Ragıp Duran
Celalettin Can ve 78'liler
Celalettin’i, Tükenmez dergisi vasıtasıyla tanıdım. Derginin yöneticisi olarak her sayı medya konusunda, en az 15 gün önce arar, derginin genel içeriği konusunda beni bilgilendirir sonra medya yazısı hakkında ayrıntılı önerilerde bulunur. Yazının perspektifini de tartışırız. Son derece ciddi, ağırbaşlı, çalışkan ve fedakar bir arkadaş.
Tükenmez dergisi, Celal Başlangıç’ın da katkısıyla zengin içeriğiyle, sol kamuoyunda önemli bir bilgi ve tahlil kaynağı. Tükenmez’in bir başka özelliği de, teori ile pratiği başarılı bir şekilde birleştirmesi. Her sayı, aktüalitenin öne çıkan konusunu, uzmanlarla bir yuvarlık masa toplantısında ele alıyor, sonra da bu tartışmayı dergide yayınlıyor. Celalettin Can, Nimet Tanrıkulu ve Celal Başlangıç’ın Irak ve Suriye’de gerçekleştirdikleri uzun inceleme gezilerinden çıkardıkları özel sayılar, Kürdistan konusunda söyleşiler, röportajlar, arka plan hatırlatmalarıyla bir dergiden çok kitap niteliğinde.
Tükenmez, ilginçtir, neredeyse bütün Türkiye’de temsilcisi/muhabiri olan bir dergi. Çünkü derginin arkasında 78’liler Girişimi var. Onlar hem kendi geçmişlerini unutmuyor hem de gelecekte, çocukları ve torunları için doğru dürüst bir memleket yaratmaya çalışıyor.
78’liler, aslında Türkiye’ye has bir kuşak. Başka bir ülkede namevcut. Başta Fransa olmak üzere bütün dünyada evet bir 68’liler kuşağı var. 1968’de lise ya da üniversite öğrencisi yaşında olanların, bütün dünyada klasik sömürgeciliğe karşı mücadelenin sona erip, başta Vietnam olmak üzere anti-emperyalist mücadelelerle dayanışmaya giriştiği yıllar. Sosyalist blok ile Kapitalist blokun kapıştığı Soğuk Savaş dönemi. Bir yandan da Üçüncü Dünya’da Bloksuzlar Hareketinin güçlendiği bir dönem. Afrika’da yükselen Ulusal Kurtuluş Hareketleri, Küba, Çin’de Büyük Proleter Kültür İhtilaline doğru… 68lilerin kökeninde aslında sona eren İkinci Dünya Savaşından sonra, ailelerin daha rahat, daha huzurlu bir ortamda dünyaya getirdiği çocuklar var. Bu nedenle 1946-64 arasında doğanlara, "Baby Boom"’ kuşağı da deniliyor.
78’liler ise bir sonraki kuşak. Yani Mahir-Hüseyin-Ulaş, Kaypakkaya ya da Deniz Gezmişler 68 kuşağı ise, 12 Eylül 1980 darbesinin mağdurları da 78’liler kuşağı oluyor. 1975-80 döneminde "Anarşi Dönemi" dediğimiz, günde sağdan ve soldan ortalama 20 kişinin öldürüldüğü kanlı günler. Büyük cefa çekmiş, darbe öncesinde, sol hareket içindeki parçalanmalar hatta çatışmalar nedeniyle çok kan kaybetmiş, hem devletin hem ülkücü silahlı militanların saldırısına uğramış gençler 78liler. Uzun yıllar hapislerde direnmiş bu arkadaşlar. Tıpkı sözcüleri Celalettin gibi.
Hapisten çıkınca da devlet onları neredeyse yurttaştan saymadığı için gasp edilmiş temel haklarını alabilmek için devlet katında başarılı girişimler gerçekleştirip haklarını zar zor alabilmiş insanlar.
Celalettin ile bundan birkaç sene evvel Kürecik Festivali'ne gitmiştik. CHP ile HDP’nin güçlü olduğu Alevi köylerini gezdik. Sonra da hep birlikte bir seminerde konuşmalar yapmıştık. Köylüler Celalettin’i eskiden beri tanıyordu, ona büyük saygıları, sevgileri vardı. Celalettin sayesinde biz de neredeyse onur konuğu gibi ağırlanmıştık. İnsan kendini, solcular arasında mutlu ve umutlu hissediyor. Hesapsız kitapsız insanlar, gizlisi saklısı yok, "Hep birlikte nasıl daha iyi muhalefet yaparız’’ derdindeler. Olağanüstü misafirperverler. Kadınlar, her zaman her yerde olduğu gibi, daha militan, daha sağlam…
Celalettin’in 78’lileri bir kuşak olarak örgütlemesi şu bakımdan çok önemli: Uzun süre mağdur ve tek başına kalmış, işkencelerden geçmiş insanlar, kurumsal bir yapı içinde kendilerine geliyor, kendilerine güvenmeye başlıyor. Yardımlaşma, dayanışma tayin edici. Üstelik, önemli bir kesimi Türk kökenli olan bu devrimciler, Kürt meselesinde Kemalizmin ve resmiyetin etkisinden henüz tamamen kurtulamamış o eski "sol" zihniyetten sıyrılmasını bilmiş.
Celalettin, Kürt meselesinde olsun, HDP’de yöneticilik ya da milletvekilliği adaylığı olsun, hatta "Akil Adamlar" projesine dahil olma konusunda hep tabanına, kitlesine danıştı. Demokratik davrandı. Özgür tartışmayı teşvik etti. Çünkü kendisi bağımsız bir birey olmasına rağmen, temsil ettiği arkadaşlarının hilafına bir şey yapmak istemedi.
Ya İstanbul’daki bir toplantıda belki de o Kürecik gezimizde, belleğime takılan bir sahne var: Celalettin kiminle nasıl konuşması gerektiğini iyi bilen bir insan. Çünkü yine Kürt meselesiyle ilgili bir tartışmada, soldan gelen bir arkadaşın itirazlarına cevap verirken, Lenin’den bir alıntıyı araya sıkıştırıvermişti hemen. Sol kökenli olmadığı belli olan bir başka gençle konuşurken ise köylü jargonundan örneklerle anlatmıştı olayı. Etkilenmiştim.
Şimdi bu arkadaşımız gözaltında. HDP’nin 3. "olağan" Kongresinden önce onlarca HDP'li gibi Celalettin’i de aldılar. Amaç HDP’ye doğru dürüst kongre yaptırmamaktı. Az kişinin katılabildiği, coşkusuz, sönük bir HDP Kongresi gerekiyordu devlete. Bunu da Saray bültenlerinde çarşaf çarşaf yayınlayacaklardı. Olmadı. Hatta galiba bu gözaltı kampanyası, ters tepti ki, HDP yönetiminin bile beklemediği derecede kalabalık ve coşkulu geçti kongre.
15 Temmuz başarısız (?) darbe girişiminden bu yana binlerce, yüzlerce insan gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, yargılanıp mahkum ediliyor. Belli ki, bu kampanya iktidar tarafından korkutma, susturma kampanyası olarak tasarlanmış. Demek ki iktidarlarını sürdürmek için savaş, saldırı ve korku salmaları lazım. Demek ki bu iktidar nereye yaklaştığının farkında. İnkıtalar çok uzun sürer mi?
Celalettin’i aldınız da ne oldu? HDP Kongresi sekteye mi uğradı? O çok sevdiğiniz mili birlik ve beraberlik mi güçlendi? Türkiye’nin uluslararası alanda itibarı mı arttı? Yoksa TL, dolar karşısında değer mi kazandı. Tabi ki hiç biri…
Mümkünse birileri bunlara söylesin: Celalettin gibi insanlar, öyle hapishaneyle falan korkup geri adım atacak insan değildir. O hep yasal ve meşru zeminde kalır ve demokratik mücadelesini nerede olsa sürdürür.