İnci Hekimoğlu
Bir gün de Demirtaş sorsa
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bir kez daha soru yağmuruna tutulmuş. 45 isimden gelen soruların bazılarına bakılınca Demirtaş’ın sabrına ve kararlılığına hayran olmamak elde değil. Sınırsız sabır testine tabi kılınan "tüm Kürt siyasetçiler" olarak da genişletilebilir tabii. Keşke bir gün de Selahattin Demirtaş sorsa da aynı kesimler yanıt verse. Acaba dayanıklılık testinden başarıyla geçebilirler mi?
İktidar odakları, köşe sahipleri, Türk aydınları, Türk solcuları derken uzayıp giden toplumsal ve siyasal grup temsilcilerinin uzattığı bazı sorulara bakın. Demokratik, çoğulcu, eşitlikçi bir ülke için yanyana gelebileceğimizi, Demirtaş’ın bir yanıtında dediği gibi "Bütün siyasi mücadeleleri sona erdirecek bir işbirliği değil, siyasi mücadeleyi anlamlı ve değerli hale getirebilecek yeni bir atmosferin ve sistemin birlikte var edilmesi" için ortak tutum alınabileceğini umduğumuz temsilcilerin taşlaşmış yargılarını okuduk, soru yerine.
"Kürt sorununun nihai çözümünde kesin bir uzlaşı sağlanamayabilir. Ancak siyaset kanallarının açılmasında ve sorunun demokratik siyasi zemine kanalize edilebilmesinde uzlaşma aranmalıdır. Esas olan, demokratik mücadele imkânlarının herkes için adil ve eşit olmasıdır. Tabii ki temel hak ve özgürlükler noktasında azami uzlaşı her siyasi yapı için bağlayıcı olmalıdır. İfade ve basın özgürlüğü, gösteri ve örgütlenme hakkı, serbest ve adil seçim hakkı, adil yargılanma hakkı ve benzeri haklar tartışma konusu bile yapılamaz."
Halen ülkenin sınıf ve etnik kimlik, cinsiyet, cinsel yönelim gibi bütün temel sorunların çözümü Demirtaş’ın tarif ettiği zeminin inşasına bağlı değil mi?
On binin üstünde Kürt siyasetçi tutuklanmış, diğerleri de listeler halinde sıradayken, Kürt siyasetçilerini hâlâ sınıf ve etnik kimlik ayrıştırması ya da "Mustafa Kemal" üzerinden sıkıştırmaya çalışma refleksi nasıl aksamadan çalışıyor merak ediyorum.
Kürt halkının yoğun yaşadığı illerde yoksulluk sınırı diğer bölgelerle kıyaslanamayacak düzeyde aşağılardayken, ulusal kimlikle doğrudan bağlantılı ekonomik eşitsizliği görmezden gelmek için Türk aydını olmak gerek sanırım.
Rakamlarla oynamakta mahir Türkiye İstatistik Kurumu’nun bile geçen yılki verilerine göre ortalama yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirinin en düşük olduğu iller, 10 bin 965 lirayla Van, Muş, Bitlis, Hakkari, 11 bin 204 lirayla Mardin, Batman, Şırnak, Siirt, 11 bin 357 lirayla Urfa ve Diyarbakır.
Savaş politikaları Kürt emekçisini de, siyasetçisini de katbekat fazla vursa da sonunda gelip dayandığı yer tüm ülkenin yoksullaşması ve "savaş", "terör" gibi gerekçelerle daha ağır baskı koşullarına mahkum edilmesi oluyor.
Ama olsun, egemen ulustan olmak her durumda AKP’nin 1 Kasım seçimlerini kazanmasından HDP’yi sorumlu tutacak kadar objektiflikten ya da siyasal analizden uzaklara savurabiliyor.
Şu yanıt karşısında benim yüzüm kızardı diyebilirim.
"Kürt hareketinin tümü adına konuşamam. Sivil toplum örgütleri, medyası, çeşitli platformları, gençlik ve kadın hareketleriyle devasa bir alandır çünkü. Ama o dönemde HDP eşbaşkanıydım ve 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 arasında, yerelde iktidar olduğumuz 12 merkezin, hükümetin talimatıyla tanklarla yerle bir edildiğini, binlerce insanın yaşamını yitirdiğini, yaralandığını, 500 binden fazla kişinin iç göçe tabi tutulduğunu, genel merkezimiz dahil olmak üzere parti binalarımızın yakıldığını ve seçim ofislerimizin saldırıya uğradığını, Suruç’ta ve Ankara’da Türkiye tarihinin en büyük kitlesel katliamlarının yapıldığını, seçim çalışmalarımızın zorbalıkla engellendiğini, medya ambargosu uygulandığını, ama tüm bunlara rağmen Meclis’e girebildiğimizi hatırlıyorum. Fakat AKP’ye seçim kazandırmak için doğrudan ya da dolaylı bir faaliyet içinde olmadığımızı herkesin yakından bildiği inancındayım."
Bir de hiçbir mağduriyetin öğretemedikleri var ki; ‘yıllardır hücredeki bir siyasetçiye bu kadar da işkence fazla’ dedirtiyor insana.
Bütün suçlamaları ve savunmasını medyaya tek tek vermiş bir siyasi parti liderini yeniden şu açıklamayı yapmak zorunda bırakmanın, Ahmet Hakan’ın Tahir Elçi’ye yaptığından bir farkı var mı?
"Mahkemede hepsi de çürütülen birkaç somut iddia dışında, iddianamelerin tamamı kamuoyunun duyduğu, bildiği konuşmalarımla doludur. Savcılar bu konuşmalarımdan yola çıkarak PKK kurucusu ve yöneticisi olduğumu iddia edip dava açtılar. Bu da beni PKK yöneticisi yapmaz. Ben siyasetçiyim ve HDP dışındaki hiçbir örgütsel yapıya bağlı ya da tabi değilim."
Selahattin Demirtaş’ın hani neredeyse "size insanlığı öğreteceğiz"e denk gelen inancı ve kararlılığı karşısında, bize de bu sabırdan ders almak kalıyor.
Geçmiş olsun Selahattin Demirtaş!