Candan Yıldız
Bu hayatın 'heyecanı meyecanı yok' mu?
"Kurtaran paçayı yok, gelecek için bi hedefin yok ,yarının yok, temel güvenin yok, illegal-legal düzenin yok, para kesesi yok, bekleme rüzgarın esesi yok, … Bu hayatın heyecanı meyecanı yok"… Gazapizm’in dönemin ruhunu anlatan rap parçasındaki "heyecansızlığı" siyasetsizliğe teşmil edersek ne olur?
Kendini yakan işçiler, ev kirasını ödeyemediği için intihar edenler, haciz geldiği için sütünü döken çiftçiler, işsizliği protesto etmek için tek başına eylem yapanlar… Münferit olmayan tek tek acılı halleri "büyük siyaset" gereği ya araçsallaştıran ya da bu sevilmeyen yoksulluk hallerine yüz çevirenlerin neden olduğu "heyacansızlığı" aşabilmek mümkün mü?
Kıpırtılar çeşitli…
Haftasonu izlediğim bir toplantıdan söz etmek istiyorum. İşçilerin, beyaz yakalıların, gençlerin, ileri yaştakilerin buluştuğu bir toplantıdan… Çağrıcının kim olduğundan bağımsız olarak toplantıya dair gözlemlerimi paylaşayım.
Laik-seküler Kadıköy’ün "kurtarılmış" sokaklarıdan, mahallelerinden gelenler yoktu sadece toplantıda. Barış Manço Kültür Merkezi’nde forum formatının katılımcılığı daha mümkün kıldığını toplantıda, "ben ne yapabilirim" heyecanı vardı. Gidişattan rahatsız olanların heyecanı… Belli ki çok söz birikmiş, biriken sözleri doğrudan kendileri söylemek istiyor. Aracısız… Partisiz…
Uzun uzun siyasi tahlillerin, herkesin bir birine progpaganda yaptığı sıkıcı toplantı formatından uzak, duyanın geldiği, öneriler sunmanın heyecanına kapıldığı toplantıda, kızı bir erkek tarafından öldürülen Helin Palandöken’in babası da vardı. Kapı kapı dolaşıp bireysel silahlanmaya karşı imza toplamanın heyecanını anlatı.
İnsanlar tek tek söz aldı. Mikrofonlar dolaştı. "Ne yapabiliriz"e dair önerilerini sıraladı. Bir mühendis mesela… Televizyonların tek sesliliğine karşı "Televizyonları kapatalım, sokakta buluşalım" teklifini getirdi. Düşünsenize, apartman sakinleri, sokak sakinleri olarak haftada bir gün televizyonları kapatıyorsunuz, sokağa çıkıyorsunuz konu komşu, belki de çekirdek çitleyerek, televizyonları neden kapattıklarını konuşarak başlıyorlar konuşmaya. Ardından, başka sorunlar konuşulacak, tanışıklık artacak, güven derinleşecek... Ne diyelim hayalin heyecanı…
Bir kadın işçi mesela... "Yaşamı nasıl savunacağımın yolunu bulmak zorundayım" diyerek başladı konuşmasına. Esnek çalışma, çocuk işçilerden söz etti. "Biz" olduğumuzda başarabiliriz diye başladı. Sözler "Memleket Biziz"e geldi. Kağıthane’de 6 bin öğrencinin olduğunu, bunların çoğunluğunun açık lise ya da imam hatiplere gitmek zorunda kaldığını anlattı. "Bizler çocukların eğitim hakkına sahip çıkan kadınlarız, mahallemizde eğitim üzerinden örgütleniyoruz" diye sürdürdü cümlelerini. "Çoğalmamız lazım" heyecanı ile bitirdi konuşmasını.
20’li yaşlarda bir genç mesela… Mahallerde uyuşturucu yaşının 8’e düştüğü bilgisini verdi. Yoksul mahallelerde akran şiddetinden, cinsel istismarlardan, sağlığa ve belediye hizmetlerine ulaşılamadığından söz etti. Kültür evleri üzerinden sorunları konuşmak, çözmek için mahalle meclisleri kurma çalışmalarından söz etti heyecanla.
Beyaz yakalı bir kadın mesela… "Her yüz bin" kendi adayını çıkarsın önerisi ile toplantı katılımcılarının genel siyasete ilişkin kaygılarına da dile getirdi. Seçimlere odaklı olmayan bu toplantıda. "Yönetici istemiyoruz, yönetici biziz, "Memleket biziz" dedi. Toplantının ruhunu tarif eden cümleler de kuruldu. "Ne yeni Türkiye, ne eski Türkiye, başka bir Türkiye mümkün" olarak tarif edilebilecek görüşler de dile getirildi. Toplantının heyecanı biraz da burada saklıydı.
Kurtarıcı beklemeyenlerin toplantısında söz alan bir tiyatro oyuncusu ise herkesin yanında iki kişi getirebilmesinin sorumluluğuna çağrı yaptı. 22 Nisan’da Ankara’daki buluşmaya giderken kentin ana arterlerinde bunlar oluyordu. 2019’u beklemeyenlerin heyecanı!