İnci Hekimoğlu
Çifte hukuka geçişin ilk adımı müftüye nikah kıyma yetkisi
Müftülere nikâh kıyma yetkisi veren tasarı, en çok bu maddeyle kamuoyunun gündemine geldi. Oysa tasarıdaki diğer maddeler de en az bu madde kadar vahim ve kadınları her açıdan kuşatmayı hedefleyerek hazırlanmış.
Laikliği güvence altına alan Anayasa’nın şimdiye kadar pek çok maddesi ihlal edilmiş olsa da, bu tasarı şeriat hukukunu ‘alıştıra alıştıra’ topluma enjekte etmenin en önemli, en kritik aşamalarından biri.
Gerçi tasarı tepkiler üzerine alt komisyona geri çekildi ama hiçbir değişiklik yapılmadan yeniden İçişleri Komisyonu'na gönderildi. Bugün tasarı yeniden İçişleri Komisyonu'nda görüşülecek.
Bugüne kadar ki deneyimlerimizle biliyoruz ki, hiç olmadı biraz uyuttuktan sonra tasarıyı başka bir makyajla yeniden kamuoyunun önüne getirirler, hatta belki bir gece ansızın gelip, torbayla geçirirler.
Müftülere nikâh kıyma yetkisi verilirse bir sonraki aşamada "Müftüler nikâh kıydı ne oldu, dünya mı yıkıldı? Boşanmaları da müftüler yapsın. Halkımız din adamlarına teveccüh ediyor" diyecek bir adam, yazın bir kenara.
Eğer bugün gerekli tepki verilmezse, din adamlarına bırakılan evlendirme yetkisinin ardından boşanmalarda da yetki verileceğini şimdiden yazayım, tarihe not olsun.
O adam bu kez de aynen şunları söyleyecek : "Biz kimseye karışmıyoruz. İsteyen imamla isteyen memurla evleniyor, boşanıyor. Bu durumu düzenlememiz lazım. Çifte hukuk sistemi pek çok ülkede var. Bizde niye olmasın!"
Bu yorumu zorlama olarak görecekler varsa, AKP’nin toplumu ve devleti İslamlaştırma sürecinde kullandığı araçlarla, örneğin Malezya gibi ülkelerde kullanılan araçları karşılaştırmalarını öneririm.
Malezya’da Sivil Toplum Örgütlenmeleri kanalıyla toplumu İslamileştirme, devlet içinde oluşturan kurumlar aracılığı ile sosyal hayata müdahale, okullarda eğitimin dinselleştirilmesi, evlilik-miras-boşanma gibi alanlarda şeriat mahkemelerinin devrede olması (süreç içinde sivil mahkemelerin tamamen kalktığını hatırlatmakta yarar var), Anayasa değişmese de, hukuk kurallarını uygulayacak hakim ve savcıların dini inançlarına göre yargılama yapması, başörtülü olmayan kadınların yadırganmaya başlanması ( İstanbul’dakilere bile bu duygu yabancı gelmemiştir), tesettürün hızla yayılması gibi…
Yine Malezya’da uygulanmış bir model olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın üstün zekalı çocukları, " Enderun Mektepleri gibi Saray’a eleman mı yetişecek" tartışmalarına neden olan Çamlıca’da yatılı bir okula toplaması gibi.
Hatırlayın, bir zamanlar "Türkiye, Malezya olur mu" tartışmaları vardı. Daha olmadı, ama bu yolda önemli bir aşamayı geride bıraktılar.
Söz konusu tasarıdaki müftüye nikâh kıyma yetkisiyle ilgili madde hayata geçse, her müftünün yılda ortalama 300 bin nikâh kıymak zorunda kalacağı hesaplanıyor. Müftünün yetişmesi mümkün olmayacağından bu yetkiyi imamlar da kullanmaya başlayacak. Daha önemlisi bu yolla evlilik yapılırken kadının kararı tamamen buharlaştırılacak.
Van Barosu’ndan hukukçu Müjde Tozbey, bu maddenin pratikteki uygulamasının yol açacağı sakıncaları BİA’ya açıklamış:
"Bir imamın, kadının elinin sıkılmasını dahi günah sayıldığı bir toplumda, kadının gözlerinin içine bakarak evliliğe dair iradesi ve isteği olup olmadığını soracağına inanabiliyor musunuz? Kadının iradesi sorulmadan, kadının içeriye dahi alınmadığı, sadece erkeğe evlilik iradesinin sorulacağı bir evlilik düzeni bizi bekliyor."
Bununla da kalmayacak. Toplumdaki bölünmelere yeni alt gruplar ekleneceği gibi, evlenmek için nikâh memurluğuna başvuranların, sosyal baskı ve çeşitli bürokratik zorlamalarla imamlara yönlendirilmeyeceğinin garantisi yok.
Tıpkı din dersine girmeyenler üzerinde yaratılan sosyal ve bürokratik baskıyla derse girenlerin sayısının artırılması veya "isteyen gider istemeyen gitmez" denilen imam hatiplerin zorunlu hale getirilmesi gibi.
Tasarının diğer maddeleri de birbirinden beter. Her biri, kadınları geleneklere, dini anlayışlara, aile baskısına, tacizci ve tecavüzcülere karşı korumasız bırakıp, adeta yarı-açık bir cezaevine mahkûm etmek için düzenlenmiş.
Örneğin, evde yapılan doğumlarda sözlü beyanla çocuğun nüfusa kaydettirilmesini düzenleyen maddede doğum yapanın yaşının ve hangi koşullarda hamile kaldığının gizlenmesine zemin yaratıyor.
Böylece aile ve tecavüzcü cezadan kurtulacak öte yandan, bebek ve anne ölümlerinin artması da bir başka sonuç olacak.
"Nüfus Hizmetleri Kanunu Değişikliğine ilişkin Tasarı" adıyla Meclis’e gelen bu düzenlemeye karşı kadın örgütlerinin "Müftü Resmi Nikah Kıyamaz – Eşit ve Özgür Bir Hayat İçin Bu Yasalar Böyle Geçmez" sloganlarıyla yaptıkları kampanya etkili olmuşa benziyor.
Tepkileri en azından soğutmak üzere yeniden görüşülüyormuş gibi yapılan tasarının, yalnız kadınların değil Türkiye’nin yakın gelecekteki yönetim şeklini belirleyeceğinin umarım herkes farkındadır.
"Çifte hukuk" iddiamı abartılı bulanlara Meclis Boşanmaları Engelleme Komisyonu Raporu’nun içeriğine de bakmalarını öneririm. Yeterince uzattığım için bu konuya pazar günü devam edeceğim.