CHP muhalif mi?

Ve sanki MHP’nin çok gurur verici bir tarihi varmış gibi “tarihinizi reddediyorsunuz” diyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantısında "çok sert" konuşuyor. Baroların bölünmesini şu cümlelerle eleştiriyor: "Beni şaşırtan Sayın Devlet Bahçeli oldu. AKP Grup Başkaın Bülent Turan, ‘Bu yasa geçtiğinde PKK, FETÖ baro kurarlarmış, kursunlar arkadaş’ dedi. Peki nasıl oluyor da MHP bu teklife evet oyu veriyor. Vatanı bölmek değil, birleştirmek esastır… Milliyetçilerini, bayrağını sevenlerin vicdanına sesleniyorum. Nasıl olur da bu kanuna evet dersiniz? Tarihinizi reddediyorsunuz."

CHP hakkında hiç yazmak istemiyorum inanın ama muhalefetin nasıl yapılmadığına (yapılamadığına değil) çok somut bir kanıt olduğu için es geçemedim. 

Bu cümleleri kuran ana muhalefet başkanı, PKK ve ‘FETÖ’ üzerinden eleştirirken iktidardan zerre farksız bir anlayışla hareket ediyor: 1- Halk salaktır, biz PKK ve ‘FETÖ’ dersek, onlar da hemen bizim yanımızda yer alır. 2- Milliyetçi ve dinciler ülkenin bölünmezliği meselesinden hareketle bizle birlikte barolara karşı çıkar.

Kılıçdaroğlu ve partinin kurmay heyeti sanki PKK ve ‘FETÖ’ gibi oluşumların baro kurmaya kalkmayacağını, kursa bile iktidarın göz açtırmayacağını bilmiyor. Sanki ÇHD ve ÖHD gibi yasal, meşru oluşumlarda yer alan avukatların ‘terör’ bağlantısı kurularak hapse tıkıldıklarını, olmayan deliller ve sahte tanıklarla yıllarca hücrede tutulduklarını bilmiyor. Ve sanki MHP’nin çok gurur verici bir tarihi varmış gibi "tarihinizi reddediyorsunuz" diyor. Ah keşke o kanlı tarihlerini reddetseler Sayın Kılıçdaroğlu!

Baroların bölünmesini eleştirirken aynı zamanda, iktidarın önüne geleni PKK ve ‘FETÖ’ suçlamasıyla yargılamasını meşrulaştırması bir yana yalnızca "adil yargılama" talebiyle ölüm orucunda olan avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın adını anmıyor.

 Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukat Aytaç Ünsal164. Ebru Timtik ise 196. gününde. Kritik sınır da geçildi, artık her saniye koşar hızla ölüme götürüyor onları.

Ebru Timtik’le Silivri Cezaevi’nde görüşen Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Avukat Güçlü Sevimli Yargıtay’da bekleyen dosyanın bir an önce incelemeye alınması gerektiğini söylüyor. 20 Temmuz’da başlayacak adli tatilin eylüle kadar süreceğini hatırlatan Sevimli, kritik sınıra gelmiş Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik’in ölüm riskinin arttığına dikkat çekiyor.

Avukat Sevimli, BİA’dan Ruken Tuncel’e yaptığı açıklamada, son yıllarda sıklıkla tanık olduğumuz muhalifleri yargılama şeklinin söz konusu dosya üzerinden bir örneğini verirken " Yargıtay'ın bozma ve tahliye kararı vermesini arzu ediyoruz. Olması gereken de bu dosyanın bozulmasıdır, bunu biz değil hukuk söylüyor. Usul kanununa aykırı bir yargılama yapıldı. Zaten ilk celsede mahkeme heyeti dosyada tutuklu bulunan herkesi tahliye etti. Ama heyet değiştikten sonra yeniden tutuklama kararı verildi. Yargıtay’ın bu hukuksuzluğu onaylanmayacağını umuyoruz" diyor.

"Hak Hukuk Adalet" diye yürüyen ana muhalefet partisi liderinin "sert muhalefetinde" ölüm orucunda ölenler, ölmekte olanlar, adil yargılanma talebi yer bulamıyor.

Kılıçdaroğlu aynı konuşmada Ayasofya’nın cami olmasına da değiniyor tabii ama CHP’lilerin umduğu gibi değil. 

"Biz daha önce Bakanlar Kurulu’ndan karar çıkartın bu iş bitsin dedik. Samimi olun kardeşim. Etrafını dolanıp iki yüzlülük ediyorsun… Ayasofya’nın ibadete açılması ilk kez 2005 yılında gündeme açılmış. Danıştay talebi reddetmiş. 2008’de bir dava daha açılıyor, o da reddediliyor. Anayasa Mahkemesi ayrıca kişi bakımından yetkisizlik kararı veriyor. 2016’daki davada Cumhurbaşkanı’nın avukatı da dahil oluyor. Bu dava daha önce defalarca görülmüş, reddedilmiş. Şimdi Danıştay, Bakanlar Kurulu’nun kararını iptal etti. Erdoğan da çıkıp Ayasofya’nın camiye dönüşmesi bu kararlılığımızın sonucudur diyor. Hangi kahramanlık? Bunun adı sahtekarlıktır."

Bu mudur, İslamcı-Türkçü faşizmin adımlarına karşı söylenecek söz, yapılacak muhalefet? İkiyüzlülük yalnız iktidar sahiplerine mi ait? 

Çeşitli boyutlarıyla defalarca Danıştay ve Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiş bir hukuk konusuna yapılacak muhalefet bu mu? Hepsi bir yana, hatta altında Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının bulunması da bir yana, Danıştay 1934 tarihli bu kararnameyi iptal ederken, hangi hukuksuzluklara yol verdi, hangi yeni hukuk dışı kararlara zemin hazırladı? Bunu sorgulamak muhalefetin gerekleri içinde yer almıyor mu?

Partinin kurucusu Atatürk’e sahip çıkamayan muhalefetten adalete sahip çıkmasını beklemek abes olur zaten.

İlginç olan bir başka nokta ise, CHP’nin benimsediği bu siyasi çizginin, muhafazakar ve dindar seçmeni kazanma kaygısıyla açıklanamaz oluşu. Aynı seçmene dindarlık yetseydi AKP’den kopmaz yeni arayışlara yönelmezdi.

Bütün kamuoyu araştırmacılarına göre hepitopu yüzde 25 olan kemikleşmiş radikal İslamcı kesimin Akit gibi, bazı tarikat şeyhleri gibi marjinal kaynaklardan yükselttiği taleplere göre politika belirleyen iktidara karşı bütün tabanı ve gücüyle karşı durması gereken ana muhalefet tam tersine destek verir konumda.

Hem de, AKP-MHP bloğu seçmen kaybetme kaygısını çoktan bırakmış, toplumu ve siyaseti devletin tüm olanaklarıyla kuşatıp, bastırarak açık faşizme geçtiğini ilan etmek üzereyken…

Bir başka ‘sert’ eleştirisi de 15 Temmuz’a ilişkin Kılıçdaroğlu’nun. Üzerinden 4 yıl geçtikten sonra "HTS kayıtları elinde. O gece kim, kiminle neyi konuştu hepsi devletin arşivinde. Açıkla kardeşim. Lafa gelince dil bir karış, olmuyor, bu maya tutmuyor. Asıl kendisi FETÖ’nün 1 numaralı siyasi ayağıdır. Erdoğan neden Marmaris’te saklanır?" 

Belli ki Kılıçdaroğlu 15 Temmuz’un arka planı hakkında çok şey biliyor ama bu konuda da soru sormakla yetiniyor. Eh biz de soralım o zaman; Yenikapı’ya gidip sivil darbenin önünü açarken biliyor muydunuz? Şimdi biliyorsanız, açıklamak için ne bekliyorsunuz? 15 Temmuz gazileri için toplanan paralar üzerinden muhalefet yürütmek daha tehlikesiz tabii ama iktidar onları bile gözden çıkarmışken işe yarayacağı şüpheli. 

Peki CHP’nin hiç dokunmadığı gündem başlıkları neler? Onlara da bakalım ki ana muhalefet sıfatını taşıyan partinin, ülkenin sürüklendiği istikametteki payını kaydetmiş olalım.

Kılıçdaroğlu, sahte tanıkla 9,5 yıla mahkum edilen DBB Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’dan, İdil’de çatışma sırasında vurularak ölen 12 yaşındaki Fatma Elarslan’ın ‘terörist’ ilan edilmesinden, 60’a yakın mülteciyi taşırken batan Van Gölü’ndeki faciadan, bu katliamda pay sahibi olan ilgili ve yetkililerin sorumluluklarından, Anayasa Mahkemesi’nin ilk kez bir AİHM kararını tanımayarak gelecekteki kritik başvurularda alacağı pozisyondan, Diyarbakır ve Antep dahil olmak üzere birçok kentte yapılan ev baskınlarında, aralarında gazeteci Ayşe Güney’in de bulunduğu çok sayıda kadın kadının gözaltına alınmasından, HDP'li belediyelerden kayyum atanmayan sadece 10 belediye kalmasından hiç bahsetmiyor.

Bu hukuksuzluğun kendi örgütlerine, belediyelerine uzanmayacağından emin olduğu için mi, siyasi öngörüsüzlük ve kifayetsizlikten mi, yoksa kapalı kapılar ardında başka pazarlıklar olduğundan mı?

Bari İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmak istenmesine karşı "sert muhalefet" yapması beklenir, cumhuriyetin kurucusu laik bir partiden. Gündemlerinde bu bile yok. 

Her gün en az bir kadın öldürülürken, uluslarası bir sözleşmeden imzasını çekmeye hazırlanan iktidarın kadınlara açtığı savaşta bile safını ifade etmekten, bu konuyu partinin temel meselesi haline getirip, politika üretmekten geri duran CHP’yi muhalif sananlar bir daha düşünmeli.

Atatürk’ü "ihanetle" suçladığında bile ses vermeyen CHP’nin siyasetsizliği karşısında, Erdoğan’ın çıtayı 2023’ten 2071’e taşıması da son derece doğal.

3 Şubat’ta yazdığım "Erdoğan’ın 2023 gizemi" başlıklı yazımdan kısa bir bölümü şuraya bırakayım. 

"…onlarca şeyh Malezya'dan, Endonezya'dan, Fas'tan, Yemen'den müritleri ile beraber İstanbul'a geliyor ve ne olursa olsun bu savaşta yer alacağız diyorlar. Onlara göre İstanbul sadece Dârüsselam değil, aynı zamanda hilafetin de merkezi. Ve Halife ise bütün zulümlere karşı dik durabilen cesur adam Erdoğan."

Allah aynı cesaretten muhalefete de verir umarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi