Biz değişmeyelim ama seçmen değişsin

Bugün hâlâ toplumun gözünde meşruiyetini kazanamamış bir solun CHP’de çare araması acıklıdır ama değişmek zorundadır.

CHP’nin Adalet Yürüyüşü ve Adalet Kurultay’ı  geniş kesimlerde gerçekten heyecan yarattı.

 Aslında şöyle de denilebilir; meşru bir zeminde, etkin bir muhalefet odağı etrafında güçlü bir kitle hareketinin şart olduğunu gören herkes bir umutla yüzünü CHP’ye döndü.

Memnuniyetsiz, gidişattan endişeli  her kesim ve herkes, CHP’nin her çıkışında "belki bu kez" duygusuyla CHP’ye desteğini esirgemedi.  Buna cezaevinde olmalarında en önemli rolü oynamasına rağmen CHP’nin Adalet Yürüyüşü’ne destek veren HDP’liler dahil.

Ama beklenen  iktidarı sarsacak ve uygulamaya koymakta olduğu rejimi engelleyecek istikrarlı, kararlı cesur ve birleştirici bir muhalefet…

CHP’nin muhalefeti "cesaret", "kararlılık", "istikrar" gibi kavramların içini dolduramadığı gibi, Türkiye için talep edilen adil yönetim biçiminin net bir tanımının yapılmasından da kaçınıldığı görülüyor.

Yine  Sonuç Bildirgesi’nde sıralanan maddelerin birer iyi niyet beyanı olarak kalmaması ve somutlanabilmesi için iktidarı hangi yöntemlerle zorlayacakları,  hangi  stratejinin izleneceği de belirsiz.

Örneğin "Mahkemeler bağımsız ve tarafsız değildir. Hâkimler hukuka değil iktidarın beklentilerine göre karar vermektedir. Siyasi planların parçası olarak milletvekilleri tutuklanmakta, bu yolla aslında milli irade hapsedilmektedir" denen madde.

Madem böyle diyorsunuz, "Milli İrade"nin en büyük 3. parçası olan HDP milletvekillerinin ve eş başkanlarının bırakılması için ne yapacaksınız? Hangi somut adımı atacaksınız?

Yanıt yok!

Çünkü bunlar somutlanmaya kalkıldığı takdirde Kürt meselesinden bahsedilmek zorunda. Bu da yalnız ulusalcı kesimleri değil CHP içini de karıştırma tehlikesi taşıyor.

Bu durumda mecburen adımlar korkak, güvensiz ve asıl önemlisi, niyeti dışında da olsa AKP’nin değirmenine su taşımaya dönüşüyor.

Ve biz bunları yazdığımız için bazı CHP’lilerin hışmına uğruyoruz.

Perşembe günkü "Gel de Erdoğan’ın liderliğini takdir etme" başlıklı yazıma epey eleştiri geldi.

Erdoğan’ın birbirine zıt siyasi manevralarında bile kitlesini ikna etme becerisini yazmama kızan bir okur "AKP kitlesini de yazsana" dedi.

Bazılarına göre AKP kitlesi cahil, dünyadan habersiz hatta zekası kıt olduğu için hâlâ AKP’ye oy veriyor anlayacağınız.

O CHP’li okurlarımı üzeceğim ama bunun gerçek olması demek bütün  akademik başlıkların çöpe gitmesi gerek.

Yani "dünya düzdür" diyen kara cahille ya da dalkavuklukta sınırı zorlamış şaklabanla aynı bilim dışılığa düşmektir,bu.

Başka kesimlerden de farklı eleştiriler geliyor.

Sol kesimden " Şu koşullarda CHP’yi desteklemeye mecburuz. Başka adres mi var. Şimdi CHP’yi eleştirmenin zamanı mı" diyen de var.

Bulunduğumuz durumun en acıklı tarafı da bu.  İğneyi hiç kendimize batırmıyoruz.

1980 Darbesi’nin üzerinden 37  yıl geçti.

Evet, küresel sistemle birlikte Darbe sol ve sosyal demokrat kesimleri ezip geçti. Ama Kürtleri kıyımdan geçirdi.

Kürtler bu 37 yıl içinde adeta küllerinden doğdu.

Sol ise hâlâ CHP içinde ya da etrafında kendine bir alan açmaya çalışmakla meşgul.

Buradan da gelecek eleştiri belli.  Kitleler Darbe dönemi ve sonrasında da  Darbe rejiminin devamı niteliğindeki iktidarlarca yeniden eğitildi, toplumsal hafıza silinmeye çalışıldı, nihayetinde AKP iktidara taşındı.

Üstelik AKP iktidara hazırlanırken örgütlenme çalışmalarını aynen soldan aldı ve solun slogan ve argümanlarını kullandı.

Bu 37 yılın en azından son 20 yılında sol, kapalı salon toplantıları dışında ne yaptı, sorusunu dürüstçe yanıtlamalıyız.

1980 öncesi solun etrafında toplanan kitlenin sosyo-ekonomik yapısıyla, eğitimiyle ve inançlarıyla bugün AKP’ye oy veren seçmen arasında ne fark var?

 Fark şu: Sol, yenilmişlik, yılgınlık ve umutsuzluk duygusunun altında kaldı.

Öyle ki; 78 Kuşağı kendi çocuklarını bile, soldan hatta tümüyle politikadan uzak tutmak için elinden geleni yaptı.

Darbecilerin solu gayri-meşru ilan etme ve bunu toplumun hafızasına kazıma stratejisine karşı duramadı.

Ne yazık ki darbecilerin ve devamı olan iktidarların bu çabası, en çok da eski solculardan destek buldu.

Sol hareketleri  ‘şiddet’le özdeşleştirmede başı iktidar sofrasından pay almaya çalışan, yozlaşmış eski solcular çekti.

Oysa herkes biliyor ki, ilk şiddete başvuran sağcılardı, 70’li yıllarda devleti arkalarına alıp kitle kıyımı yapan da sağcılardı.

Bugün hâlâ toplumun gözünde meşruiyetini kazanamamış bir solun CHP’de çare araması acıklıdır ama değişmek zorundadır.

Herhalde, Migros’un mobil marketlerine el koyup halka dağıtan solcuların ( ki bu da dalga konusu hale getirildi Özal döneminde)  onca kara propaganda altında bile halkın gözünde meşru hale gelmesi bugünkünden kolay değildi. Ki  

Kimse ihbar etmemiş, kimse saldırmamıştı evet de bugün de halkın yanında, içinde olmayı başarabilecek fikir üreticiler var, sol entelijansiye içinde. Yazan, konuşan, partiler kuran, partiler dağıtan pek çok ismi izliyoruz. 

O ünlü ve önemli teorisyenler Kürtlere akıl vereceklerine, kendi meseleleri üzerine kafa yorsalar daha hayırlı olur.

Son bir cümle; CHP’den beklenen sol bir parti olması değil. Üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonel’in içindeki diğer sosyal demokrat partiler kadar sosyal demokrat olması.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi