Cepheler netleşiyor da işi zor olanlar var!

“Kürtler nefes almasın, Esad gitsin İhvan’ım gelsin” diye bunca takla atan Türkiye, gidip gelip herkesten tokatı yiyen tek bölge ülkesi konumuna da gelebilir.

AKP, ABD’nin İran’ı vesile edip ona yönelirken Türkiye’yi –siz bunu AKP’yi de anlayın– vuracağını da düşünüyor. Bu düşünceyi, AKP’nin kalemşörlerinden anlamak mümkün. Kanımca AKP’nin korkusu da bu...

AKP’nin ‘Katar-İran-Suriye’ denkleminde kendini giderek başını İran’ın çektiği-çekeceği açık olan cepheye yanaşık hale getirmesi de boşuna değil. Bundandır. Bir diğer anlatımla, korkusunun dışa vurumudur, bu cephede yer alma girişimi...

Burada Türkiye’nin yeni bir yanlışa yönelirken yakın hesaplarını bozacak gücün Katar olabileceğini unutmamak gerek. Yani bir diğer anlatımla Türkiye, İran’ın bölgesel denkleminde yancı bir aktör olmakla kalmayıp açık hedef haline getirdiği, yıkılması için her türlü komploya yöneldiği Suriye rejimiyle bile yan yana gelmeyi göze alırken Katar’ı da gazlıyor, kendi cephelerinde kalmasını istiyor. Oysa Katar, iş son raddeye gelince hiç de istedikleri gibi davranmayabilir. Katar her an Batı’nın uslu çocuğuna dönüşebilir. Az biraz Suudi Arabistan’a, çok daha fazla ABD’ye döner yüzünü, ‘yol arkadaşlarını’ da anında satar. Bundan çekinmez. Bu davranış, Katar’ın doğasına da uygun...

Ancak...

İran ve Suriye öyle değil. Onları yan yana getiren denklem yalnız bölgede yaşanan gelişmeler değil; sadece para-pul-ticaret de değil; İran açısından önemli bir etken olan Azeriler, Beluciler, Kürtler ama özellikle de Beluciler ve Kürtler de hesaba katılmalı. Elbet İran ve Türkiye’nin bölgesel hükümranlık hedefleri, bölge ticaretini, petrol geçiş güzergâhlarını kontrol altında tutma hedefleri var, yadsınamaz. Ancak Türkiye’yi de denkleme katarsak bu ikili açısından bir o kadar önemli ortak dert olan Kürtler de var.

Kürtlerin söz konusu bu ülkeler açısından bir önemi de giderek hem bu devletlerin bölgesel hükümranlıklarını engelleyebilecek, hem de bu devletlerin çok sevdikleri petrol geçiş güzergâhlarını kontrol edebilecek olanaklar elde etmeleridir.

Kabul etmek gerekir. Irak, artık hadımdır. Bölge politikalarının belirlenmesinde treni kaçıran ülkedir. Merkezi Irak yönetimi İran, Suriye ve Türkiye’nin yanında yer alsa bile –ki alır– nihayetinde Irak’ta IŞİD sonrasının Sünnileri ile Kürtlerin alacağı –büyük olasılıkla ortak– tutum Irak’ı başından boşa çıkarır, etkisiz eleman haline getirir. Yani Irak’ın belirleyici gücü yok, Suriye ve İran’ın sığıntısıdır. Türkiye ve İran ise ancak birbirleriyle hükümranlık, Batı’yla da olası dizaynını önleme planlarında oyun bozucu olma ve kendilerini ikame ettirme hesabını güdebilirler.

Ama şu açık, işleri çok zor...

Bu ülkelerin hesaplarını istedikleri gibi yürütebilmelerinin tek etkeni var: Rusya’nın kendilerine büyük ağabeylik yapması, kol-kanat gerip başlarını okşaması...

Rusya bunu yapar mı? Yapar! Niye yapmasın?

Rusya’nın derdi Doğu Akdeniz. Bu bölgeyi de büyük oranda güvene aldı. Hala pürüzleri var, onları da giderdiğinde değmeyin Rusya’nın keyfine. Ancak ABD şimdiye kadar öne çıktığı gibi bir ortaklık yerine Rusya’nın çıkarlarını da tehlikeye atacak adımlara yönelirse, daha açık demek gerekirse Suriye rejiminin kontrolünü Rusya’dan almaya, yanı başındaki İran’ı Rusya’ya düşman edecek yeni bir egemenlik alanı oluşturmaya oynarsa, hesap değişebilir.

Biliyoruz. Rusya’nın derdi Türkiye değil. Hatta Türkiye, Rusya’nın umurunda da değil. Başından beri Rusya’ya karşı NATO ve ABD’nin ileri karakolu olan Türkiye, bundan sonra da aynı rolü üstlenirse ne olur? Ancak İran ve Suriye, Rusya için çok daha önemli. Bu önemin Rusya açısından stratejik nedenleri de var ve bu nedenler Türkiye ile benzeşmiyor.

Laf buraya gelmişken yine hatırlatalım. Nasıl Katar özellikle Türkiye’yi satmaya amade olabilecekse, pekala, Rusya’da bölgesel aktörlere "Al Türkiye’ni, ver Suriye ve İran’ı mı" diyebilir.

Bir daha bakalım; hal böyleyken Rusya büyük ağabeylik yapar mı? Yapar! Niye yapmasın! Ama bunu Türkiye’ye değil, öncelikle İran ve Suriye’ye yapar. Rusya’nın bu devletler üzerinden kontrol edebileceği alanlar da, çıkarlarını gözetebileceği siyasal platformlar da var. Ancak Rusya’nın NATO ve Batı’dan tamamen kopmadığı sürece –ki kopması çok ama çok zor– Türkiye’den bir yararı yok.

Çok açık. "Kürtler nefes almasın, Esad gitsin İhvan’ım gelsin" diye bunca takla atan Türkiye, gidip gelip herkesten tokatı yiyen tek bölge ülkesi konumuna da gelebilir.

Elbet tüm bunların tersi de olabilirdi.

Bunun için Türkiye’nin Kürtlerle savaşmak, Kürtleri bölüp parçalayıp yönetmek yerine Kürtlerle uzlaşmayı tercih etmesi gerekirdi.

Bunu yapmadı.

Peki, durum bu da tüm bu karmaşık gibi görünen ancak giderek somutlanan dengelerden Kürtler kazançlı çıkabilir mi?

Onun için de tek yol var: Kendi iç çelişkilerini egemenlik yarışına dönüştürüp farklı cephelere savrulmak yerine yanlışıyla doğrusuyla uzlaşıp hem içte, hem de dışta ortak bir cepheye yönelmek...

Bunu da ya yaparlar ya yaparlar!

Aksi hüsrandır. Aksinin olması halinde işi zor olanlara alın Kürtleri de ekleyin.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi