Ahmet Tulgar & İshak Karakaş

Ahmet Tulgar & İshak Karakaş

"Bebeğin toprağa basması lazım"

Babasının sosyal medyadaki kampanyaları ve yurttaşların katılımıyla toplumun geniş kesimlerinin de haberdar olduğu Miraz bebeğin tutsaklığı devam ediyor.

Miraz bebek ve annesi Gülistan Diken Akbaba üç aydır cezaevinde.  Miraz şimdi dokuz aylık.

Miraz'ın babası Cengiz Zaza Akbaba, politik bir insan. Yaşadıkları sorunun sebeplerinin farkında. Ama elbette bir yandan da bir baba ve bebeğini yanında istiyor. Annesinden ayırmadan tabii. Sorun da bu işte.

Cengiz Zaza Akbaba ile buluştuk ve kendisine Miraz bebeğin ve annesinin durumunu sorduk:


İshak Karakaş: Cengiz Zaza Akbaba, hoşgeldin. Öncelikle bu Zaza isminden başlayalım. Bu ismi sonradan mı aldınız, bir lakap mı, kimlik kartında yazıyor mu, yoksa Zaza olduğun için mi?

Cengiz Zaza Akbaba: Aslında şu anda evet, kimliğimde yazıyor, gösterebilirim.

İshak Karakaş: Yo, gerek yok.

Cengiz Zaza Akbaba: Kimlikteki yazma meselesi devletin bana hediyesi oldu. Bu Zaza ismi. Biz gözaltına alındık 2012 yılında. Telefon görüşmeleri, 150, 200, 300 sayfa çıkartmışlar, o zaman Sadrettin Sarıkaya vardı savcı, girdi odaya, alıcı kuşlar gibi böyle etrafımda dolaşıyor, tutuklamak için tek tek o sayfaları soruyor, yaklaşık 4 saat sürdü sorgusu, o sordu, benim hatırlayamadığım iki sene, üç sene önceki bir sürü olayı sordu, velhasıl onu geçtik, bunu geçtik, o buydu, x şahıstı, onu tanıdım vesaire, uykusuzuz, üç dört gündür, o zaman TEM'de bir tadilat vardı, yatamadık gürültü var diye, geldi geldi dedi ki, "bir arkadaşın telefon açmış, 'Zaza, naber, ne yapıyorsun?' 'İyiyim', sana niye Zaza diyorlar?", "Senin kod adın mı?" Zaten yorulmuşum, bitmişim, "Tutuklayacaksın zaten, daha bu noktadan sonra yapacak bir şey yok, ben devam etmek istemiyorum" dedim, yani bana bunu söyleyen aslında arkadaşımı da tutuklamaya çalışan bir mantıkla yapıyor bunu. Ben cezaevinden çıktıktan sonra, daha sonra yani arkadaşlarım, dostlarım bana böyle hitap ediyorlar yine, zarar görmesinler diye ben de gidip kimliğime yazdırdım. Yani savcılar bunu yaptı, isim babam devlet.

İshak Karakaş: Cengiz'in Zazalığı oradan geliyor demek. Cengiz, bir de bu son dönemlerde bir talihsizlik yaşıyorsun. Hem hayat arkadaşın hem çocuğun cezaevinde. Ve geçen salı günü (9 Mayıs) Miraz bebeği ve annesini görmeye gittin Cengiz. Durumları nasıldı? Ne şartlar altında yaşıyorlar? Onların durumunu biraz anlatır mısın bize?

Cengiz Zaza Akbaba: Cezaevinde devam eden bir hayat var tabii. Ki cezaevinde olduğumuz zaman da yaşam bitmiyor. Ancak cezaevi koşulları bir bebeğin kalabileceği koşullar değil. Bu bebek şu anda dokuz aylık oldu. Üç aydır cezaevinde. Dokuz aylık bir bebeğin de annesiz kalmaması gerekir. Böyle bir çelişki ve sıkıntıyı yaşıyoruz aslında. Tabii ki güneş görmesi lazım, bebeğin toprağa basması lazım, hayvanlarla iletişim kurması lazım, parkta oynaması lazım. Bunların hiçbirini yapamıyor. İstediği anda sağlık hizmetine ulaşabilmesi lazım. Emekleyecek uygun koşulların olması, toprağa basması lazım. Birçok açıdan, mesela istediğiniz gıdaları, istediğiniz eşyaları ve oyuncakları sokmakta da dünya kadar sıkıntı yaşadık aslında. Üç ay içerisinde bu konuların her birinde çok büyük problemler yaşadık.

İshak Karakaş: Oyuncakları da mı almıyorlar içeri?

Cengiz Zaza Akbaba: Şöyle, biz Bakırköy'den Gebze Cezaevi'ne sürgün edildik, Bakırköy'de yaşadığımız şeyler tamamen başka dramlardı. Evet, orada oyuncaklarda da kısıtlama var, birçok şeyde kısıtlama var, yani şu anda Gebze'de biraz daha bunlar esnek, bir ilçe cezaevi burası, bakış açısı olarak biraz daha şey, ama Bakırköy'de halen devam ediyor.

Ahmet Tulgar: Peki, senin yanındayken, alıyorsun ya mesela, geçen salı aldın, dört beş saat, o sıralarda, çünkü çok anneyle iç içe yaşıyor, bütün bebekler anneye bağımlıdır ama dışarıda yine babaannesi olur, işte teyzesi olur, bazen anneden ayrılır, onlarla beraber olur, huzursuzlanıyor mu Miraz annesinden ayrıldığında? Tekrar cezaevine dönmek istiyor mu hemen?

Cengiz Zaza Akbaba: Gebze'de bebeği bize sekiz hafta göstermediler. Camın arkasından görüş yaptırdılar. Doğal olarak bebek bizi unuttu. İlk hafta sonra aldığımızda dediğin şeyi yaşadık.

Ahmet Tulgar: Yani senin yanında yabancılık çekiyor mu?

Cengiz Zaza Akbaba: Bebek beni de tanımıyordu. Doğalında yani üç kişilik bir aileyiz. Önce beni tanıması lazım. Daha sonra babaannesi var, anneannesi var gün içinde çok görüştüğü, tümden hepimizi unutmuştu. Dediğin gibi bize de tabii çok kötü hissettirdi o, bizi unutmuş olması. Huzursuzlandığında, sonuçta bir bebek, bir şekilde kandırmaya çalışıyorduk, işte oyuncak vererek ya da başka bir şey yaparak, uyutarak, kandırmaya çalışıyorduk.

Ahmet Tulgar: Şimdi ne oldu?

Cengiz Zaza Akbaba: Şimdi ne oldu? Bazı duyarlı psikologlar bizimle iletişime geçtiler, bu yaşanan şeyin önüne geçmek için, şimdi mesela bir tanesi şey önerdi, dedi ki, "üçünüzün olduğu bir fotoğrafı Gülistan günde işte beş altı kez göstersin bebeğe, ki babasını unutmasın, hani kafasında oluşsun diye, iki haftadır beni tanıyor artık. Şimdi senin kucağında olsa bana gelmek istiyor. O şeyi yakaladım.

İshak Karakaş: Peki, Gülistan'ın tutuklanma süreci nasıl gelişti? Ben de tanıyorum Gülistan'ı, Maltepe Belediye Başkan adayıydı HDP'nin, sohbetimiz de olmuştu.

Cengiz Zaza Akbaba: Yani Türkiye'de maalesef farklı düşünce ve siyasetleri eğer savunuyorsanız, cezaevine atıyor sizi bu devlet. Bu devletin, mesela dün FETÖ'cüleri vardı, bugün başka bir siyasi partiye yakın hakimler, savcılar var ama anlayış olarak çok değişmiyor. Şimdi bizim bütün davamız aslında Türkiye'de iktidar olan mantığın ve siyasetin dışında bir partiyi desteklemek, bir siyaseti düşünüyor olmak, bunun dışında bir dava yok, eşim Türkiye'de yasal çerçevede kurulmuş, işte bir partinin, Meclis'te olan bir partinin üyesi olmuş, işte Maltepe'de belediye başkan adayı olmuş vesaire, tutup bunu tamamen hayali, belgelerin bile ispat edemediği gerekçelerle cezaya dönüştürdüler, yasadışı örgüt üyesi cezası verdiler, biz bu dosyadan ben bir buçuk sene, eşim iki sene yattık, bir duruşma var aramızda, daha sonra mahkeme devam etti tutuksuz yargılanırken, peşinden ceza geldi. Ancak cezayı veren hakimler tutuklandı, savcılar tutuklandı, Yargıtay altüst oldu, hakim de tutuklu, onun verdiği kararla biz hep birlikte tutukluyuz şu anda.

İshak Karakaş: Şunu mu demek istiyorsun: Gülistan'a ceza veren hakim FETÖ'den tutuklu?

Cengiz Zaza Akbaba: Hepsi, evet. Mahkeme başkanı Mehmet Ekinci. Birçok Türkiye'de şaibeli dosyaya bakan bir heyet bu, 16'ncı Özel Yetkili Mahkeme, Gülistan'dan 10 gün önce Yalova'da yakalandı, kaçaktı, yaklaşık bir senedir kaçaktı.

İshak Karakaş: Gülistan'dan önce yakalandı?

Cengiz Zaza Akbaba: (Gülüyor) Adalet. Hikmet Şen var, Bülent Kınay var, heyetin içerisinde işte bir tanesi kaçak. Üç tanesi tutuklu ve bunlar çok ağır cezalarla yargılanıyor yani. Yani Türkiye'de büyük değişiklikler olmazsa bütün ömürlerinde cezaevinde kalacaklar.

İshak Karakaş: Peki, cezaya itirazınız olmadı mı hiç?

Cengiz Zaza Akbaba: İtiraz ettik evet, yeniden yargılanmak istiyoruz. Dosyada yasadışı örgüt üyeliğini kanıtlayacak bir şey yok. Tamamen haksız biçimde verilmiş. Bizi yeniden yargılasalar o da başka bir problem. Biz şimdi bunu talep etmişiz, mahkeme önce "referandumdan sonra karar vereceğim" dedi, referandumla ne ilgisi var, öyle bir hale gelmişler ki, güç dengesine bakıyorlar, "referandumu bekliyorum" demenin şeyi ne, "bakalım ne olacak", hani "acaba hayır kazanır mı, evet mi kazanır?", böyle bir sistem var, biz bir Ak Parti milletvekili ile görüştük, şöyle bir anlayışları var, "yeniden yargılanma talebiniz haklı olabilir, FETÖ'cüler tarafından haksızlık da yapılmış olabilir, ancak yeniden yargılama talebinizi kabul edersek bu bir emsal teşkil edecek, binlerce dosya gelecek ve hukuk acaip bir iş yüküne kavuşacak," bu sebepten dolayı işler çok zor.

Ahmet Tulgar: Bakırköy Cezaevi'nden Gebze'ye gidişiniz etkiledi mi Miraz'ı ve Gülistan'ı?

Cengiz Zaza Akbaba: Tümden bizi sarsan bir iş oldu. Biz bir önceki gün kapalı görüş yapmıştık, herhangi bir konu yoktu, bizim Gebze Cezaevi'ne gitme gibi bir isteğimiz de yoktu. Orası İzmit, başka bir şehir, biz İstanbul'dayız. Yöntemleri çok kötüydü. Şöyle bir mantıkla bunu yapmışlar, işte "ne istiyor bunlar?", Adalet Bakanı geldi buraya, anneannesi, dedesi gittiler, görüştüler, internette, işte sosyal medyada, gazetede yer bulabildiği kadar yer de buldu, ne istedik, biz dedik ki, "bebeğe sarılalım", tamam, çok büyük bir haksızlık zaten cezaevinde bulmamız, "bari bırakın bebeğimize sarılalım", buna bile izin vermediler, yani ilaç konusunda da sıkıntı yaşadık orada, her hafta başka bir problem vardı. Şöyle bir düşünceye ulaşmışlar, "bunlar ne istiyorlar? Bebekle temas kurmak, bebeğin işte oyuncağı olsun, şeyi olsun." Yapacaklar, bir bebeğin hakları için bile "ya, biz bunu yaparsak geri adım atmış oluruz, bunları Gebze'ye yollayalım, orada yapsınlar" demişler. Bebeği, Gülistan'ı kaçırdılar resmen Gebze'ye. Demiş ki, "ring arabasında bebek gitmesin, saatlerce yol sürüyor, gelsin babası alsın bebeği", benim sonuçta bebeğimi alma hakkım da var, "yok, biz kimseye haber veremeyiz", beni aradılar, "bir tane avukat gelsin cezaevi yönetimine, avukat gelsin acilen", "niye?" diyorum, "biz gerisini söyleyemeyiz", avukat gidiyor, "yarın gelin" diye ikileme sokuyorlar, avukata vermişler bebeği, gittim avukatın kucağında ağlıyordu. Çıkartmış adam, beni arıyor, "ne zaman geleceksin" diyor. Avukat dedi ki, "ben de şeye düştüm, bebeği nasıl zapt edeceğim ben annesinin kucağından alıp?" O gün tuhaf bir trajedi yaşadık. Bebek bir gerilim olduğunu anlamıştı, yol boyu ağladı.

İshak Karakaş: Sizin çabalarınızla bir kamuoyu oluştu. Miraz bebek bir sembol oldu. Cezaevlerinde 550 çocuk var. Bu sorun nasıl çözülür?

Cengiz Zaza Akbaba: Türkiye'nin büyük sorunlarında çözüm halka kalmıştır. Bu sorunlar bir kişinin, iki kişinin, bir siyasi partinin, bir kesimin çözebileceği sorunlar değil. Bebekli annenin hapishanede kalmasıyla ilgili bir düzenleme olmalı. Çünkü bebeğin sağlıklı gelişebilmesi için dışarıda olması lazım. Ancak şöyle bir sıkıntı var: Olağanüstü Hal ilan edildikten sonra, Kanun Hükmünde Kararnameler'le işler çok zorlaştı. Yani bebeklere kadar inmiş Kanun Hükmünde Kararname mağduriyeti. Altı aylığa kadar bebeği olan kadınları cezaevine koyamıyorsunuz, hamileliği işte üç ayı geçmişse cezaevine koyamıyorsunuz, fakat şu anda 4 aylık bebekler var cezaevinde.

İshak Karakaş:  Cezaevinde annesi ile bebeği kalan başka ailelerle görüşüyor musun?

Cengiz Zaza Akbaba: Mesela şöyle bir örnek var: Türkan Avşin, Diyarbakır'ın merkezinde bir belediyede meclis üyesi. Halkın oylarıyla seçilmiş bir insan. İki tane çocuğu var. İki buçuk yaşında ve 4 yaşında iki çocuğu var. Bunları Diyarbakır'dan alıp Gebze'ye getiriyorlar. Babası da belediyede çalışıyor. Kayyum babasını da işten çıkarıyor. Şu anda onlar da Gebze'deler. Agit ile Robin. Şimdi Gebze'deler.

Ahmet Tulgar: Çocuklar birbirleriyle iletişime geçiyorlar mı?

Cengiz Zaza Akbaba:  Geçen gün ortak alana çıkmışlar. Orada cezaevinde olan kadınların haftada bir defa birkaç saat bir bahçede olma hakkı var. Bir araya gelmişler. Burada Poyraz Ali var, Agit ile Robin var, Miraz Agit'in saçlarını falan çekmiş, farkında olmadığı için şeyin. Babası Mehmet Avşin bana şey söyledi: "Ya, söylemek istemiyorum ama hani benim bebeğimin yanında ona yakın bir çocuk olması hoşuma gidiyor." Dedim, "Abi, söyle yani. Ne diyeyim? Sonuçta yani bu durumu yaratan sen değilsin." Bir de Poyraz Ali var. Poyraz Ali'nin de yaşadığı tabii büyük trajedi. 5 yaşında 3 tane cezaevi gördü o çocuk. Şey gibi bir anlayışa gelmişler anladığım kadarıyla, Türkan Avşin'in Diyarbakır'dan buraya getirilişi, başka çok büyük bir mağduriyet, yani muhalif olan ve işte medyada, kamuoyunda varolan anne ve bebekleri buraya getiriyorlar, öyle gözüküyor.

İshak Karakaş: Miraz bebeğin ve annesinin cezaevindeki gündelik hayatları nasıl? Biraz anlatır mısın?

Cengiz Zaza Akbaba: Koğuşundaki kadınların çok büyük desteği var. Yani onların sayesinde hayat sayesinde hayat kolaylaşıyor. Çünkü mesela şu anda emekliyor. Bu bebeği devamlı gözaltında tutmak lazım, bu da Gülistan'ı çok yoran bir şey. Tek başına üstesinden gelemeyeceği bir şeyler. Bakırköy'de oda odaydı cezaevi. Miraz ile Gülistan'ın bir tane odası vardı. Doğalında bu bebek ağlıyor, sabaha kadar beş altı kere kalkıyor. Şimdi Gebze'de bu yok. Koğuş sistemi. Doğalında Miraz şu anda 16 tane kadını sabaha kadar uyutmuyor. Buradaki insanların yaklaşımı gerçekten çok keyifli. Yani biz görebiliyoruz açık görüşte, kapalı görüşte diğer koğuşunda kalan kadınları. Hani bebeğin  yaşamın bir sonucu ve doğal bir şey olduğunu gösteriyorlar tavırlarıyla, bebeğin ihtiyaçları ve şeyi neyse mesela, ilk hafta şey dedi Gülistan, Miraz yatıyor sonuçta, bu bebek, gününün çoğunu yatarak geçiyor, diyor ki, "hepsi", diyor, "ayaklarının ucunda yürüyorlar" gündüz vakti yani. Ses çıkmasın falan diye. Yani oradaki yaşamı da bebeğe göre düzenliyorlar, o insanların özverisiyle olan bir şey bu. Yani farklı bir boyut olsa gerçekten çok zor olurdu.

İshak Karakaş: Son olarak kamuoyuna bir mesajınız olacak mı?

Cengiz Zaza Akbaba: Valla, şu anda kafam çok karışık. Türkiye'de her gün kötü şeyler oluyor, yani bir kötülük bulutu sanki dolaşıyor ülkenin üstünde. Bundan bebekler de mağdur oldu, 80 yaşında insanlar da mağdur oldu. 7'den 77'ye, 7 aylıktan 100 yaşına kadar. Biz aslında Türkiye'de haksızlıklar olmasın, hukuksuzluk olmasın, adalet olsun istiyorduk. Belli kesimlere adaletsizlik yapılıyordu, "yapılmasın" diyorduk. Adaletsizlik ülke geneline yayıldı. Yani azalacağına çoğaldı. Daha da büyüdü. Belki de daha güzel gelişmelere yol açacaktır bu. Cezaevlerinde çok büyük sorunlar var. Bebeklerin cezaevinde olduğu bir ülke, 550 sayısına şunlar dahil değil mesela, Agit ile Robin o gün babasının yanında Diyarbakır'daysa, onlar dahil değiller.  O anda çünkü milletvekili soruyor Adalet Bakanı'na, sayı kaç, o günkü veriyi söylüyor. Kaç kişinin içeride olduğunu. Sayı daha fazla aslında. Bebeğini yanına alamayan anneler var. Yani bizim hukuk ve adaletten başka beklentimiz yok. Şimdi yeniden yargılama istiyoruz ya, adil bir mahkeme bizi yargılasın, peki, hakim bana ceza vermemiş, eşime vermiş, biz üç kişiyiz böyle birbirine benzeyen, dosya kalabalık,diyorum ki, "ya, bana niye ceza vermiyorsun?", ben de HDP'yi destekledim, ben de benzer şeylere gittim. Newroz'a gitmişiz, 1 Mayıs'a gitmişiz, 8 Mart'a gitmedim. (Gülüyor.) "Bana niye vermiyorsun?" diye örnek vermiş. Şimdi Anayasa Mahkemesi'ne dilekçe yazdı avukat. Dedi ki, "Cengiz var, bir tane daha bir kişi var, Gülistan var. Bunlara niye vermedin, bunlara niye verdin?", çelişkiyi gösterirken, aynı durumda, aynı şeyde. Korkuyorum şimdi, yeniden yargılama istiyoruz, bizi de atacaklar. İki buçuk yıl kaldı. Bu söyleyeceğim önemli, unutmuştum. Bebekli kadınların cezasının infazında denetimli serbestlik diye bir kanun var. Bu kanun kağıt üstünde. Hani yasa çıkartıyorlar ya, "bu, bu, bu ama siyasiler hariç" diye, burada böyle bir şey yok. Bebeği olan bütün kadınlarda denetimi serbestlik iki yıl. İki yılın altına cezanız düştüğü zaman siz çıkıyorsunuz. Altı yedi yaşına kadar bebeğiniz varsa. Yalnız bu fiiliyatta engelleniyor. Yani bazı kadınlara, siyasi kadınlara engelleniyor. Poyraz Ali'nin annesinin cezası bir yıl kaldı, şey, 7 ay kaldı. Halen cezaevinde. Türkan Avşin, az önce de dediğim cezaevinde. Mesela bunlar birisini öldürselerdi ve cezaevinde olsalardı veya başka saymak istemediğim adli şeyler yapsalardı şu anda dışardalardı. Bu Türkiye'nin en büyük ayıplarından bir tanesidir, yani bebekler arasında ayrımcılık yapan.  "Sen bunun bebeği misin, o zaman sen cezaevinde kal", çünkü bebeğe ceza veriliyor. Kadının 7 ay fazla yatması, biz artık şeyden geçmişiz, yani 7 ay az yatacaksın, fazla yatacaksın, artık, benim hayatımda 2012 yılından, biz aile olarak kurtulamıyoruz yani bunlardan, 2012 yılında başlamışız, sene 2016, 17, değil mi, daha kaç sene sürecek, o da belli değil yani. Nereye kadar gidecek bu iş? İkinci bir şey daha var, aynı dosyadan ceza alan erkeklere bir yılda denetimli serbestlik uyguluyorlar, kadınlara uygulamıyorlar, yani Poyraz Ali'nin annesi değil babası cezaevinde olsaydı, şimdi dışarıdaydı. Siyasi kadınlara kesinlikle uygulanmıyor bu. Bu da ayrı bir mağduriyet.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Tulgar & İshak Karakaş Arşivi