Eser Karakaş
Bu emirler nereden geliyor?
Son senelerde kullanılan dilde çok ama çok büyük sorun var.
Üslubun kalitesizliği değil sadece, seçilen, kullanılan, KULLANDIRILAN kelimeler de ilgimi çekiyor.
Üslup konusunda da geçen hafta ekranda şahit olduğum bir moral faciaya değineceğim yazımın sonunda.
İlgimi çeken kelimelerin başında "SÖZDE" kelimesi ve bu kelimenin doğru ve yanlış hatta çok saçma kullanımı geliyor.
Belirli alanlar var, başına "sözde" kelimesini koymazsanız kullanımı üzerinde hem toplumsal hem "devletlü" hatta sözde yasal baskı var.
Bu satırları yazarken Türkiye Gezi davasının kararını konuşuyor, bu nedenden Gezi direnişi üzerinden bir örnek vereceğim; Gezi olaylarının bir direniş değil bir meşruiyet dışı kalkışma olduğu kanısında iseniz, sizin meşrebinize, olaylara yaklaşımınıza göre, Gezi için "sözde direniş" ifadesini kullanabilirsiniz, ben bu görüşe katılmam ama kullanım anlaşılabilir.
IŞİD diye korkunç bir terör örgütü var, kimse aksini söylemiyor herhalde, ortada bir terör örgütü varsa bu terör örgütünün bölge, kent sorumluları da vardır herhalde, mesela Gaziantep sorumlusu varsa o kişiye IŞİD Gaziantep sorumlusu denir ama devlet ya da AKP ağzı burada "IŞİD’in sözde Gaziantep sorumlusu" tabirini tercih ediyor, ne büyük saçmalık, eğer bölge sorumluluğu "sözde" ise zaten ortada suç da yoktur demektir.
Son zamanlarda Suriye’de TSK ile beraber hareket ettiği söylenen bir çapulcular güruhu için, eskiden Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) denirdi, şimdi aniden bu tanımlama SURİYE MİLLİ ORDUSU tabirine dönüştü.
Neden ve bu tabiri (ÖSO) kim nereden alınan emirle, aniden nasıl Suriye Milli Ordusuna dönüştürdü?
Eskiden kendilerine merkez medya denmiş kanallarda bile, besleme kanallara değinmiyorum bile, programcılar, haber sunucuları Suriye Milli Ordusu tabirini kullanmaya başladılar.
Bu emir nereden ve nasıl geldi, spikerlere kadar nasıl tebliğ edildi, acaba ortada yazılı bir belge var mı, doğrusu çok merak ediyorum.
Seversiniz, sevmezsiniz, Suriye BM üyesi bir devlettir, bu devletin de bir tek ordusu vardır, o da Şam yönetimine yani devlete bağlı Suriye ordusudur, bu ordudan başka Suriye Milli Ordusu yoktur, olamaz, kim bazı çapulcu gruplarına Suriye Milli Ordusu diyorsa Suriye devletinin toprak bütünlüğünü ağır bir biçimde ihlal ediyor demektir; çapulcular grubuna Suriye Milli Ordusu diyenler bir gün Türkiye’de TSK dışında bir silahlı örgüte Türkiye Milli Ordusu dense ne düşünürler, yine çok merak ederim.
Çapulcular grubuna Suriye Milli Ordusu diyenler BM’nin tanıdığı yönetime de "REJİM" adını vermektedirler; Şam yönetimi için bu rejim kelimesinin emekli generaller, emekli büyükelçiler tarafından dahi kullanımı gerçekten çok üzücü, başka kelime kullanmak istemiyorum.
Koca koca insanların devletin, AKP’nin "bu kelime böyle kullanılacak" dayatmasına gönüllü, en azından pasif uyumları gerçekten çok sıkıntılı.
Kendisi için muhalif kanal diyen Halk TV’de, CNN iyice besleme kanala dönüştüğünden beri daha bir merkeze kayma iddiasında olan HaberTürk’de bile Şam yönetimi için "rejim" ifadesinin kullanımı ortada çok büyük bir sıkıntı olduğunu göstermektedir.
Birileri de o zaman bu kanal yöneticilerine ve ekranlarda arz-ı endam edenlere "bu direktifler size Ankara rejiminden mi geliyor?" diye sorabilir.
Kullanımı hem çok çirkin hem de tamamen hukuk dışı bir kelime de "HAİN" kelimesi.
Eskiden bir "Vatana ihanet-Hıyanet-i vataniye" kanunu vardı, bu kanunda kime hain denilebileceği (çıkar karşılığı casusluk) tanımlanmıştı, sonra bu kanun, neden bilmem, mülga oldu, yerine yeni kanun çıkarılmadı, muhtemelen bu kelimenin kullanımının alanının genişletilebilmesi içindir, herkes sevmediği herkes için "hain" diyebiliyor artık bu ülkede (1991’de Terörle Mücadele Kanunu çıkıyor, Hıyanet-i vataniye kanunu yerine); ortada kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın bu kullanımlar hem çok yanlış hem de çok düzeysiz bir eleştiri(!) niteliğinde.
Ancak, şunu unutmayalım, bu kelimenin bu kadar kolay kullanımı zaman içinde hukuk içinde bir bumeranga da dönüşebilir.
Son yılların başka bir popüler kelimesi "FETÖ"; galiba Fettullahçı terör örgütü" üyesi anlamında kullanılıyor ama elinizde kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan birisi için "Fetöcü" demek, genel olarak da bir terör örgütü üyesi demek en hafif tabiriyle densizliktir, cehalettir; ortada galiba bir Yargıtay kararı var, dolayısıyla elinizde kesinleşmiş bir yargı kararı ve bu kararda da kişinin bu örgüte üyeliği kesinleşmiş bir yargı kararına bağlanmış ise hukuken bu tabirin kullanımına hukuki itiraz olamaz ama bu kelime yüzde 99 oranında ortada hiçbir yargı kararı olmadan kullanılıyor, bu kullanım da gelinen noktanın düzeysizliğini, hukuk dışılığını gösteriyor.
Aynı yargı kararı gereğini "hain" kelimesi için de beklemek gerekir ama ortada bir yasal dayanak yok.
Gelelim yazımın başında değindiğim "üslup" meselesine.
Geçen hafta (17 Şubat) bir kanalda bir tartışma programında Ümit Özdağ ve Mehmet Metiner (başkaları da var) askeri darbe ihtimalini tartışıyorlardı ve bu arada konuyla doğrudan bir ilgisi olmaksızın Mehmet Metiner, Ümit Özdağ’a "27 Mayıs darbesi konusunda ne düşünüyorsun?" mealinde bir soru yöneltti; bu soru, konu darbeler ise her zaman sorulabilir ama, malum, Ümit Özdağ’ın rahmetli babası Muzaffer Özdağ 27 Mayıs talihsizliğinin içinde olan bir isim, bir kurmay subay; Ümit Özdağ bu çok ayıp soruya (ayıp diyorum çünkü bu sorunun soruluş gerekçesi Muzaffer Özdağ’ın Ümit Özdağ’ın babası olması) maalesef çok mahcup bir yanıt verdi, oysa bu sorunun densizliği ortaya konulabilir idi açık açık.
Bir kişiye, bir oğula (Ümit Özdağ) olaydan tam altmış sene sonra babasının içinde olduğu bir süreçle ilgili bir soruyu ekranlarda sormak nasıl bir moral meselesidir, nasıl bir üsluptur, okurların takdirine bırakıyorum.
Keşke, Ümit Özdağ soruya çok sert ve sorunun immoralite boyutunu öne çıkararak cevap verebilse idi.
Kullanılan kelimeler çok özensiz, daha da önemlisi hukuksuz; üslup ise dökülüyor; geldiğimiz yerin fotoğrafı da galiba bu.