Bu ne biçim dil?: Mustafa Şentop, Ahmet Hakan, Süleyman Soylu

TBMM Başkanı bir milletvekiline fiziki saldırıyı “tasvip etmediğini söylerken” aslında işlenen vahim bir suçu hafifletmeye çalışmaktadır.

Toplumsal ve siyasal olaylar karşısında verdiğimiz tepkilerde kullandığımız dil çok ama çok sorunlu.

Mantık da çok sorunlu, bundan da çok taze bir örnek vereceğim; cehalet mi desem, yandaşlık mı desem, tam bilemiyorum.

Daha iki gün önce bir milletvekili, Barış Atay, Kadıköy’ün göbeğinde bir takım barbarın saldırısına uğradı.

Bu saldırı karşısında da çeşitli kesimlerden tepkiler geldi, burada temsili olduklarını düşündüğüm iki örnek vereceğim.

Birincisi devlet protokolünün en tepesinden yani TBMM Başkanının Barış Atay’a yönelik saldırıyı kınadığı (?) demeç; basından naklen şöyle: 

"TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada, Barış Atay'ın darp edilmesini kınadı.

Olayla ilgili yetkililerle görüşüp bilgi aldığını ifade eden Şentop, "Bir milletvekiline yönelik yapılan fiziki saldırı tasvip edilemez. Kınıyorum. Olayın bütün boyutlarıyla araştırılması, faillerin tespiti ve soruşturulması için gerekenler yapılmaktadır" dedi."

Bu nasıl bir dil kullanımı, üstelik demecin sahibi bir profesör (?).

"Fiziki saldırı tasvip edilemez" ne demek, ne saçma bir ifade biçimi.

"Tasvib" doğru bulmak demek, sevap, savab kökünden geliyor.

Şunu unutmayalım, tasvib etmediğiniz bir görüş ya da eylem de yasaldır ama siz arkasında durmayabilirsiniz.

Sevap köküne vurgu yaptım, sevabın tersi günahtır ama günah işlemek de takdiri bir şeydir, yasaldır, kimse laik bir devletin ceza hukukunda günah işledi diye cezalandırılamaz, cezalandırılabilecek konu sadece kanunlarla belirlenmiş suçlardır..

TBMM Başkanı bir milletvekiline fiziki saldırıyı "tasvip etmediğini söylerken" aslında işlenen vahim bir suçu hafifletmeye çalışmaktadır.

Allah esirgesin, birileri TBMM Başkanının ailesine saldırsa, kötülük etse, bu muhayyel iğrenç saldırı karşısında Mustafa Şentop "tasvib etmiyorum" diyebilir mi?

Ya da birileri bu iğrenç saldırı karşısında "tasvip edilemez" derse ne düşünür?

Kınama da çok yanlış bir ifadedir, kınama meşru yanlışlar için kullanılması gereken bir kelimedir.

Okullarda öğrencilere verilen en hafif disiplin cezasının adıdır "kınama cezası" çünkü o öğrenci senin öğrencindir ve meşrudur.

Bir fiziki saldırıyı "kınıyorum" demek de o saldırıyı 15 yaşında bir öğrencinin mesela okul tuvaletinde sigara içmesi ölçeğine indirgemek demektir.

Fiziki saldırılar, terör eylemleri kınanmaz, olsa olsa lanetlenir.

Tersi söylenemeyecek ya da tersi söylendiğinde kulağa "dangalakça" gelecek  lafları etmek de TBMM Başkanı bir hukuk profesörünün işi olmamalıdır.

Ne diyor hukuk profesörü Mustafa Şentop? 

"Olayın bütün boyutlarıyla araştırılması, faillerin tespiti ve soruşturulması için gerekenler yapılmaktadır".

Bir hukuk devletinde (?) bu lafın tersi yani soruşturulmaması mümkün olabilir mi?

Mustafa Şentop bu ifadeyi kullanırken demek ki bilinç altında bu ifadesinin tersinin düşünülebileceği yatıyor.

Çok ama gerçekten çok yazık.

Gelelim ikincisine, 1 Eylül tarihli Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan’ın makalesine.

Aşağıda "kes-kopyala" yöntemiyle aktardım, Ahmet Hakan da bu "kınama" ifadesi yanlışını tekrarlıyor ama artık bu "kınama" yanlışı bir galat-ı meşhur olduğu için üzerinde durmayacağım.

Ancak, Ahmet Hakan’ın yaptığı esas büyük yanlış ya bir mantık yanlışı, ya cehalet ya da büyük bir yandaşlık örneği.

Ahmet Hakan: "Kendisine "tecavüzcü koruyucusu" diyen bir milletvekiline cevap vermek İçişleri Bakanı’nın hakkıdır. Ama aynı İçişleri Bakanı, o milletvekilinin can güvenliğini sağlamak ve o milletvekiline yönelik saldırının faillerini yakalamakla da görevlidir." Kaba kuvvet, şiddet, darp... Asla yöntem olmaz, olamaz. Barış Atay Mengüllüoğlu’na yönelik saldırıyı kınıyorum."

Bir milletvekili, Barış Atay, İçişleri Bakanı için "tecavüzcü koruyucusu" ifadesini kullanmış, gerçekten hoş bir ifade değil, İçişleri Bakanı milletvekiline yanıt da verebilir ama NEDENSE Ahmet Hakan makalesinde Barış Atay’ın ifadesini aktardığı gibi Bakanın yanıtını aktarmıyor.

ACABA NEDEN?

O aktarmamış, ben aktarayım Soylu’nun cevabını: 

"Benden 'tecavüzcü kollayıcı' olmaz da senden tam tecavüzcü olur... Tuma'nın kollayıcısı... Dikkat yakalanma."

Bakan bir milletvekiline cevap verdiği için tam da burada "seni kınıyorum" ifadesini kullanabilir, bu yanıtı ASLA veremez.

Bir İçişleri Bakanı kimseye böyle bir yanıt veremez çünkü Barış Atay’ın belki bir ruhsatlı silahı vardır ama Süleyman Soylu’nun arkasında muazzam bir Emniyet ve Jandarma Örgütü var, yeni ihdas edilen örgütleri saymıyorum.

Yani ortada "silahların eşitliği" temel hukuk ilkesi mevcut değil, arkasında devlet gücü olan birisi "dikkat yakalanma" diyemez.

Nitekim, bir barbarlar grubu aynen Süleyman Soylu’nun öngördüğü gibi Barış Atay’ı "YAKALADILAR" bir gün sonra.

Türkiye’de, gördüğünüz gibi büyük bir yanlışlıklar komedyası ya da trajedisi oynanıyor.

TBMM Başkanı, İçişleri Bakanı, Hürriyet’in genel yayın yönetmeni.

Daha ne olsun.

Dökülüyoruz.

Başka bir yazıda da "Sözde…", "Vatan haini", "Vatansever" ifadelerine değinmek isterim.

Bu kullanımlar da çok yanlış.

Dün IŞİD’in Süleyman Soylu’nun ifadesiyle "Sözde Türkiye emiri" bir daha, bir daha yakalandı.

Madem "Sözde Türkiye emiri", demek ki Türkiye emiri değil, mahkemede beraat eder Soylu’nun açıklamasına istinaden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi