Fehim Işık
CHP’nin derdi ne?
Doğrusu, Kürtlerin hoşuna gitmese de CHP’yi eleştirmekten hep imtina ederim. İyi ya da kötü, sonuçta CHP’nin tutumunu değiştirmesiyle bazı şeylerin değişeceğine inanırım. Hatta öyle ki 2000’li yılların başında AKP tutup CHP’nin yapması gerekenleri yapmaya başladığında, ‘Hah! Dinci de olsa sosyal demokratların yapması gerekeni yapmaya başlayan bir siyasi yapı çıktı’ diye de sevinmiştim. Çok açık ki beni bu noktaya getiren etken, AKP’nin ‘tekçi Cumhuriyet’e dönük Müslümanlık üzerinden de olsa bir kavgaya girmesiydi.
90’lı yılların sonuna doğru bir toplantıda dediklerim, hiç aklımdan çıkmaz. Sosyalist blok yıkılmış, Sovyetler Birliği çökmüş, dünya hızla tek kutuplu sisteme doğru hızla ilerliyordu. Ben artık "Proleterya Diktatörlüğü" yerine "Çok Partili Demokratik Sosyalizmi" savunuyorum. Bir panelde, izleyicinin biri sordu: "Çok partili demokratik sosyalizm, aslında sosyal demokrasidir. Bunu söylemekten niye imtina ediyorsunuz?"
Dedikleri doğruydu. Verdiğim yanıt, Türkiye sosyal demokrasisinin gerçeğiydi. Kusura bakmayın ama Türkiye’de sosyal demokratlık çakallık, üçkağıtçılık, puştluk ile yanyana algılanan sözcükler olmasaydı, kendimi sosyal demokrat olarak tanımlardım. Ama Türkiye’de bu lanetli sözcüklerle yanyana kullanılan sosyal demokratlık yerine, kendime demokratik sosyalist demeyi yeğlerim, demeyi uygun görmüştüm.
Bunca yıl aradan geçti ve haksız olmadığımı bugün daha iyi algılıyorum.
Çok açık diyeyim, CHP istemeseydi, bugün AKP tek bir adım atamazdı. AKP’nin, istediğini yaşama geçirmesi, değil Erdoğan’ın, o partiyi yönetenlerin yedi ceddinin haddine değildi. Ama CHP kendini de destekleyen Erdoğan yancısı Ulusalcılarla birlikte öyle bir koyu statükoculuk peşinde koştu ki AKP ve Erdoğan tüm bunları kendi lehine kullanıp Türkiye’yi koşar adım şeriat düzenine, Sünni İslam devletine götürmekten hiç geri kalmadı.
Bugün AKP’yi iktidarda tutan, CHP’nin ısrar ve inatla statükoyu korumak istemesidir. Daha açık demek gerekirse Kürt düşmanlığında AKP’nin geldiği noktadan geri kalmamasıdır, kalmak istememesidir.
Açık ki, kendini AKP sonrasına hazırlayan CHP, yapılan her türlü hukuksuzluğu ilerde kendi lehine kullanarak statükoyu koruyacağı ve "Alavare dalavere Kürt Memet nöbete" siyasetiyle, herkesi kendine mecbur edeceğine inanıyor.
Bunlar bir yana, sadece son bir iki ay içinde Kılıçdaroğlu’nun bazı dediklerine bakalım:
"Berat Albayrak'ın Irak'ta ne yaptığını biliyoruz."
"15 Temmuz ile ilgili tüm belgeler elimizde."
"15 Temmuz öncesi AKP milletvekilleri FETÖ’cülerle görüştü, belgeleri elimizde."
"By-Lock kullanan AKP milletvekillerini biliyoruz, belgeleri elimizde."
Tüm bu sözlerden sonra herkes Kılıçdaroğlu’nu bekledi. Bir türlü bildiklerini söylemedi.
Sormak lazım, bu "bilip de söylememek" neyin nesi? Eğer AKP’yi korumak ve yaşananlardan nemalanarak statükoyu korumak gibi bir niyeti yoksa bu dediklerinin ne kıymeti harbiyesi var?
CHP çok açık ki, kendini 2019’a kadar Erdoğan’ın iktidarına, 2019 sonrasında da CHP iktidarına hazırlamış. Derdi de, bugün Erdoğan’ın yaptıklarından nemalanarak, özellikle de Kürtleri katletmekten imtina etmeyen devlet içindeki katil güruhtan faydalanarak 1923 statükosunu ilanihaye devam ettirmek.
Yine başa dönüp diyeyim, CHP’yi eleştirmekten imtina ediyorum. Bu doğru. Ama bu CHP’nin tavanına değil, tabanındaki belirgin devrimciliğe, içindeki namuslu üyelerin tutumuna bağlı bir imtinadır. Tüm bu yaklaşımıma rağmen CHP’nin ulusalcı, AKP’den bile nemalanmayı düşünecek kadar çaresiz ve ne yazık ki bir o kadar faşist aklına da hatırlatmak gerekir; günümüzde yaşananların nedeni CHP’nin bugün sarıldığı sözünü ettiğimiz bu dolaylı faşist akıldır ve bu akılla hareket ettikçe de AKP ve Erdoğan, onlara ancak nal toplatır.