Bu bakanların hiç yüzü kızarmaz mı?

Yüzü kızarması gereken ve bir süre sonra durumu düzeltemez ise istifa etmesi gereken bakanların sayısını çok arttırabiliriz ama bugünkü yazıda iki örnekle yetineceğim: Adalet Bakanı ve Sosyal Güvenlik Bakanı.

Bakan, bu kelime nâzır yerine ilk kez ne zaman kullanıldı, tam bilemiyorum ama Cumhuriyet döneminde de uzun süre bakanlara nâzır dendi, “nâzır” bakan demek, nezaret eden demek, gözeten demek, Maarif Nâzırı derseniz maarif yani eğitim işlerine bakan, gözeten, nezaret eden kişiyi anlıyoruz değil mi?

Ama ne nezaret, nasıl bir nezaret, nasıl bir gözetim bunu tartışmak lâzım.

Umarım “İnci taneleri” dizisi sonrası herkes lazım kelimesini lâzım diye yazar, telaffuz eder, Dilber sürekli lazım diye telaffuz ediyor, Âzem de (Yılmaz Erdoğan) bıkmadan lâzım diye tashih ediyor yani düzeltiyor dizide.

Yüzü kızarması gereken ve bir süre sonra durumu düzeltemez ise istifa etmesi gereken bakanların sayısını çok arttırabiliriz ama bugünkü yazıda iki örnekle yetineceğim: Adalet Bakanı (Nâzırı) ve Sosyal Güvenlik Bakanı (Nâzırı).

Bir bakanlığın, bir bakanın başarısı hakkında uluslararası mukayeselere başvurmadan da bir değerlendirme yapılabilir ama şurası muhakkak ki objektif kriterler bazında yapılacak bir uluslararası mukayese değerlendirmeleri çok daha sağlıklı yapıyor.

Ben de yukarıda değindiğim iki bakanlığı temel iştigal alanları itibariyle değerlendirmeye alacağım; bu değerlendirme son on senenin uygulamalarını dikkate alarak gerçekleşiyor.

Bir adalet bakanlığının temel başarı kriteri muhtemelen o ülkedeki hukuk devletinin kalitesi ile ilgili bir konu.

WJP’in (World Justice Project) son araştırmasında ülkemiz Türkiye 142 ülke içinde 117. sıraya kadar gerilemiş bulunuyor.

Korkunç bir manzara, utanç verici bir manzara.

Bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın temel başarı kriteri de yine muhtemelen o ülkedeki çalışma hayatının kalitesi, çalışanların haklarının düzeyi.

International Trade Union Confederation’ın 2023 Global Rights Index’ine (Küresel Haklar Endeksi) göre de ülkemiz Türkiye’de çalışanların çalışma koşul ve kalitesi bazında yapılan sıralamada Türkiye dünyada en kötü on ülke arasında ve bu ülkeleri tek tek saydığınız zaman durumun vahameti çok daha belirgin hale geliyor.

İsterseniz bir sayalım bu on ülkeyi: Tunus, Filipinler, Myanmar, Guatemala, Eswatini, Mısır, Ekvator, Belarus, Bengaldeş ve TÜRKİYE.

Nasıl hissediyorsunuz kendinizi ülkeniz Türkiye’yi, Bengaldeş ile, Ekvator ile, Belarus ile Myanmar ile aynı grup içinde gördüğünüz zaman? Türkiye’de çalışanların çalışma hayat koşulları dünyanın en kötü on ülkesi arasında, bu insanlar belki de sizsiniz, belki de komşunuz, dolmuşta yanınızda oturan kişi, vapurda beraber çay içtiğiniz biri.

Yukarıda örnek olarak verdiğim iki bakanlığın da başında bakanlar var, bu bakanlar yani nâzırlar bu bakanlıklara nezaret eden, gözeten kişiler, siyasi sorumluluk da tamamen onların sırtında.

“Siyasi sorumluluk tamamen onların sırtında” derken Cumhurbaşkanını atlamamak lazım, en büyük sorumluluk onun üzerinde ama…….

Bir Adalet Bakanı kendi bakanlığının temel sorumluluğu olan hukuk devleti kalitesinde ülkesini 142 ülke içinde 117. sırada gördüğü zaman ne yapar?

Makul bir süre bu utanılacak sıralamayı olumlu anlamda değiştirmek için çabalar ama bırakın sıralamanın düzelmesini, her sene muntazaman daha da dibe doğru gidiyoruz, geçen sene 116. sırada idik, bir sene sonra 117. sıraya indik.

Bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı kendi ülkesini dünyada işçilerin çalışma koşullarının en kötü olduğu on ülke içinde gördüğü zaman ne yapmalı?

Somut bir öneri getireceğim, mesela AB müzakere dosyaları arasında olan Çalışma hayatı dosyasını açmak ve kriterleri aynen benimsemek istemez mi acaba Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı?

Hayır, nedense tüm çalışma bakanları bu dosyanın açılmaması için ellerinden geleni yaptılar ve sonuç olarak dünyanın dibine vurduk maalesef.

Bu nâzırlar bakanlıklarına hiç nezaret edememişler.

Bu durumlarda galiba en isabetli davranış istifa etmek ve bu sorumluluğu taşımamak ama nedense bu da olmuyor.

Olmuyor ama çok daha korkunç bir şey oluyor, hukuk devleti endeksinde 117. sıraya, çalışma hayatı kalitesinde de en kötü on ülke içine düşüyoruz ve bakanlarımız bu konuyu hiç ama hiç dert etmiyorlar.

Birisi bu konuyu açtığı zaman da “bu endeksleri hazırlayanlar Türkiye düşmanlarıdırlar” diyebiliyorlar hiç sıkılmadan.

Lafın bittiği yer de burası galiba.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi