Büyük kapatılmaya karşı siyaset

Özel bilgi ve donanım gerektiren bazı alanlar dışında AKP’li olmayanların -artık kısmen de MHP’li- dahil olmayacakları bir kamusal alan inşa edilmektedir.

Bugünlerde pek çok kişinin sorduğu ortak soru/lar var.

"Türkiye’de yeni başlayan dönemde bundan sonra ne olacak, neler yaşayacağız?"

Siyasetten sivil topluma, medyadan akademiye ve toplumun tüm alanlarında neler yaşayacağız, nelerle karşılaşacağız?

Yeni başlayan dönemin, hukuki olarak adı ne olursa olsun siyasal olarak "keyfiliğin" yukarıdan aşağıya kurumsallaşması olarak tanımlamak mümkün.

Bu durum, toplumun farklı kesimlerinden belli ölçüde endişe/ler üretiyor.

Bu endişeleri duyanlar, toplumun farklı kesimlerinden değer üreten, ülkenin ekonomisiden sanatına, edebiyatından müziğine, entelektüel hayatına kadar geniş kesimden insanlardır.

Bazıları bu kesimlerin var olan ağırlığını "kültürel hegemonya" olarak tanımlasa da, bu kültürel sınırlı olamayan aynı zamanda ekonomik gücü de olan bir değerdir.

Ve alternatifi üretilmediği sürece de var olmaya devam edecektir.

Eğer siyasi iktidar bu endişe/lere yol açan yönetim zihniyeti, siyaset anlayışı, siyaset yapma tarzı, siyasi üslubu konusunda bir değişime gitmezse, bu kesimlerin endişeleri artarak devam edecektir.

İktidar bu toplumsal kesimleri kazanma konusunda siyasi adım atma yerine zor kullanarak rıza üretmeye çaba harcarsa başarılı olmaz. Bu yöntem iki taraf için de ötekileşme ve yabancılaşmayı daha da derinleşir.

CEVABINI BİLDİĞİMİZ SORULAR

Bu açıdan yukarıdaki soruların cevabını kısmen biliyoruz.

2011 sonrasından bugüne kadar Türkiye’de yaşanan süreç, bu yönetim zihniyeti değişmediği sürece bundan sonrası için yeterince ipucu barındırıyor.

Türkiye, bundan sonra da devlet/AKP eliyle yukardan aşağıya başlatılan toplumsal mühendisliğin nesnesi olmaya devam edecek.

Bu dönüşümün hızı ise iktidarın isteği kadar, iç ve dış dinamiklerin gücüne bağlı olacaktır.

YENİ MAKBUL VATANDAŞ

Bu dönüşümün temel unsuru "makbul vatandaşlığın" yeniden tanımlanmasıdır.

Vatandaşlığın yeniden tanımlanması doğrudan "kamusal alan"ın da yeniden tanımlanması ve sınırının belirlenmesidir. Bu aynı zamanda yeni bir toplumsal hiyerarşi inşasıdır.

Kamusal alana sadece sadece makbul vatandaşların girebilmesi, siyasi iktidarın uhdesine aldığı vatandaşlık tanımı ile olduğu ölçüde "AKP’lilik" bir "üst kimlik" olarak tercih edilmekte ve tüm topluma zor kullanılmadan dayatılmış olmaktadır.

Böylece, özel bilgi ve donanım gerektiren bazı alanlar dışında AKP’li olmayanların -artık kısmen de MHP’li- dahil olmayacakları bir kamusal alan inşa edilmektedir.

Üstelik yeni yönetim sistemi ve yayınlanan ilk kararnamelerle bu mühendislik daha kolay biçimde hayata geçme imkanına sahip olmuştur.

DEVLET GÜCÜ

Siyasi iktidarın bu projede en büyük gücü kuşkusuz devletin sahip olduğu imkan ve güç ve bunu sınırsız kullanma özgürlüğüdür.

İktidarın sınırını çizdiği bu kamusal alana dahil olmayanların öncelikle iktidara eleştirel olanların olması kaçınılmazdır.

Bu kesimler ilk etapta sahip oldukları özel bilgi ve becerileri ile bu kamusal alanda "özerk alanlar"da varlıklarını sürdürmeye devam edeceklerdir.

Bununla birlikte işyerimiz, evimiz gibi "özel alanlar"ımıza sahip çıkmak siyasal öncelik olacaktır.

ÖZEL ALANA SIKIŞACAK HAYATLAR

Elbette iktidar, kamusal alanda eleştirel olanlara ait özel alanların da minimize edilmesi için her türlü devlet aracını kullanacaktır.

Bunun en basit örneği içki fiyatlarının sürekli ve sistematik biçimde artmasıdır.

Bu politikanın görünen hedefi, devlete kaynak yaratmak ise görünmeyen hedefi içki tüketimini azaltmak ve içkili mekanların azalması ve kamusal alanda sınırlı bir mekana hapsedilmesidir.

Sonraki adım ise içki tüketimini özel alana itmektir.

Bu örnekte görüldüğü gibi, siyasi iktidar, toplumsal farklılıkları dönüştüremediği ölçüde özgürlüklerini kamusal alanda değil özel alan ile sınırlama eğilimde olacaktır.

Yani eleştirel olanları, farklı olanları özel alana hapsetmek, kamusal alanda AKP’liler gibi olmasak bile, onların çizdiği sınırda özgür olmak.

BÜYÜK ANLATININ İKTİDARI

Siyasi iktidarın bu projesi, esas olarak kendisine muhalif olanları hedef alsa da en büyük zararı kendi toplumsal tabanına vermektedir.

Onları, kalıcı yoksulluğa, dünyadan izole olmaya ve özgürlük alanlarının sürekli daralmasına mahkum etmektedir.

Elbette, geri bırakılmış toplumlarda siyasi iktidarı sürekli kılan devletin imkanlarının yanında, büyük anlatılar ve kahramanlık hikayeleridir ki, bunları son yıllarca bolca duymaktayız.

YENİ AKTÖRLERLE YENİ SİYASET

Bir "kapatılma hali" olan durumun aşılması yolunda en büyük araç ise yine siyasetin imkan ve araçlarıdır.

Özal alanlardan başlayarak, kamusal alana sıçrayacak yeni siyasallaşmalar başlatmak birincil öncelik olmalıdır.

Bunu var olan sistem içinde, bu sistemi değiştirmek amaçlı yeni siyasi aktörlerle yapmak kaçınılmaz görülmektedir.

Şu çok açık ki, var olan siyasi aktörlerin kendilerini hapsettikleri "salon siyasetinin" sonu gelmiştir.

Salon siyasetinin imkanlarını da kullanan, tabandan yeni aktörlerle başlayan yeni bir siyasallaşma artık kaçınılmazdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi