Eser Karakaş
Başka hiçbir medeni ülkede böyle şey olmaz
Aşağıda 14 Temmuz 2020 günü Artı Gerçek gazetesinin sitesinde yayınlanan haberi kes-kopyala yöntemiyle aktarıyorum.
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın tartışmalı proje Kanal İstanbul güzergâhında aldığı tarla vasfındaki arazi proje, uygulama imar planlarıyla "konut + ticaret alanı" oldu. Araziye konut, alışveriş merkezi, otel, konaklama tesisleri gibi yapılar inşa edilebilecek.
Albayrak’ın babası Sadık Albayrak, güzergâhta yer alan Arnavutköy’e bağlı Boyalık Mahallesi’nde 2003 yılında yaklaşık 3 dönüm arazi almıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2011 yılında Kanal İstanbul projesinin yapılacağını duyurmasından bir yıl sonra da Bakan Berat Albayrak, babasının arazisine komşu olan yaklaşık 13 dönümlük araziyi satın almıştı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul’un anayasası sayılan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planını delerek Kanal İstanbul’un çevresine kurulacak "Yenişehir"i plana işlemişti. Yapılan değişiklikle, Sadık ve Berat Albayrak’ın birbirlerine komşu olan arazileri de etkilenmiş, tarla vasfında olan iki arazi, plan değişikliğinin ardından "konut alanı" sınırları içinde kalmıştı."
Yukarıdaki alıntıyı lütfen dikkatli, hatta iki kere okuyunuz.
Böyle bir olayı başka bir ülkede, tabii ki başka ülke derken Venezuella’yı, Sudan’ı, Libya’yı falan kastetmiyorum, göremezsiniz.
Benzer bir olayı, Fransa’da, İngiltere’de, ABD’de, Hollanda’da, İsveç’te, Japonya’da, Güney Kore’de, hatta Hindistan’da asla göremezsiniz.
Bu arazinin önce Albayrak ailesi, sonra hemen yanındaki bir arazinin de Berat Albayrak tarafından alınmasında bir hukuki sorun olup olmadığını burada tartışmak istemiyorum, durum ortada, herkes kendi yorumunu yapsın.
Ancak, medeni bir ülkede böyle bir manzara ortaya çıktığı zaman o muhayyel (hayali) medeni ülkenin medeni vatandaşı üstlenmiş olduğu önemli görevden hemen istifa eder.
Yok, o muhayyel medeni vatandaş istifa etmez ve o araziyi hemen hazineye bağışlamazsa da o zaman o muhayyel ülkede savcılık kurumu devreye girer ve bu çok açık yolsuzluk hakkında, vatandaşın statüsü ne olursa olsun dava açar.
Şayet o vatandaş milletvekili ise de fezleke hemen TBMM Başkanlığına gönderilir.
Ancak, anlaşılan odur ki, bizim ülkemizde ne o ne de öbür şık devreye girecektir.
Bu görüntü, çok acıdır, ülkemiz Türkiye’yi çok kötü bir duruma düşürmektedir.
Bu Türkiye görüntüsü üçüncü dünya ülkesi görüntüsü bile değildir.
Bu çok çirkin görüntünün ortalıklarda olduğu bir ülkede sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşanmaktadır.
Muhalefet de bu Kanal İstanbul arazisi üzerindeki bu operasyonlar nedeniyle yeri göğü inlet(e)memektedir (???).
Bu işlem karşısında savcılık harekete geçmiyorsa o ülkede savcılık diye bir sağlıklı kurumdan bahsetmek de artık mümkün değildir.
Hatta demokratik bir hukuk devletinden bahsetmek de artık kolay değildir.
Yazımı biraz kuramsal bir çerçeve ile bitirmek istiyorum.
Spekülasyon, buna arazi spekülasyonu da dahil, asla suç değildir.
Her spekülatif işlem risk içerir ve aldığınız bu riskin büyüklüğüne göre para kazanırsınız ya da kaybedersiniz.
Ancak, risksiz spekülasyon olmaz; bir spekülatif işlem risk taşımıyorsa, orada suç vardır.
Mesela içeriden bilgilenmek gibi.