İnci Hekimoğlu
Bela okutan çaresizlik
AKP-MHP iktidarı toplumsal desteği kaybettikçe hedef aldıkları kesimlerin niteliği çeşitlendi, çapı genişledi.
HDP’ye kayyum atamasıyla başlayan saldırı dalgası her kamuoyu anketinden sonra yeni kişi, grup ve kurumları ekleyerek, deyim yerindeyse kıyılardan iç kesimlere doğru ilerliyor. Kimi ‘FETÖ’cü, kimi PKK’li, kimi henüz kurulmamış bir örgütten…
MHP’nin baraj altına düşmekle kalmayıp küç üldükçe küçülen tabanı, AKP’nin yüzde 30’u zor tutturan oy oranının üstüne binen Gare başarısızlığı, iktidar ortaklarının şirazesini bayağı kaydırdı.
Bugüne dek hiç tanık olmadığımız hakaretler, öfkeden delirmişlerin gözümüze gözümüze salladığı parmaklar, tehditler havada uçuşmaya başladı.
Tek tek saymaya gerek yok da AKP’nin Ankara belediye başkan adayı, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’de vücut bulan durum en çarpıcısıydı sanırım.
En az 6 milyon HDP seçmeni ve aileleri de dahil yaklaşık 25 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına "Allah belalarını versin" dedi. İnsan öfkelensin mi, gülsün mü şaşırıyor.
Düşünün; iktidarın sahibi bir partinin genel başkan yardımcısı, dolayısıyla ‘Başkan’ın birinci adamı beddua edecek hale gelmiş.
Oysa biz, bugüne kadar çocuğunun kemiklerini arayan, meydanlarda yuhalatılan annelerin, açlıktan bebekleri ölen ailelerin ağzından çıkan ‘ah’larda, maden ocaklarında katledilenlerin yakınlarından yükselen çığlıklarda, hatta şehit yakınlarının isyanlarında duyduk.
Devlet karşısında kalınan çaresizliğin, adaleti Allah’a havale ettiği dualar/ beddualar hep yoksulların, emekçilerin, "öteki"lerin; yani yönetilenlerin sığındığı teselli oldu.
Demek kısmette muktedirlerin de, oy istedikleri kitlelere bela okuyacak kadar çaresizliğe düştüklerine tanık olmak varmış. Rüşvetle, vaatle, imhayla, yargıyla; ellerindeki tüm devlet olanaklarıyla yapabileceklerinin sınırına gelmiş muktedirlerin bir daha seçilmekten umudu kestiklerinin itirafı. ‘Reis’ ve suretlerinin muhalif partilere, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na, akademisyenlere, öğrencilere yönelttikleri tehdit ve hakaretler de aynı ruh halinin yansıması.
Yani kimi analistlerin Erdoğan’ın başarıyla uyguladığını söyledikleri "öfke siyaseti" değil bu; çaresizliğin öfkesi.
Yalnız Kürt seçmenleri ve HDP’ye destek verenleri etkileyecek bir çaresizlik yansıması değil bu. MHP ve AKP’den kopan yüzde 20’ye yakın kararsızlar grubunu da etkileyecek yeni siyasal iklimin somutlaşmış hali.
İktidar, muhalefetin siyaset alanını daraltmaya çalışırken kendi siyaset kanallarını da öylesine har vurup harman savurdu ki, hem kendisi hem de toplum için son derece tehlikeli bir eşiğe gelip dayandı.
Çaresizliğin eşlik ettiği öfke; medya memurlarının dilinden kamuoyuna "HDP'ye oy veren, PKK'nın kalaşnikof kurşunu neyse o. 6 milyon kişi, benim üzerime kurşun yağdırıyor demektir" mesajıyla aktarılır hale gelmişse tehlike büyük demektir.
Ülkenin kitlesel kıyımlarla dolu sabıkalı tarihine gönderme yapan bu sözler, herhalde muhalefet partileri tarafından da hak ettiği gibi değerlendirilmiştir.
Aksi halde "Gare" sonrası yakaladıkları moral üstünlüğü ve yeni bir yön çizen ‘zamanın ruhu’, yakın geleceği bir felaketten kurtarmaya yetmeyebilir.