Böyle saçma sapan yasa olur mu?

Kimse mutlak doğruyu, gerçek bilgiyi temellük edemiyor ise, dezenformasyon kavramı zaten en baştan boşa düşüyor, daha önce de söyledim, günlük sohbet dilinde kullanılabilir ama bir kanun metnine dahil olamaz.

Olur, Erdoğan emreder, AKP artı MHP yasa çıkarırsa olur (muş!!!).

Bu yazıda dün (13 Ekim 2022) TBMM’den geçen yani kanunlaşan ama daha Cumhurbaşkanı imzalayıp Resmî Gazetede yayınlanmadığı için yürürlüğe girmeyen kanunun (dezenformasyon!) siyasi yönünden, baskıcı, sansürcü yapısından bahsetmeyeceğim, daha ziyade yasa gerekçesinde konuşulan ve suçun oluşması için tanımlanan beş şartın lafzi saçmalığını vurgulayacağım.

Saçmalık daha yasanın isminden, “dezenformasyon yasası” başlıyor.

Malum, “de” ön eki olumsuzluk, yokluk anlamı yükleyen bir ön ek, dezenformasyon kelimesi de böylece enformasyonun (bilgi?) olumsuzlanması, çarpıtılması, yok edilmesi anlamına geliyor.

Günlük dilde kullanılmasında büyük bir sakınca görmüyorum ama bu kelime, dezenformasyon, bir kanun metnine giriyorsa, kanunun adı böyle anılıyorsa o takdirde durum biraz değişiyor zira kanun metinlerinde kullanılan kelimeler, kavramlar iyi tanımlanmış kavramlar olmalı, halk dilinde kullanılageldiği gibi “muz niyetine yenen”, her yere çekilebilecek bir şey olmamalı.

Dezenformasyon kelimesini, kavramını bir kanun metninde kullandığınızda büyük bir iddianın altına giriyorsunuz ve doğruyu, gerçek bilgiyi, doğru enformasyonu temellük ettiğinizi büyük bir cüretle iddia ediyorsunuz.

Böyle bir şeye cüret edilebilir mi?

Kim mutlak doğruyu, bilgiyi, gerçek enformasyonu temellük ettiğini iddia edebiliyor? *

Kimse mutlak doğruyu, gerçek bilgiyi temellük edemiyor ise, dezenformasyon kavramı zaten en baştan boşa düşüyor, daha önce de söyledim, günlük sohbet dilinde kullanılabilir ama bir kanun metnine dahil olamaz.

Ama, az da olsa, doğru bilgiler ve mevhum-u muhalifinden yanlış bilgiler de yok değil.

AKP sözcüleri bu kanun tasarısını TBMM’ye getirirken AB ülkelerinden esinlendiklerini söylediler ama bu esinlenme gerçek olmayan bir esinlenme, Venedik Komisyonu bu iddiayı zaten yalanladı, basit bir internet araştırması 2018’den beri bu dezenformasyon kavramının mücadele edilmesi gereken bir kavram olduğu AB başkentlerinde, Brüksel’de, Strasbourg’da konuşuluyor ama mücadele yöntemleri arasında sivil toplum kuruluşlarının çabaları var, akademik çalışmalar var, bilgi teknolojisi temelli kurumlar var ama kanun çıkarmak yok.

Avrupa hukuk kültürü henüz dezenformasyon gibi bir kavramı kanun metinlerinde kullanacak düzeye düşmemiş galiba.

Kanunda (!) yalan haber yayma suçu tanımlanmış (!) ve suçun oluşması için beş şart (!) aranmış:

1-Yayılan haber gerçek değilse;

Haberin gerçekliğine kim yasal düzeyde karar verebilecek hiç belli değil; örneğin, bu kanun Resmî Gazetede yayınlanıp yürürlüğe girdikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “Gezi direnişi esnasında Dolmabahçe’de camide içki içildi” yalanını seçim meydanlarında tekrarlarsa ne yapılabilecek?

2-Ülkenin güvenliğini ve kamu sağlığını ilgilendiriyorsa;

Hangi haberin ülke güvenliğini ve kamu sağlığını tehdit ettiğine kim karar verecek, saçma sapan bir formülasyon. Örneğin, TÜİK’in hala 2020 ve sonrası için ölüm istatistiklerini yayınlamamış olması kamu sağlığını ilgilendiren bir görev savsaklaması mı?

3-Halk arasında korku, panik ve endişe oluşturma kastı varsa;

Bir iktisat profesörü “Türkiye büyük bir hızla bir ödemeler dengesi krizine, temerrüde doğru koşuyor” derse bu ifade halk arasında endişe yaratır, buna kuşku yok ama bu ifade büyük ölçüde akademik verilerle de desteklenen bir görüş ise, bu görüşün haberleştirilmesi suç mu olacak şimdi?

Böyle saçma sapan bir şey olabilir mi?

Haber yayınlamak da bir ifade özgürlüğü aracıdır, yöntemidir ama yasa koyucu anlaşılan “halk arasında bir panik, endişe yaratan haber” derken Türkiye’nin iç hukukunun bir parçası olan AİHM içtihadının önemli bir kararı olan Handyside kararını (1976) ya bilmiyor ya da göz ardı ediyor, ne büyük bir sorun.

Burada kullanılan “kasıt” kavramı da çok sorunlu, “Türkiye büyük bir döviz krizine dört nala koşuyor” derse bir ekonomist, bu bir saptama mı, yoksa kasıt içeren bir açıklama mı, gel de hukuken(?) karar ver bakalım.

4-Kamu barışını bozmaya yönelik ise;

Alın size başka bir saçmalık, kim, nasıl niyet okuyacak acaba?

5-Aleni ise (yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilecek ise);

En gırgır gerekçe de bu muhtemelen; akşam, bir arkadaşımla yaptığım telefon konuşması zaten suç olamaz ama bir ekonomistin bir gazetede çıkan demecinin, krizin üzerimize geldiği yorumunun ulaştığı vatandaşlar “ilgisi olmayan kişiler” mi acaba?

Kişilere bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilebilecek.

Baştan aşağı saçmalık.

Bir hukuk devleti yasasında böyle lastik laflar olmamalı.

*Büyük Japon yönetmeni Akira Kurosowa’nın “Rashamon” isimli filmi bu konuda bir şaheserdir, herkesin gözü önünde yaşanan bir olayı yedi şahidin nasıl tamamen farklı anlattığıdır filmin konusu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi