Murad Mıhçı
Bu kış çok zor geçecek
“Çoğunluğun iradesi, diğer insanlar üzerinde baskı yapabilir; gücün çoğunluk tarafından kötüye kullanılmasının önlenmesi gereklidir. ‘Çoğunluğun tiranlığı’ topluma karşı bir kötülüktür ve toplum buna karşı korunmalıdır.”
John Stuart Mill
Son iki makalemde ülke gündemindeki sıcak gelişmeler yerine daha genel konulara değindim. Makaleler yayınlandıktan sonra bu yazıların ana gündemle ilgili yazılardan daha fazla okunduğunu ve okurlarımdan daha fazla etkileşim aldığımı fark ettim. Fakat ne yazık ki ekonomi, adalet ve ekoloji ile ilgili sorunlar ülkenin gerçeği ve başka konuları yazma lüksünüz kısa sürüyor. Bu ana gündemlere dönmem ve usanmadan özgür siyaset üzerine yazı yazmam bir nevi görevim. Elbet kültürel konuları çok daha fazla yazacağım günler de gelecek. Bu umudumu asla tüketemeyecekler.
SEÇİMLER SONRASI YILGINLIK
Seçim sonrasında politika ve ekonomi temelli konular aslında genel okuyucu kitlesinde eskisi kadar karşılık bulmuyor. Toplum, yaşanan sıkıntıların dile getirilmesine bile isteksiz gibi görünüyor.
Bu yılgınlık, bana göre toplumun yansıması olan siyasi örgütler için de geçerli. Yaşanan tüm olumsuzluklara tepki vermeye mecalleri bile kalmamış demem yanlış olmayacaktır. Katıldığım siyasi içerikli toplantılarda ne yazık ki üzülerek görüyorum. Neyse diğer gözlemlerime döneyim.
Ben de yıllar sonra bir tatil kararı aldım. Aylar önce İzmir’deki dostlarımla Ege ve Akdeniz’i gezip dolaşma planları yapmıştık. Ancak gezi öncesi annemin acil bir operasyon geçirmesi nedeniyle planlarımız ertelenmek zorunda kaldı. Bu operasyon vesilesiyle devlet hastanelerinde tecrübeli hekimlerin azlığını görmüş oldum. Kalan az sayıda, tecrübeli hekimler de inanılmaz bir yük altındaydı. Bu belki başka bir yazının konusu olabilir, ama yine de dile getirmeden geçemedim.
Tam tatil mevsimi olan bu günlerde bindiğimiz otobüs neredeyse yarı yarıya boştu. Dönüşte uçakta benzer bir durum vardı. Ulaşım vergilerinin ve mazot fiyatlarının artmasının bilet fiyatlarına yansımasının sonucu olsa gerek. Neyse ki ben daha fiyatlar artmadan önce bilet almanın mutluluğunu kendime hatırlatarak yalandan da olsa sevindim.
EGE VE AKDENİZ ORMANLARINDA YAŞANAN TALAN
Cudi Dağı’ndaki ağaçların yakılmasının ve Akbelen ormanlarının talan edilmesinin gündemde olduğu bugünlerde gittiğim Ege ve Akdeniz'de en acı verici sahnelerle karşılaştım. O güzel ormanlık alanlar büyük ölçüde azalmıştı. Yer gök binalarla doldurulmuş durumda. Bina olmayan yerler de yangınlardan nasibini almış. Küçük küçük inşaat alanları açılsın diye doğa katledilmiş. Geçmiş yıllarda yaşanan yangınların izleri hala çok belirgin. Dışarıdan haber okumak, gerçeğini görmekten farklı olabiliyor. Gözle görülen manzara gerçekten çok vahim. Bugünlerde Cudi Dağı ve Akbelen ormanlarının yok olmaması için mücadele veren herkese selam olsun. Sizler bu coğrafyanın yüz aklarısınız. Ayrıca, doğayı korumak marjinal ise, keşke hepimiz marjinal olabilseydik!
NEREDE BU TURİSTLER?
Geziye gitmeden önce kafamda kurguladığım şeyler vardı. Bunlardan biri de döviz kurlarının yükselmesi nedeniyle yabancı turist sayısının çok olacağıydı. Gezdiğim yerlerde neredeyse hiç yabancı turist görmedim desem yalan olmaz. Belki büyük otellerde kaldıkları için görmedin diye düşünebilirsiniz ama okuduğum haberlerde ve sohbetlerimde Akdeniz ve Ege’deki otellerin doluluk oranlarının %40’lara ulaşmadığından bahsediliyor. İşletme sahiplerinin hepsi, sezonun kötü başladığını ve pandeminin başladığı yıldan daha geri bir durumda olduklarını söyledi. Hatta yerel bir kanal olan Kent TV’deki haberde, sezonun ortasında bazı otellerin %40 civarında indirime gitmek zorunda kaldığı ifade edildi.
GÜVEN DUYGUSUNUN OLMADIĞI YERDE TURİZM OLMAZ
Özellikle İstanbul’da faaliyet gösteren ve Bodrum’da da hizmet sektöründe olan bir işletmenin müdürüyle yaptığım bir sohbet sırasında, söylediği sözler çok çarpıcıydı. “Bizler kendimizi güvende hissetmezken turist niye gelsin ki?’’ dedi ve ardından ekledi, “Euro’yu bozdurduktan sonra bile pahalı olan bir Türkiye var.’’ Bence bu sözler, gerçeği en net şekilde özetliyor.
Sezona umutla başlayan işletmelerin, umduğunu bulamayınca çalışanların işlerine son vermeye başladığına da şahit oldum. Bodrum’un bilindik bir koyunda, müşteri olmadığı için masraf olmasın diyerek saat 23.00 olmadan elektriklerini kapatan orta halli gıda ve eğlence mekanları gördüm. Küçük işletmelerde çalışan personelin yaşadığı zorluklar oldukça belirgin bir şekilde görülüyordu. Örnek olarak sağlıkçı bir gencin, iş bulamadığından zor şartlarda garsonluk yapması bu ülkenin acı gerçeği.
MARİNALAR YATLARLA DOLU
İlginç olan, neredeyse tüm marinalar genellikle Rus yatlarıyla doluydu. Bu teknelerin içleri boş ama marinalarda bulunuyorlar. Muhtemelen Ukrayna savaşı başladıktan sonra Türkiye limanlarına çapa atmalarının derin bir hikayesi vardır. Eminim bu marinalarda yatan teknelerin kokusu kısa zamanda çıkar. Öte yandan, bu marinalarda bulunan yatların, sahilin kirlenmesine neden olduğuna da dikkat çekmek gerektiğini düşünüyorum.
DOĞAL GIDA YERİNE KONSERVE
Ege ve Akdeniz’e gidince, hele bir de araba varsa köylerden geçerken alışveriş yapmak istersiniz. Daha önceki gezilerimden hatırladığım, daha dalından yeni koparılmış meyvelerin ve otların tazeliğinin kokusuydu. Birlikte tatil yaptığım dostlarımın bölgeyi bilen insanlar olmasının verdiği avantajla, bu gezide de benzer beklentiler içindeydim. İncirin kilosunun 120 TL, bamyanın kilosunun mevsiminde 150 TL olduğunu söyleyebilirim. Tabii bu fiyatlara rağmen taze ürünleri bulmak yine de çok zor. Yerel lezzetler ve tarım ürünlerinin gitgide azaldığını fark edebiliyorsunuz. Üretim maliyetleri yüksek olduğundan, yerel halkın da bilindik marketlerden alışveriş yapmayı tercih ettiği çok belli. O doğallık ne yazık ki kayboluyor. Tarım arazilerinin yok olması, katkılı konserve hayatın egemen olmasına neden olmakta.
Bu gezimden sonra arkama yaslanarak bir muhakeme yaptım. 10 sene önce gittiğim güzergâh resmen betonlaşmıştı. İşletmelerdeki kalite son derece kötüydü ve maliyetler doğal olarak artmış durumda. Tüm bunları hesaba kattığınızda, en yakın ülke Yunanistan’da ya da diğer yakın ülkelerde tatil yapmak, farklı bir kültürü de tanımak adına bırakın yabancı turisti, yerli turist için bile daha cazip hale geldi. "Nereye gidiyoruz?" diye sormak için geç kaldık sanırım.
SICAK PARA AKIŞI
Geçmişte özellikle yaz aylarında turizmden gelen sıcak para ülke ekonomisi için can simidi olurdu. Maalesef bu sene görünen o ki turizmin ülke ekonomisine beklenilen katkıyı sağlayamayacak. Bugüne kadar idare eden bazı işletmelerin ekonomik daralma ve bu sezonun iyi geçmemesi nedeniyle gelecek sene çalışamayacağını söylemek mümkün.
Boyalı basına gerçekleri baskılanması ve gizleme görevi verilmiş olsa da toplum ciddi anlamda tedirginlik ve korku içinde yaşamaya çalışıyor. Reyonlardaki ürünlerin fiyatlarını sürekli değiştirmek zorunda kaldıkları için market çalışanlarının serzenişlerine hangimiz denk gelmedik? Malumu ilan edeyim, bu kış çok zor geçecek.
Üzgünüm, bu yaşadıklarımız kader değildi. Bu duruma bizlerin yaptığı yanlışlıklar ve eksiklikler neden oldu. Suçu artık başkalarında aramayalım.
Sorarım size, hangi muhalif yapı seçim sonrası ayağa kalkıp yaşananlara karşı yeterince ses verebiliyor? Bunun sebebi de aslında içinde bulunduğumuz ruh hali. Bazen bazı sloganları hatırlamak gerekir. Vazgeçmek, kaybetmektir. Asla vazgeçmemeliyiz…
***
Erol Bakırcıoğlu Ağpariğe Veda
Gezimin İzmir’den başlamasının nedeni, Erol ağpariği hastanede ziyaret etmek istememdi. Yakın zamanda, Hrant Dink ’in avukatlarından olan Hakan Bakırcıoğlu’nun amcası Erol abinin hastalığının son sürecinde olduğunu duymuştum. İzmir’e gittiğimde ilk işim Erol ağpariği ziyaret etmek oldu. Adıyaman Kahtalı Bakırcıoğlu ailesinin tarihi bu ülkenin reel tarihinin özetidir. Yaşanan acılar için belge yok diyenlere net bir kanıt niteliğindedir. Erol ağparik, duruşuyla da yazılarıyla da toplumlara bunu anlatan özel bir dosttu. Uzun bir mücadeleden sonra Erol ağparik bu diyardan göç etti. Erol ağpariği saygıyla anıyorum. Onunla hastanede vedalaşırken bana bakışı ve sohbetlerimiz hep hafızamda kalacak. Bedeni İzmir’de doğa anaya teslim edildi. Taziyesi ve yedisi bu hafta Bakırköy’de bulunan Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi’nde 10:00- 18:00 arasında yapılacak. Bu bilgiyi Erol ağpariği tanıyan dostlarına ve sevenlerine duyurmuş olayım. Işıklar içinde uyu Erol Ağparik.
Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.