Erol Katırcıoğlu
Bir halk hareketine ihtiyaç var
Siyaset bilimciler, "Modern zamanlarda siyasetin, "medya siyaseti" olduğunun altını çizerler. Medyasız siyasetin artık mümkün olmadığını, o nedenle de iktidar mücadelesinde başarılı olmak için partilerin kendilerine her daim yandaş medya yaratmaya çalıştıklarını söylerler. Tabii "modern dünyada" siyasetçiler böyle davranmak isterlerken elleri kolları serbest değildir. Çünkü toplumda birileri de genellikle rekabet yasaları çerçevesinde onların bu isteklerini önlemeye, toplumun haber alma özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelecek medya satın almaları ve birleşmelerini önlemeye çalışırlar. Başarılı olurlar ya da olamazlar. En azından denerler…
Dün medyaya düşen iki haberden, iktidarın elinde zaten çok büyük ölçüde var olan medya gücünün daha da artacağını öğrenmiş olduk. Doğan medya grubunun satışı ve RTÜK’e sosyal medyayı da içine alan yeni düzenleme yetkisinin verilmesi sanırım bu çerçevede çok vahim gelişmeler. İktidarın iktidarını korumak ve sürdürmek için savaşı bile göze alabildiğini gözlüyor ve anlıyoruz. Ama doğrusu ana muhalefet partisinin ne yapmak istediğini anlamamız pek mümkün olmuyor. Kılıçdaroğlu’nun son günlerde Afrin ve İslam dininin güncelleştirilmesine ilişkin tartışmalarda aldığı pozisyonlar anlaşılır ve affedilebilir gibi değil.
Bugün, Afrin meselesinin, seçim yasasında yapılan değişikliklerin, yeni atanan hakimler ve savcıların çoğunun AKP’li olmalarının ve bu son medya olaylarının iktidarın 2019 da yapılacak seçimleri kaybetmemek için yaptığı operasyonlar olduğu ortadadır. Bunlar o kadar açıktır ki bunların bu amaçla yapıldıklarını anlamak için bir partiye genel başkan falan olmaya da gerek yoktur. Böyle büyük bir oyunun taşları yerlerine oturtulurken, çıkıp da bir savcı ve bir hakim nasıl olmalıdır gibi akla ziyan bir konuyu tartışmak, ya da sanki çok bilirmiş gibi "Efendim İslam’da bu olmaz" gibisinden fetva özentisi açıklamalarda bulunmak gerçekten kabul edilebilecek tavırlar değildir.
Eğer 90 yıl önce Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptıklarının bir "devrim" olduğunu düşünüyorsanız, bugün bu önümüzde oynanan oyunun da bir "karşı devrim" olduğunu görmeniz gerek. Öylesine tozu dumana katarak ve öylesine adaletsizlikler yaratarak geliyor ki ana muhalefetin bu tavrı ve bu önderliğiyle bu gelişi önlemek zor.
Kılıçdaroğlu iyi bir insan olabilir. Ama kendisi ve oluşturduğu parti yönetiminin böylesine büyük bir "karşı-devrim" dalgasını önleyebilecek bir kapasitesi yok. O nedenle de bence artık son bir gayretle parti içinde ve dışındaki özgürlükçü ve demokrat insanlarla ülkenin geleceği konusunda sorumluluk üstlenebilecek bir halk hareketi için kolları sıvayacak insanlara ihtiyaç var.
Unutmamak gerekir ki referandumda yüzde 49 desteği, örgütsüz, parasız ve medyasız gerçekleşmişti. Üstelik de devletin bütün imkanlarını seferber ederek ve hemen hemen her gün, adaletsiz olduğu gün gibi ortada olduğu halde kanallarda sürekli boy gösteren bir iktidara karşı gerçekleşmişti. O nedenle de 2019’a az bir süre varken birilerine "Gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz" diyebilmek gerekir. Ülkenin daha derin bir kaosa sürüklenmesini önlemek için.