Bizimle mi dalga geçiyorlar, kendileriyle mi?

Yan yana, acayip bir hızla yükselen beton binaların harcı kanla karılırken şehirlerde nefes alacak, sosyalleşecek, afette toplanacak alan kalmadı.

Ekoloji ve şehircilik uzmanları yıllardır anlatmaya çalışıyor: Bu hızla inşaat yapılır, doğal kaynaklar hunharca tüketilmeye devam edilirse sonumuz harap.

Ama iklim değişikliği konusunda bilimsel verilerin yayınlanması, yenilenebilir enerjiye geçişin aciliyetinin vurgulanması yetmiyor. Hızlı ve kolay para kazanmak, hele yatırımları 'gelişme, kalkınma' nidalarıyla oya tahvil etmek uğruna siyasi liderler, neoliberal düzenin çarklarını daha da hızlandırarak döndürme yolunu seçiyor.    

Sermaye bu nedenle bilime düşman, astığım kestik/öttürdüğüm düdük tipleri destekliyor. Medyayı satın alarak, yalan haber makineleri kurarak, kandırarak daha fazla para kazanmaya çalışıyorlar. 

Yan yana, acayip bir hızla yükselen beton binaların harcı kanla karılırken şehirlerde nefes alacak, sosyalleşecek, afette toplanacak alan kalmadı. Kalan son yeşil damlalar, büyük bir iştahla tüketime hazır hale getiriliyor. Adalar için dahi imar planları çıkartılıyor; zengin manzaraya baksın, kat çıksın, parası olan sefasını sürsün hesabı...

Ama ne sefa! Bir kuvvetli yağmurda, fırtınada bile koca şehir kilit. Yetkililerin önlemi: Sokağa çıkmayın. Oldu!


BİR İSTANBUL TRAJEDİSİ: DOĞAYA SAYGI UYARISI

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 'İnsanoğlu olarak tedbirler alıyoruz ama doğayı kirletirsek, saygı göstermezsek sonuçları da çok can yakıcı olmakta' demiş. Geçenlerde 'başımıza taş yağıyor' dedirten ve 1 milyar lira zararla sonuçlanan fırtınadan sonra 'zaman dilimi belirsiz' ikinci bir afet bekleniyor ya... Sonra sorumluluğu yine vatandaşa yüklüyor: Meteorolojinin uyarılarını dikkate alın.

Bir kere 'doğayı kirletir-isek, saygı göstermez-isek' derken acaba kimi kast ediyor? Yere izmarit, çöp atan vatandaşı mı? Yoksa koruları, ormanlık ve SİT alanlarını pazarlayanlar, gökdelenlerle şehirde nefes alacak yer bırakmayanlar mı? 

Üç dönemdir, yani 12 yıldır bu şehri yöneten veya yönetiyor görünen Topbaş, İstanbul'un bu hale gelmesinin başlıca sorumlularından değil mi? Son 12 yılda İstanbul'un kuşbaşı çekilen fotoğraflarını yan yana koyup bakmak, 'doğaya saygı'da kimin kusur ettiğini tüm çıplaklığıyla anlatmıyor mu? 

Bir damla yağmura muhtaç metropol, yarım saat şiddetli yağmur yağdığında toplu taşımasından şelale akacak, sahili denizle bir olacak, su altı tüneli suyla dolacak hale geliyorsa, 'doğayı kirleten' kim? 

Meteorolojiye bakmayıp işine giden vatandaş mı? 


DEVLET SUÇLU OLUR MU HİÇ?

Partili cumhurbaşkanı Erdoğan, memleketi Rize'den seslenmiş: 

'Şu andaki Ayder yaylası, bizim temsilimiz olamaz. Allah'ın bize verdiği Ayder bambaşka, biz Ayder'i kirlettik, rezil ettik. Burayı inşallah devlet olarak da özellikle duracağız. Ayder'i kentsel dönüşüm ile hakikaten şanına yakışır hale getireceğiz.'

Açık açık söylüyor; Ayder'i biz kirlettik, bu hale getirdik diye... Çözüm? Fırtına Vadisi'nin en kıymetli noktasında 'kentsel dönüşüm' adı altında daha fazla yapılaşma! 

Aynı Erdoğan, çevreciler Karadeniz'eki HES'lere, yapılaşmaya, madenciliğe, yaylaya otoyol yapılmasına direnirken 'çevreci denen tipler' diye 'Allah'ın verdiğini korumaya çalışan'a defalarca çıkışmadı mı?

Siyasetçilerimizin hiçbiri, hele şu anda en 'dokunulmaz' konumda olanı, hatasını tam olarak üstlenmedi, üstlenmeye de yanaşmaz. 

Hoop! Erdoğan da topu vatandaşa atıyor: 

'Öyle, 4 kazık üstüne dik binayı, sel alsın götürsün. Olmaz. Ondan sonra da devlet suçlu. Devlet niye suçlu olsun, suçlu sensin.'

Yani o ihaleler, ruhsatlar, izinler eş dost kapitalizmiyle dağıtılırken, uyarılara rağmen hiçbir denetleme yapılmazken iyiydi, ama 4 kazık üzerine bina diken AKP seçmeni mi suçlu oldu? (Rize, AKP'nin kalesi). 

Acaba bunları dinleyen Rizeliler ne düşünüyor? Kendileriyle dalga geçildiğini düşünüyorlarsa bundan hoşlanıyorlar mı? 

Kendileriyle dalga geçilmiyorsa, toz kondurmadıkları yöneticilerinin kendi kendine eğlendiğini mi düşünüyorlar?

Her halükarda, ne fark eder? Çok yaşa padişahım, çok yaşa!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi