Mehmet Altan
Urgan ve Fırın Sütlaç
Devlet Bahçeli'nin "Öcalan, TBMM'de PKK'yı lağvettiğini ve silahların bırakıldığını açıklasın" çağrısı ertesinde depremli ve kanlı bir hafta geçti.
Ankara'nın göbeğinde insanlarımız öldü.
Ülke bir şok yaşadı.
xxxxxxx
Kalıcı bir barışın sağlanması her aklı başında insanın temennisi...
Ama nasıl?
Tecrübeli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak benim de endişelerim ve önerilerim var:
1- "Ben bir şeyler yapacağım ama muhatabımı dinlemeden, muhatabımla konuşmadan bunu kendim şekillendireceğim" anlayışı hakim gözüküyor. Bu iş, bu anlayışla yürümez.
2- Bu işin gereği hukuk devleti ve demokrasidir. Avrupa Birliği standartlarıdır.
3- "Kürtlerin oyunu alamayan hiç kimse iktidara gelemiyor. Kürtlerin oyunu alamayan yerel iktidarda seçim kazanamıyor" hesabı mı yapılacak yoksa bu devletin gerçek bir demokratik hukuk devleti olması için mi bu sorunu çözeceğiz?
4- Tabii "Türkiye'de hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağı, herkesi ilgilendiren ancak üst düzey bir gizlilikle hazırlanıp toplumsal-demokratik anlamda hiçbir katılım kanalı sunulmadan başlatılan yeni bir müzakere süreci ile karşı karşıyayız" tespiti de çok doğru.
xxxxxxx
Ancak hafta ortasından sonra sağlıklı ve kalıcı bir barış için "saydamlık, toplumsal rıza, katılım, hukuk, demokrasi" önerilerini kenara iten, ağzımızı açık bırakan gelişmeler yaşanmaya başlandı.
"Kardeşlik"...
"Terörsüz Türkiye" filan derken sahneye ilk çıkan "urgan" oldu.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında kürsüden MHP lideri Devlet Bahçeli'ye tepki göstererek urgan fırlattı.
Bahçeli ise o ipi makam odasına asmak üzere istedi. Ve urganın ucuna bir İYİ Parti amblemi iliştirerek odasına astı.
Ve siyasette süreç, açılışını "urgan polemiği" ile yapmış oldu.
xxxxxx
Böyle başlar ise nasıl devam eder?
Alaattin Çakıcı, MHP Genel Merkezi'nde Devlet Bahçeli'yi ziyaret etti.
Ve Bahçeli Çakıcı'nın koluna girdiği bir resim ile ziyareti duyurdu.
Daha sonra ne oldu?
Okuyalım :
"Alaattin Çakıcı'nın dün MHP Genel Merkezi'nde Devlet Bahçeli ile görüşmesinin ardından bugün bir başka ülkücü suç örgütü lideri Kürşad Yılmaz da Bahçeli'ye destek açıklaması yaptı. Her ülkücünün 'kırmızı çizgisi' olduğunu belirten Yılmaz, kendisini hiçbir zaman yalnız bırakmayacaklarını vurguladı ve 'gerekirse can alıp can vereceğiz' dedi."
İçişleri Bakanlığının "suç örgütü lideri" olarak açıkladığı insanlarla başlayan bir "barış süreci" ile karşılaştık böylece.
xxxxxxx
Meğer suç örgütü liderlerinin alelacele sürece dahil olmalarının bir sebebi varmış...
Ne olup bittiğini anlayamadığı anlaşılan Cübbeli Ahmet önce Bahçeli'nin sözlerine karşı çıkan bir videolu elektronik mesaj yayınladı...
Kısa bir süre sonra videosunu sildi.
Bir gün sonra da Alaattin Çakıcı'yı "ziyaret" etti.
Onu da okuyalım:
"Ziyareti Çakıcı'nın 'yakın dostu' olarak bilinen Üzeyir Çakmaktaş sosyal medya hesabından paylaştı.
Çakmaktaş ziyareti, 'Cübbeli Ahmet Ünlü Hoca, bugün Alaattin Çakıcı'yı ziyaret etti. Gündeme dair bilgi alışverişinde bulundular...' sözleri ile duyurdu.
Çakmaktaş, 'Ahmet Hoca, Genel Başkanımızın yaptığı çağrının niyetini, gelişmeleri dikkate alarak daha iyi anladığını, yanlış anlaşılmayı izale edeceğini (düzelteceğini) bildirdi!' dedi."
Açıklamaya, Cübbeli Ahmet'in önünde bir kâse "fırın sütlaç" duran, Çakıcı'nın da telefonundaki mesajlarıyla ilgilendiği bir resim eşlik etti.
"Yanlış anlayanların" kiminle görüşeceğini de Türkiye öğrendi.
xxxxxxx
Birkaç gün içinde bunlar yaşanırken, olup bitene dair Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan da net bir tavır gözlenmedi.
Sadece "İttifak olarak her şeyi hesaba katıyoruz; tüm araçları kullanarak terörsüz bir Türkiye inşa edeceğiz" demekle yetinen Erdoğan resmi bir açıklama yapmaktan sürekli kaçındı.
Ortalık spekülasyonlara kaldı.
Ancak anlaşıldığı kadarıyla Bahçeli'nin fazla paldır küldür sahneye girmesi AKP kanadını rahatsız etti.
Ve dün Külliyede'ki bir başdanışman Bahçeli'nin açıklamasının "uç" bir açıklama olduğunu, söylediklerinin sorunun çözülmesi sonrasını içerdiğini vurgulayan bir açıklama yaptı.
Tayyip Erdoğan'ın Çarşamba daha belirgin açıklamalar yapacağı söylentileri dolaşırken, "atanmış bir memur" bir siyasi parti başkanı olan Bahçeli'ye ayar vermiş oldu.
Garipliklerden Özgür Özel de rahatsız olmuş ki haklı olarak "Bahçeli, Erdoğan'ın ya elini rahatlatmak ya da önünü kesmek istiyor" diyerek şüphesini dillendirdi.
xxxxxx
Bu arada DEM Parti Meclisi bir açıklama yaptı:
"Barışın ve çözümün sahici bir seçenek haline gelebilmesi için Öcalan'ın tecridi kaldırılmalı; sağlık, güvenlik ve özgür çalışma koşulları sağlanmalı."
xxxxxxxx
Devlet yönetmek çok ciddi ve bir zor bir iş...
Biz ne yazık ki bu konuda yetenekli kadrolar yetiştiremiyoruz.
O yüzden hayati bir konuda belki de yeryüzünün başka hiçbir ülkesinde rastlanılmayacak tuhaflıklar yaşıyoruz.
xxxxxx
Hamas'ın geçen yıl 7 Ekim'de gerçekleştirdiği saldırıdan sonra Ortadoğu geri dönüşü olmayan bir sürece girdi.
Ekonomisi çökmüş, neredeyse çürümeyen hiçbir kurumu kalmamış Türkiye'nin bu süreçten sağlıklı bir şekilde çıkabilmesi için sorunlarını ciddiyetle, hukuk ve demokrasi kuralları içinde çözmesi gerekiyor.
Bu ülkenin ve bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaşlarının hukuktan ve demokrasiden başka çıkışı yok.
xxxxxxx
Bu işler urgan fırlatmakla, suç örgütü liderleriyle, ne olduğu belirsiz hocalarla, ona buna ayar veren atanmış memurlarla yürüyecek işler değil.
Dünyanın gerçeklerine uygun stratejiler, bunları uygulayacak ciddi ve nitelikli kadrolar gerekiyor.
Herkesi dışlayarak, hukuku ve demokrasiyi reddederek, kapalı kapılar ardında kişisel çıkar hesaplarıyla planlar yaparak yürüyemeyiz.
Duvara çarparız.
xxxxxxx
Dünyanın, Ortadoğu'nun ve Türkiye'nin gerçeklerini bu ülkenin insanlarına dürüst bir şekilde anlatacak, nelerin yapılması gerektiğini kitlelerle paylaşarak belirleyecek siyasetçilere ihtiyaç var.
Ama bugünkü siyaset kurumunun içinde onları nasıl bulacağız?
Bizim ülkenin siyasetçileri hukuku, demokrasiyi ve bu ülkenin insanlarını ciddiye almıyor.
Ama şunu anlamaları lazım:
Hukuksuz, demokrasisiz, halksız siyasetlerle içinde bulunduğumuz çıkmazlardan kurtulamayız.
Bunları çok denedik.
Aynı şeyleri yaparak olumlu bir sonuç alınabileceğine bu ülkenin siyasetçileri gerçekten inanıyorlar mı?
Yoksa birikimleri ve yetenekleri ancak bu kadarına mı yetiyor?
Mehmet Altan kimdir?
İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah, 6 yıl da Star Gazetesi'nde baş yazarlık olmak üzere çok uzun yıllar köşe yazarlığı yanında televizyon programcılığı ve yorumculuğu yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var. 15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19., 26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı. 21 ay cezaevinde kaldı. AYM, AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.