le ilgili nasıl bir yazı yazılacak?

Dilerim aynı yazıyı tekrarlamak zorunda kalmaz bu ülke.


Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi