Çalışanlar rejiminde yeni dalga: Devlete sadakat!

O zaman bunun adı Anayasal rejim olmaz, Parti devlet/kişi devlet rejimi olur.

Anayasa Mahkemesi’nin, 26 Temmuz 2019’da Barış İçin Akademisyenler ile ilgili verdiği ihlal kararının satır araları, bugün AKP iktidarının çalışanlar rejimine ilişkin başlattığı yeni modelin en önemli habercisiydi.

Yüksek Mahkeme’nin, ihlal kararına karşı oy kullanan 8 üyesinden 4’ü tarafından kaleme alınan karşı oy gerekçesinde yer alan "devlete sadakat" ifadesi, dikkatli gözler için bir anda mahkemenin ihlal kararının önüne geçmişti. O üyeler, akademisyenlerin ihraç edilmelerini "devlete sadakat yükümlülüğünü yerine getirmedikleri" gerekçesiyle onaylıyorlardı.

Karşı oy gerekçesini okuduğumuzda gözlerimiz fal taşı gibi açılmış, "devlete sadakat de ne demek" diye düşünmüştük. 15 Temmuz 2016’dan sonra kamu çalışanları rejimine ilişkin üretilen bu yeni literatürün Yüksek Mahkeme kararlarına da girmesi bugün AKP iktidarının çalışanlar rejimini değiştirmeye yönelik çabalarının en büyük habercisiydi.

Buradan yola çıkarak, 2 Ağustos 2019’da Artı Gerçek’teki yazımda da "Önümüzdeki dönemin çalışanlar rejimi açısından devlete sadakat/iktidara sadakat üzerinden şekillenebileceği yorumunu yapmak hiç de zor değil" diye yazmıştım.

O satırları kaleme almamızın üzerinden daha 4 ay geçti; AKP milletvekilleri TBMM’ye bir kanun teklifi vererek, kamu çalışanlarına "devlete sadakat" yükümlülüğü getirmenin ilk adımını attı. Teklif, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi.

Nereden çıktı bu devlete sadakat hikâyesi?

Biraz geriye dönelim,

15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle yüzbinlerce kamu çalışanı işlerinden ihraç edildiler. İhraçlar sürerken, dönemin Çalışma Bakanı Julide Sarıeroğlu, 5 Ekim 2017’de kamudan ihraçlara ilişkin yaptığı bir konuşmada, "Hiçbir devlet kendisine sadakatle tabi olmayan memurlarla, kamu görevleriyle yoluna devam etmedi, edemez" dedi.

Bu söylemi birden bire idare mahkemelerinden gelen kararlar izledi.

Hem 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu hem de Anayasa’da açık açık kamu çalışanları "Anayasa’ya sadakat" yükümlülüğü ile sınırlandırılırken; idare mahkemelerinin kararlarında özellikle ihraç edilen kamu çalışanlarına yönelik "Devlete sadakat" ifadeleri yer almaya başladı.

İdare Mahkemelerinin ardından, Danıştay’da da benzer bir çalışmanın yer aldığını öğrendik ki; çok geçmeden CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Danıştay Başkanlığınca "Kamu görevlilerinin sadakat yükümlülüğüne ilişkin" çalışmaları açıkladı. Danıştay da bunu yalanlamadı.

Tüm bunlarla eş zamanlı olarak, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin yıl dönümlerinde kamu çalışanları sendikaları ve konfederasyonları, birbirleriyle yarışırcasına "Devlete sadakat" yemini etmeye başladılar.

Anayasa’da ve Devlet Memurları Kanununda açık açık yer alan "Anayasa’ya sadakat" yükümlülüğünün "Devlete sadakat" yükümlülüğüne dönüşme hikâyesinin 15 Temmuz 2016’da başlayan yolculuğunun geldiği son aşama ise bugün TBMM’ye sunulan bir kanun teklifi oldu.

Teklifle, kamu çalışanları için "devlete sadakat" yükümlülüğü yasalaşma yolunda ilk adımını attı.

AKP iktidarı bu teklifle açık açık diyor ki; kamu çalışanlarında "Devlete sadakat yükümlülüğü" arıyorum.

Peki nedir devlete sadakat?

Anayasa’ya sadakat ilkesi kamu çalışanları açısından önemli bir ilkedir. Devlet memurlarına devlete Anayasa’ya uygun davranmaya çağırma görevini de yükler.

Devlete sadakat nasıl bir görev yüklüyor?

Devletleşen iktidara sadakat görevini mi?

Devletleşen iktidara sadakat yükümlülüğünü yerine getiremeyenler, iktidara sadakatle bağlı olmayanlar kamu çalışanı olamayacak mı? "Devlete sadakatin koşulları" nelerdir? Nerede başlar, nerede biter? Kim devlete nasıl sadakatle bağlı olur, nasıl olmaz? Devlete sadakat, devlete/hükümete/iktidara sadakat olarak algılanırsa, ne olur?

Son sorudan başlayalım:

O zaman bunun adı Anayasal rejim olmaz, Parti devleti/kişi devleti rejimi olur.

***

AKP’lilerin teklifi 18 Aralık 2019 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü.

Komisyon görüşmelerinde AKP milletvekilleri devlete sadakat yükümlülüğünün içini dolduramadı. Bu konuda tek sözü olan AKP Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’e göre aslında devlete sadakat, millete sadakat gibi bir şeydi!

Aydemir, "Güvenlik soruşturması ‘devlete sadakat’ kavramıyla, millet duygusuna mensubiyetle eş değerdir, bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum" dedi.

Pekala teklif "millete sadakat" de olabilirmiş…

Hatta "Anayasa’ya sadakat" ifadesi olduğu gibi de korunabilirmiş.

Burada getirilen "Devlete sadakat" ifadesinin böyle basit bir karşılığının olmadığını herkes biliyor. O gün Komisyonda yer alan KESK sözcüleri, bu ifade ile iktidara bağlı olmayanların memur olamayacağını, vatandaşların çalışma haklarının ellerinden alındıklarını söylediler. TTB ve TMMOB da o görüşmede yer aldı. TMMOB temsilcilerinin konuşmaları, AKP’lilerin sataşmaları ve ellerini masaya vurarak çıkardıkları gürültülerle kesildi. Kamu çalışanlarını birebir ilgilendiren o madde, bu saldırılar sonucu KESK, TTB ve TMMOB’un komisyonu terk etmesinin ardından kabul edildi.

***

AKP’nin, iktidara geldiğinden bu yana "yan gelip yatıyorlar", "3 ay tatil yapıyorlar" ve benzeri ifadelerle sürekli saldırdığı kamu çalışanları, onlarca kez yaptığı değişikliklerle delik deşik ettiği 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 15 Temmuz 2016’dan bu yana çıkardığı KHK’larla binlerce kamu çalışanını ihraç etmesi, kamuya alımlarda getirdiği mülakatların hizmet ettiği tek şey var:

O da kamuda hizmet verme imkânlarının belli bir kesime sunulması.

"Devlete sadakat" ilkesi bu kesimin daha da daralacağının göstergesi…

Bu daralmanın sadece seküler kesime yönelik bir ayrımcılık olduğunu düşünmek de yanıltıcı olabilir.

O çember git gide daralıyor…

Bugünlerde muhafazakâr kesimin toplantılarında neredeyse ana gündem tam olarak bu.

Düne kadar CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dilinden düşürmediği "liyakat" ifadesi bugün muhafazakâr partilerin toplantılarına da damgasını vuruyor. Geçen aylarda Saadet Partisi’nin 7. Kongresini gerçekleştirdiği Ankara Arena Salonundaki binlerce insan, Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun devlete alımlarda liyakat ilkesini vurgulamasını dakikalarca ayakta alkışladı.

Geçen hafta Gelecek Partisi’ni kuran eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Partisi’nin ilkelerinden biri olarak "Devlette seküler ya da dini bir grubun ayrıcalığı olmayacaktır" ifadesini kullanması dikkat çekiciydi ve salonda en büyük alkışı bu vaat almıştı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşmeleri bugün tamamlanacak olan 2020 Merkezi bütçesine yönelik en büyük eleştiri, milyonlarca vatandaştan vergi olarak toplanan kamu kaynaklarının Saray’ın etrafında toplaşan 3-5 müteahhide nasıl sunulduğunu gözler önüne seriyordu.

Yarın aynı Genel Kurul’da görüşülmesi beklenen "Devlete sadakat" yükümlülüğünün yer aldığı torba kanun da herkesin yararlanması gereken kamu hizmetlerine girme hakkının sadece bir kesime verildiğini ortaya koyacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sibel Hürtaş Arşivi