Veli Büyükşahin
Bu ağır cezayı kim almış?
Olayın üzerinden üç yıl geçti.
Bu süre içinde yargılama yapıldı ve kısa bir süre önce mahkeme kararını verdi.
Mahkeme sanığa 12 bin 100 TL ceza vererek dosyayı kapattı.
Neyin cezası bu? Komşunun camını kırmak mı? Hırsızlık mı? Gasp mı? Birine hakaret mi? Tehdit etmek mi? Yaralanmaya sebebiyet vermek mi? Hayır, hiç biri değil.
Peki, kim almış bu ağır cezayı? Barış bildirisine imza atan bir akademisyen mi? Haber peşinde koşan bir gazeteci mi? Halkın oylarıyla seçilen bir siyasetçi mi? Belediye başkanı mı? Hak mücadelesi yürüten bir emekçi mi? Hayır hiç biri değil.
Bu ağır cezayı alan Sezgin Korkmaz.
Peki, kim bu Sezgin Korkmaz?
Üç yıl önce Okmeydanı Cemevinin bahçesinde Uğur Kurt’u öldüren polis memuru.
Bir canı almanın karşılığı buydu. Tamı tamına 12 bin 100 TL.
Aleviler ve demokratik kesimler bu sonucu tepkiyle karşılarken, kamuoyu bu durumu hemencecik kabullendi. Çünkü bu tür kararlar ne ilk ne de sondu. Her birimizin kısacık yaşamında çokça karşılaştığımız ve artık kanıksadığımız sonuçlardı bunlar. Son birkaç yıla bile baksak Uğur Kurt'unkine benzer çokça davayla karşılarız.
Avukatların İstanbul barosunda yaptıkları basın toplantısında Uğur'un annesi şöyle haykırmıştı. "3 kişinin katiline 12 bin lira ceza verildi. Bu bir kişinin katili değil, 3 kişinin katili. Oğul, anne, babanın katili." Amcası ise "Bu ölüm bir aileyi yok etti. Karar hepimiz için yıkım oldu. Adalet olacağına inanmıyorum" dedi.
Katledilen sadece Uğur değildi, aslında öldürülen ailedir. Aileyle birlikte ait oldukları toplumdur.
Okmeydanı Cemevi başkanı Zeynel Şahin ve Cemevi dedesi Eren Yıldırım bu karara tepkilerini Cemevine astıkları büyük bir pankartla dile getirdiler. Pankartta "Burası ibadethanedir! Burada bir insanı öldürmenin cezası mahkeme kararıyla 12.100 Lira olarak belirlenmiştir" şeklinde yazmaktadır.
Her toplumsal grupta olduğu gibi Alevi toplumu da kendisine yönelmiş her türlü baskı, tehdit ve katliamları geçmiş tarihleriyle bağını mutlaka kurar. Uğur Kurt’un öldürülmesinde de aynı şeyi yaptılar.
Güvenç Abdal Ocağı Pirlerinden Sefa Öztürk bu duruma tepkisini bir şiirle dile getiriyor.
"Maraş’ta ana rahminde çocuklar hançerleniyordu
Sivas’ta türküler yanıyordu
Canlarımız katlediliyordu Gazi’de
Uğur canımıza kıyılıyordu Cemevimiz de
Ey adalet sen yine yoktun
Yoksa hiç olmadın mı?"
Camiye ayakkabıyla girildi diye kıyamet koparan, medyasından sivil toplum örgütlerine, siyasetçisinden devlet erkanına hiç kimseden çıt çıkmıyor.
Çünkü Uğur Kurt o gün Camide değil Cemevindeydi. Kendi mahallelerinde değil, Okmeydanı’ndaydı.
O bir Aleviydi. Tıpkı gezinin vurulan çocukları gibi. Diyarbakır Newrozun da katledilen Kemal Kurkut gibi.
Devletin kolluk güçlerinin Alevi yerleşim yerlerine, Cemevlerine, İnanç merkezlerine karşı bu ölçüsüz ve saldırgan yaklaşımı ne ilk, nede son. Cemevleri baskınlara uğruyor, gaz bombalarıyla yaşanmaz hale getiriliyor, dozerlerle yıkıma uğruyor. Günü gelince de Uğur gibileri ve daha bir ay öncede iki çocuk Gazi de öldürülüyor. katlediliyor. Kimsede ses yok.
Bu cinayetlerle ve baskılarla toplum susturulup teslim alınmak isteniyor.
Bu katliamlarda rol üstlenenler ise ödül gibi cezalarla hiçbir şey olmamış gibi aramızda dolaşıp yeni görevlere koşturuyorlar.
***
1 Mayıs yasaklama ve gözaltılarla geride kaldı.
Önceki yıllardan farklı olarak bu 1 Mayısa OHAL ve saymakla bitmeyecek sorunlarla girdik. Birkaç tanesini yazayım istiyorum.
Geçen yıl 1 Mayısın gündemini günler öncesinden ekranlarına taşıyıp tartıştıran, meydanlardan canlı yayınlar yapan TV10, Hayat TV, İMC gibi televizyonlar kapatıldığı için yayın yapacak TV yoktu.
Meydanlarda 1 Mayısı izleyen gazetecilerin kimisi tutuklanmış, kimisi de işsizler ordusuna katılmış durumda.
Geçen yılın 1 Mayısına partileriyle meydanlara gelen siyasetçiler, milletvekilleri cezaevlerinde.
Geçen yılın 1 Mayısına mücadeleyle kazanılmış haklarla giren emekçiler bu sene ise OHAL ve KHK lar ile kaybettikleri işlerini ve haklarını geri almak için meydanlara daha anlamlı sloganlarla giriyorlardı.
Bu 1 Mayısa da her şeye rağmen güçlü bir Hayır iradesi ortaya koymuş bir sürecin içinden geçilerek gelindi. Bütün baskı ve antidemokratik uygulamalar bir yana yinede meydanlarda güçlü bir HAYIR sesi duyduk.
Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde bir arada olma ihtiyacı daha da önem kazandı.
***
artigercek.com için yazdığım ilk yazı. Bundan sonra daha çok belli olaylara ve olgulara odaklanan, projeksiyon tutan yazılar yazmaya çalışacağım.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün azami düzeyde kısıtlı olduğu koşullarda bu mecrayla topluma nefes aldıran, habercilikte ısrar eden, gerçeklerin karanlıkta kalmasına gönlü razı olmayan artigercek.com yayın kurulu ve yönetimi teşekkürü fazlasıyla hak ediyor.