Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Bitmeyen ‘başlangıç’ olarak ‘Gezi Direnişi’

Gezi, günümüzde yargının bir silah olarak keyfi bir şekilde kullanımının simgesi olduğu kadar, haklı olmanın gücüyle onurlu bir boyun eğmeme tavrının da simgesi durumunda.

On yıl önce, tam da ‘olay’ devam ederken dönemin NTV Tarih yayın yönetmeni sevgili Gürsel Göncü’nün talebi üzerine geleceğin tarihyazımında Gezi’nin alacağı olası yerle ilgili kısa bir yazı kaleme almıştım. Gerçekten ‘tarihi’ bir olay yaşandığının farkında olduğumuz bir sırada yaşananların tarihinin gelecekte nasıl yazılacağı konusunda akıl yürütme fırsatı verdiği için bunu yapmak heyecan vericiydi. Tarih Vakfı Başkanı olduğum sırada gelen böyle bir teklif, on yıl sonrası için de olsa bir öngörü veya tahmin içereceği için riskliydi aynı zamanda.

“Yaşarken Yazılan Tarih” özel sayısı olarak planlanmış olan sayının basılması matbaa aşamasında engellenmiş ve NTV Tarih yayın yönetmeni ve ekibi istifa ederek 2014 Haziran ayında #tarih adıyla yeni bir dergi ile yollarına devam etmişlerdi. İlgili dosya önce (şu anda aktif olamayan) www.yasarkenyazilantarih.com sitesinde yayınlanmış, daha sonrasında ise Yaşarken Yazılan Tarih: Gezi Direnişi ve Halk Hareketlerinin Geçmişi” Fevkalade Kitap başlığıyla Metis Yayınları tarafından Ekim 2013 tarihinde yayınlanmıştı. Ayrıca #tarih dergisi Haziran 2014’de yayınlanan ilk sayısına ek olarak bu dosyayı kitapçık olarak okuyucularına vermişti. (Aynı konuda daha uzun bir yazım, 2013 Eylül ayında Üç Ekoloji Dergisinin 2013 yılında yayınlanan “Gezi Direnişi” özel sayısında “Geleceğin Tarihyazımında Her Yer Taksim” başlığıyla yayınlandı.)

Gürsel Beyin şimdi yayın yönetmenliğini yaptığı #tarih dergisi için on yıl önceki yazıyı yine kısa bir yazı ile ‘ziyaret’ etmemi istemesi, aşağıdaki kısa yazıyı yazmama vesile oldu.

Ancak daha önce, 2013 yılında yayınlanan bu kısa yazıyı paylaşayım:

1.jpg

2.jpg

Gezi’nin onuncu yıldönümü yaklaşırken geçen haftalarda benden talep edilen yeni bir kısa yazıyı, İngilizcede ‘re-visit’ (yeniden ziyaret) dedikleri minvalde anladım: Yıllar önce yazdığım kısa bir serbest yazıyla bugünden bir diyalog kurmaya çalışmak, yani hem yazıyla hem de yazının konusuyla ilgili bugünkü duygu ve düşüncelerimi paylaşmak.

Bunun üzerine Gezi’yle ilgili o günden beri yazılıp çizilenleri, konuşulanları ve bu bağlamda Gezi’nin (tarihyazımında olmasa da) kolektif hafızdaki yeri üzerine düşündüm ve on yıl önce dile getirdiğim öngörülerimin akıbetini bugünkü gözle kaleme aldım:

Geçmiş Olmayanın, Tarihyazımında Yeri Olmazmış

On yıl önce yazdığım yukarıdaki satırları bugün okumak ve üzerine düşünmek çok heyecan verici…

Başlıkta belirttiğim üzere, ilk fark ettiğim şey, ilk yazıdaki beklentinin aksine Gezi’nin henüz tarihyazımının konusu olmadığı. ‘Henüz’ diyorum, çünkü (derginin söz konusu özel sayısının başlığına referansla söyleyecek olursam) “Yaşarken Yazılan Tarih” olmaktan çıkmayan Gezi’nin bugün değilse de bir gün mutlaka eleştirel tarihyazımının konusu olması kaçınılmaz.

Bugün okuyunca, on yıl önceki yazımın, başlıklar konulmadan üç bölüme ayrıldığını fark ediyorum: Adlandırma, tarihyazımı kaynakları ve anlamlandırma.

Birincisi ile ilgili kısaca şunu söylemek isterim: Sistematik bir söylem analizine girmeden, genel gözlemler üzerinden ve bu yazıyı yazmadan önce çevremde yaptığım küçük ‘saha çalışması’ (!) üzerinden ‘Taksim’ yerine ‘Gezi’ sözcüğünün öne çıktığını, ortama ve yazana göre değişmek üzere ‘Gezi Direnişi’ veya Gezi Olayları’ kavramlarının genel kabul gördüğünü görüyorum.

Diğer yandan, özellikle iktidar yanlısı medyada “Gezi İhaneti” veya “Gezi Kalkışması” gibi terimler tercih edilmektedir.

Henüz bir tarihyazımı söz konusu olmadığı için ikinci konuya, yani tarihyazımının kaynakları meselesine girmeyeceğim.

Ancak aynı zamanda Gezi’nin tarihyazımı konusu olamamasının, yani ‘geçmiş’ olamamasının nedenini de içinde barındırdığı için ‘anlamlandırma’ meselesi üzerinde durmakta fayda var.

Geçmiş olamamasının bir nedeni yaşananları (şanlı) bir direniş olarak gören muhalif kesimlerdeki yarım kalmışlık duygusu ve içine sıkışılmış bir ‘başlangıç’ algısı ise diğer nedeni de yaşananları komplo olarak görerek her türlü muhalefeti acımasızca ve hukuksuz bir şekilde ezenlerin, sonraki yıllarda bir türlü doyuramadıkları intikam iştahı/aruzu oldu.

“Her Yer Taksim, Her Yer Direniş!” sloganının işaret ettiği yaygınlık ve kalıcılık gerçekleşmedi, ama kastedilenden farklı şekilde de olsa “Bu Daha Başlangıç, mücadeleye devam!” sloganı, muhalif kesimlerde ve (belki onlardan da çok) iktidar çevrelerinde kesinlikle hayat buldu, buluyor.

Aynı şekilde, son zamanlarda Millet İttifakı ve özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı deneyimlerinde karşımıza çıkan ‘farklılıklarla bir arada olma’ girişimleri, Türkiye’nin her yerine yayılan Gezi deneyiminin bu konudaki öğreticiliğine çok şey borçlu olabileceğimizi düşündürüyor.

Ancak bugün muhalif kesimlerde hakim olan romantik yüceltme tavrı eleştirel analizin önünde bir ‘sorun’ olarak duruyor. Ayrıca iktidar taraftarlarında hakim olan fanatik komplocu düşmanlaştırma tavrı bu konuda en büyük engel olarak varlığını sürdürüyor.

Bugün memleketin neredeyse her muhalif eyleminde akla gelen Gezi direnişi, bir komplo iddiası olarak iktidarın bir gün bile aklından çıkmıyor: ‘Gezi Davası’ adı altında yürütülen dayanaksız yargılamalar aracılığıyla içeride çürütülmek istenen birçok kişi, günümüzde yargının bir silah olarak keyfi bir şekilde kullanımının simgesi olduğu kadar, haklı olmanın gücüyle onurlu bir boyun eğmeme tavrının da simgesi durumunda: Gezi sırasında giderek büyüyerek yaygınlaşan orantısız polis şiddeti, giderek kurumsallaşarak yerleşen polis devletinin temelini oluşturdu. Bitmek bilmeyen intikam şehvetiyle Gezi sanıklarına karşı sergilenen haksızlıklar, adeta hukuk devletinin cenaze töreni gibi sembolik bir anlam kazandı.

Aynı anda Gezi Direnişi, sol muhalefet için adeta kimlik oluşturucu ‘şanlı hezimet’ niteliği kazanarak, ‘yenildik, ama ezilmedik’ ruh haliyle Gezi’nin mitleştirilmesine veya efsaneleştirilmesine yol açtı. Bu da Gezi’nin herkes tarafından abartılan önem ve işlevini, gerçek anlamını ve özellikle sonuçta (makro düzeyde) yaşanan bariz yenilginin nedenlerini düşünmeyi ve tartışmayı engelledi, engelliyor.

Sonuç olarak, herkes tarafından farklı algılansa da Gezi’nin bir dönüm noktası olduğu kesin: Bir kesim için yaratıcı protesto yöntemleri geliştirilmesi, çok farklı kesimleri bir araya getirmesi ve onlarca can kaybına yol açan polis şiddeti bağlamında bu böyle. Diğer bir kesim için ise ‘yerli ve milli’ iktidara düşman dışarıdaki ve içerideki güçlerin bitmeyen komplolarını görme ve bunun sadece otoriter yöntemler ve şiddetle bastırılabileceğinin öğrenilmesi bağlamında ders ve ibret alınası bir dönem noktası oldu.

Sanırım, Gezi’nin tarihyazımının konusu olması için önce ‘geçmiş’ olması kaçınılmaz. Ancak bunu görmek ve yazmak için bir on yıl daha beklemek gerekir mi bilemiyorum.

Bülent Bilmez (İstanbul Bilgi Üniversitesi)

Onuncu yılında bugün Gezi’yi romantize etmeden ve yüceltmeden anarken, tarihsel bağlamına oturtularak anlaşılması ümidiyle Gezi söz konusu olduğunda bugün en elzem dileğimi yazarak bitirmek istiyorum: Haksız yere yıllardır içeride tutulan Osman Kavala başta olmak üzere, Gezi Davası bahanesiyle içeride rehin alınan tüm dostlarımız bir gün bile gecikmeden serbest bırakılmalıdır.


Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bilmez Hocadan Tarih Tersleri Arşivi