Eser Karakaş
Çalım atıp geri dönmek
Eser KARAKAŞ / FUTBOL
Futbol ile siyaset arasında beni çok ilgilendiren, düşündüren bağlantılar var ve bu sütunda cumartesi günleri bu konuyu işleme gayreti içindeyim.
Türkiye çapında bir derbi izledik geçenlerde; Fenerbahçe-BJK Lig derbisi, Beşiktaş Fenerbahçe’yi çok kötü yendi, adeta sahadan sildi (3-0).
Bu sonuçlar aslında futbolde normaldir, 5-0’lar, 6-0’lar da hatırlıyorum ama yine de bu manzaranın nedenleri üzerinde düşünmek gerekiyor.
BJK iyi bir takım, ortalama futbolcü düzeyi yüksek ama bir de bu iyi ortalamanın üzerinde, hatta çok üzerinde bir Quaresma faktörü var ve, malum, bu 3-0’lık Lig derbisini Quaresma adeta tek başına yönetti.
Fenerbahçe de kötü bir takım değil ama ortalama futbolcü kalitesi çok parlak değil, Avrupa futbolü ile karşılaştırıldığında da çok kötü diyebiliriz ve en azından bu ortalama kalite sorunu kadar önemli olmak üzere bir tane dahi tek başına maç çevirecek futbolcüsü yok.
Kimse futbolde büyük başarıların sadece yıldız futbolcülerle geldiğini söylemek istediğimi düşünmesin.
Barcelona’nın başarısı asla sadece Messi’den, Real Madrid’in başarısı da yine sadece Ronaldo’dan kaynaklanmıyor ama bu iki süper yıldızı bu takımlardan alsanız da bu iki takımın ortalama futbolcü kalitesi zaten çok yüksek, Messi ve Ronaldo ise bu başarıları, bu düzeyi taçlandırıyorlar.
Fenerbahçe’de ortalama kalite zaten düşük, bir de süper yıldız olmayınca Lig’in bitmesine daha on hafta kala Aykut Kocaman bile havlu atmaktan bahsedebiliyor.
Şunu da unutmayalım, Türkiye Süper Lig’inde Fenerbahçe gibi bir büyük takım karşısında maçı iyi bir futbolcü ortalamasının desteği ile tek başına alabilen Quaresma (Beşiktaş) Avrupa’da, kendi ülkesi Portekiz’de iyi ama sıradan bir iyi futbolcü, Portekiz milli takımının ilk on birinde olmayabiliyor, Barcelona, Real Madrid, Bayern Munich, M. United gibi takımlardan da ısrarlı transfer teklifi almıyor.
Bizim siyaset düzeyi de böyle; siyasette muhtemelen Quaresma örneğinde olduğu gibi doğal yetenek pek gerekmeyebilir ama mutlaka çok iyi bir formasyon, düzey gerekiyor.
Türkiye siyasetinin son senelerinin tartışmasız yıldızı Erdoğan, 2002’den beri seçim kaybetmiyor, siyasetçi düzeyi acaba nasıl, düzeyi yüksek bir toplantıda Türkiye ve dünya meseleleri ile ilgili, ajitasyon yapmadan, dünya entelektüellerinin dikkatini çekebilecek kaç konuyu masaya getirebilecek?
Siyasette başarı başka şey, ülkeyi kalıcı ve olumlu anlamda değiştirmek bambaşka şey maalesef.
Bugün kimse Erdoğan’ın siyasi başarılarına laf söyleyemez ama bu ülkenin en azı yarısı çok ama çok büyük bir sıkıntı içinde, bugününden, geleceğinden çok endişeli.
Böyle bir ülkede siyasi başarıdan ne kadar söz edilebilir?
Bir adım daha gidelim, insanların önemli bir bölümünün mutsuz olduğu bir ülkede, yazarların, gazetecilerin, üniversite hocalarının hapis yattığı bir yerde Erdoğan’a başarılı denebilir mi?
Erdoğan’ın seçim başarıları ülkeyi çok net bir biçimde kutuplaştırmasına ve kendi cenahını da bu kutuplaştırma ekseninde konsolide edebilmesine endeksli.
Bu konsolidasyonu bozabilecek bir muhalif hareket Türkiye siyasetini yeniden şekillendirir ama muhalefet unsurlarının da ortalama kalite düzeyi, hadi felaket demeyelim ama hiç parlak değil.
Konumuz futbol ya, size eski bir hafıza kırıntısını aktarayım; 1970’lerin başı, Türkiye Almanya ile oynuyor, almanların ünlü defans oyuncusu Berti Vogts’un karşısında da Eskişehir’in efsanesi Ender Konca var, hani şu "Fethi-Nihat Ender, filelere gönder" günleri, Ender de baş döndürücü çalımları ile biliniyor, Türkiye de Ender’in Vogts’un başını döndürmesini bekliyor.
Bu maçı kazanamadık ama Ender kendi üslubuyla Vogts’a çok çalım attı; gazeteciler, türk ve alman, maç sonrası Vogts’a Ender’i sordular.
Vogts’un yanıtını, aradan yaklaşık elli sene geçti, hala hatırlıyorum.
Şöyle dedi Vogts: "Ender çok iyi bir topçu, çok iyi çalım atıyor ama anlamadığım mesele beni her çalımladığında neden ileri gitmeyip tekrar arkaya, benim gerime dönmesi oldu".
Vogts’un bu değerlendirmesi kanımca hala Türkiye futbolünün ve hatta siyasetinin özetidir.