Eser Karakaş
Çeltiksuyu’nda sarı öküzü vermek (İzmir’e nasıl geldik?)
Deprem meselesi bir kolektif cinayettir, sorumluları da bellidir aslında, mesela 19 kez imar affı çıkaranlardır.
Ancak, büyük resmi görmek için aslında küçük (!!!) bir örnekten kalkıp genele yaklaşmak çok daha verimli olabilir.
1 Mayıs 2003 günü Bingöl’de geri kalmış ülkeler için büyük denecek (Japonya’da bu şiddette depremler iş hayatını bile etkilemiyor) bir deprem yaşanıyor, çok sayıda can kaybı var.
Ancak, Bingöl Çeltiksuyu’nda bir yatılı bölge okulu çöküyor, seksen dört (84) çocuk ve bir öğretmen yaşamlarını yitiriyorlar enkaz altında.
Çok korkunç bir olay.
Türkiye için utanç verici bir durum.
Üstelik de bir ders niteliğinde.
1 Mayıs 2003’de AKP iktidarda, Erdoğan yaklaşık bir buçuk aydır Başbakan.
Ama, okul AKP öncesi yapılmış bir okul.
Sayın okurlar, bu okulun inşa süreci hakkında yorum yapmak için inşaat mühendisi, jeoloji mühendisi falan olmaya gerek yok, okulun inşa edildiği yerin adı "Çeltiksuyu" yani pirinç tarlası, yani yarı batak bir yer.
Bu süreçte kim işe yaramaz, üzerinde muhtemelen artık pirinç bile yetişmeyen arazisini Milli Eğitim Bakanlığına kakalamış, bilemiyorum, çok tiksindirici bir süreç.
Hangi Milli Eğitim Bakanı, hangi Bingöl Milli Eğitim Müdürü zamanında buraya bir okul yapılması kararı alınmış, üstelik yatılı bölge okulu?
Neresinden tutsanız pis bir süreç.
Bu okulun burada inşa edilmesinin sorumlusu AKP değil ama deprem sonrası yaşananlardan çok önemli ölçüde sorumlu.
Bu Çeltiksuyu faciası ile o zamandan beri ilgileniyorum (kamu ihaleleri) çünkü Türkiye’nin bir yüzünün, maalesef çirkin bir yüzünün fotoğrafı.
Her zaman olduğu gibi bu olayda soruşturulan, ceza alan hiçbir devlet görevlisi yok.
Sanki böyle bir yere okul yapılması normalmiş gibi, hadi yapıldı, atılan temellerin, çakılacak kazıkların mühendisliğe uygun olup olmadığı araştırılmış gibi.
AKP öncesi, AKP dönemi tam bir devlet(!) sürekliliği.
84 çocuk ve bir öğretmenin ölümünden sorumlu olarak sadece iki kişi ceza alıyorlar, birincisi okulun müteahhidi (Ş.B.) ve kontrol mühendisi (İ.E.); ilki üç buçuk sene, ikincisi iki buçuk sene, eski TCK hükümleri uygulandı (çok daha hafif) ve bir süre sonra serbest kaldılar, müteahhit ve kontrol mühendisi muhtemelen mesleğe devam etmişlerdir.
17 Ağustos 1999 depremi davalarında da sonuç hep aynı oldu, sembolik bir nitelik kazanan Veli Göçer dışında kimse ciddi bir ceza almadı, davalar düştü, Yalova’da çöken sitenin sahiplerine dokunulamadı bile, Veli Göçer de bir süre sonra çıktı.
Peki, AKP’nin burada suçu ne?
AKP 18 senelik iktidarı döneminde tam yedi kez imar affı kanunu çıkardı, ihale yasasını da kevgire çevirdi.
Bu tablodan çıkacak sonuç da bir jeolojik olay olan depremin facialara dönüşmesidir.
1948’den günümüze de tam 19 kere imar affı kanunu çıktığını da geçerken hatırlatalım.
Türkiye için Çeltiksuyu yatılı bölge okulunun çökmesi ve devletin bu korkunç olayın peşine düşememesi sarı öküzü rant kollayıcılarına teslim etmek demektir.
Keşke Çeltiksuyu’nda sarı öküzü vermese idik.
Verdik ve İzmir depremine geldik.
Allah beterlerinden korusun.
Sarı öküz meselesine itirazı olan varsa adı Çeltiksuyu (pirinç tarlası) olan bir yere hangi kamu otoritesinin okul inşaatı izni verdiğini açıklaması gerekebilir.