Eser Karakaş
Can Atalay kararı: Hukuk siyasi fayda-maliyet analizi kaldırır mı?
Bu yazıyı Çarşamba günü (27 Aralık 2023) Türkiye saati ile 14.30 dolayında yazıyorum, dün (Salı) geç saatlerde Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) gerekçeli kararı yayınlanmış ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaştırılmış.
Gazeteciler Çağlayan’da mahkemenin kararını bekliyorlar, Can Atalay için tahliye kararı alıp, zaten Anayasaya (153, 158) göre kesinlikle böyle gerekiyor, Silivri’ye karar gönderilecek mi yoksa bir önceki hukuk skandalında olduğu gibi dosya tekrar Yargıtay’a mı gönderilecek?
Yukarıda yazıya TSİ 14.30’da başladığımı yazmıştım, daha henüz Çağlayan Adliyesi’nden bir karar gelmemiş, yazıyı Artı Gerçek’e göndermem için daha çok vakit var ama ben yazıyı bitirdiğimde gazeteye göndereceğim çünkü kararın şu ya da bu yönde çıkmasının gündemde olan hukuk skandalının özüyle hiçbir ilişkisi olmayacak, konuyu hemen aşağıda açacağım.
Temennim 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararı vermesi ve Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşması ama bu sonucun olumlu yanı sadece Can Atalay’ın kendisi ile ilgili, Türkiye’deki hukuk ortamı faciası ile hiçbir ilişkisi olmayacak, bu nedenden de yazıyı göndermek için kararı beklemeyeceğim çünkü hukuk skandalının niteliği konusunda hiç bir önemi yok.
Şayet 13. Ağır Ceza dosyayı geçen ay yaptığı gibi Yargıtay’a havale ederse bu durum Türkiye’nin artık hiç tartışmasız anayasasız bir devlet olduğu gerçeğinin konsolidasyonu, sağlaması olacak, bu durum zaten para piyasaları tabiriyle önceden siyasi piyasalar tarafından satın alınmış olan bir ihtimal.
Daha önemlisi, beni bugün bu yazıyı yazmama yönlendiren mesele 13. Ağır Cezanın tahliye kararı alıp, bu kararı Silivri’ye gönderme ihtimali ve arkasından da Can Atalay’ın şimdilik özgürlüğüne kavuşması.
Biraz yukarıda bu kararın tek sevindirici yanı bir genç avukatın, bir Hatay milletvekilinin serbest kalmış olması, Parlamentoya dönebilmesi, ailesine kavuşması, bunlar hikâyenin yegane çok olumlu yanı olacak, bu kararın bir hukuk zaferi olmayacağını hatta konunun hukuk skandalı boyutunu arttıracağını düşünüyorum.
13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir ay önceki berbat tutumunu değiştirmesi neticede hukukun zaferi olmayacak, ne olacağını anlatacağım şimdi.
Karar tahliye yönünde çıkarsa bu kararın hukukta asla yeri olmaması gereken bir fayda-maliyet analizi yapılmış olmasından kaynaklanacak, bu kesin.
AYM’nin ikinci kez ihlal kararı vermesi sonucu muhtemelen Emily Bronte’nin “Uğultulu Tepeler”inde bir yerde alınacak kararın fayda-maliyet analizinin yapıldığını, tahliye kararının siyasal faydası siyasal maliyetinin üzerinde olursa kararın tahliye yönünde oluşacağını, tahliye kararının siyasal maliyetinin siyasal faydasının üzerine çıkacağı değerlendirilirse de tahliyenin gerçekleşmeyeceği kanısındayım.
Dikkat ederseniz yukarıdaki analizde hukuka hiç yer yok, zaten hukuk kararlarında fayda maliyet analizine yer olmaz, olmamalı.
Dolayısıyla bugünkü (27 Aralık) karar hangi istikamette tecelli ederse etsin hukuken muazzam bir skandalla karşı karşıyayız.
Daha bir ay önce Anayasanın çok açık hükümlerine rağmen tahliye kararı alamayan 13. Ağır Ceza’nın bugün bu tahliye kararını almasının arkasında yukarıda belirttiğim siyasal bir fayda-maliyet hesabının yattığını görmemek mümkün müdür, bir tahliye kararının Türkiye’ye değil sadece haksız yere hapiste yatan Can Atalay’a yararı olacaktır, bu da çok iyi bir şeydir, bunu çok net görmek lazım.
FAYDA-MALİYET ANALİZİNE ÖRNEK: UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE
Yazıyı başka bir alandan, hukuk dışı bir alandan ama kararların aynı pis bir fayda-maliyet analizi çerçevesinde alındığını gösteren bir örnekle bitireceğim.
Uyuşturucu dünyanın en iğrenç alanlarından biridir, tavizsiz, çok etkin bir mücadele yürütülmelidir ve bu mücadelenin tek hedefi uyuşturucu pisliği olmalıdır.
Necip ülkemiz Türkiye çok maalesef geçtiğimiz son on senedir bir uyuşturucu hem coğrafyası hem kapısı, hem köprüsü olmuştur ama aynı Cumhurbaşkanının atadığı iki içişleri bakanı konuya ilişkin farklı yöntemler (!) benimsemişlerdir.
Bugün Bakan Yerlikaya döneminde uyuşturucu tacirlerine yönelik etkin bir mücadele veriliyor izlenimi vardır ama benim gibi uyuşturucu belasına senelerdir kafayı takmış biri bu mücadelenin neden son on senedir verilmediğine dikkat çekmek, anlamak ister.
Bugün maalesef konuşulan konu uyuşturucuya yönelik mücadelenin bir uyuşturucu belası mücadelesi değil de seneye FATF’nin gri listesinden çıkabilme mücadelesi olduğudur.
Amaç çok vahim bir kamusal kötülük olan uyuşturucu ile mücadele değil de seneye sermaye girişlerini rahatlatmak için gri listeden çıkmak ise, böyle bir dedikodu vardır, bu dedikodu kısmen inandırıcıdır da çünkü aynı Erdoğan rejiminde neden uygulama Yerlikaya ile değişti sorusu ortadadır.
Hukuk devleti, uyuşturucu ile mücadele fayda-maliyet analizleri kaldırmayacak konulardır ama bizde durum sanki tam da öyle durmuyor. Hukuk devleti mücadelesi, uyuşturucu belası ile mücadele siyasi fayda-maliyet analizlerine kurban edilmektedir, çok üzücüdür.
Şu an itibariyle ilgili mahkeme dosyayı beş saattir görüşüyor oysa hukuk kararı beş dakika gerektiriyor ama hukuk kararı yerine siyasi fayda maliyet analizi yapılıyor ve sonuçları bekleniyorsa daha günlerce de sürebilir zira hukuk alanında fayda-maliyet analizi zor uğraştır.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.