İnci Hekimoğlu
Çubuk’tan bir de IŞİD’e baksak
Ana muhalefet partisi genel başkanını ve beraberindeki milletvekillerini linç etme girişimindeki örgütlü ‘ihmal’, iktidar blokundan gelen açıklamalar olmasaydı belki zamana yayılır, karartılırdı.
Devlet Bahçeli ve Erdoğan’ın sözleri, kameraların kayda aldığı, yani inkârı mümkün olmayan ve belki de özellikle kamuoyuna izletilmesi amaçlanan saldırıya karışanların ‘cezasızlık kontenjanından’ yararlanacağını haber vermişti zaten.
Bu naklen linç girişimi iktidar güçlerinin göze aldıkları, alabilecekleri konusunda herkese gözdağı niteliğinde.
Nitekim 24 saatlik suskunluktan sonra "Ben Türkiye ittifakı derken 82 milyonu kast ettim" cümleleri arasına Kılıçdaroğlu’nun cenaze törenine gitmemesi gerektiğini sıkıştıran Erdoğan’ın Bahçeli’ye de "yanlış anlama, senden vazgeçiyor değilim" mealinde mesajlar vermesi Çubuk’taki yumruğun ikincil hedeflere ulaştığını gösteriyor.
Tabii ki Erdoğan’ın pragmatizmini asla unutmamak gerekir ama bu kez manevra alanı son derece daralmış durumda.
AKP-MHP arasındaki çatırdama, AKP içindeki klikler savaşı, yerel seçimde çizilen karizması… Davutoğlu’nun çıkışını da eklersek önüne birkaç cephe birden açılmış durumda.
Şu gerçek ki Erdoğan "ulaşılmaz lider" statüsünü çoktan yitirdi.
Öte yandan Erdoğan’ın, yandaş araştırma şirketlerinin ve bazı AKP’lilerin vurguladığı gibi iktidarda kalabilmesi Kürt oylarını geri almasına bağlı.
İçinde bulunduğu kuşatılmışlık ve ittifak yaptığı güçlerle bu hem zor hem de Kürtlerin yeniden güvenini kazanması imkânsıza yakın.
Hele ki, ekonomik kriz halkın üzerine bütün ağırlığı ile çökmüşken.
Aynı sıralarda YSK’nın 41 bin seçmenin kısıtlılığını araştırma kararı vererek, İstanbul seçimleri konusunda nihai kararı birkaç hafta ertelemesi de ‘yumruk’un ikincil etkilerinden sayılabilir.
Muhalefetin yerel seçimlerdeki başarıyla kazandığı psikolojik üstünlük ve motivasyonu kırmak, muhalefeti sindirmek temel amaç.
Özellikle CHP’yi yeniden ‘devletçi’ çizgiye, yani hizaya sokmayı HDP ve Kürt seçmenle oluşan dayanışmayı kopartmayı, Millet İttifakı’nda çatlak yaratmayı hedefliyor.
İstanbul seçimlerinin yenilenmesi ve sonuçlarının değişmesi için bir kez daha kaos ve şiddet ortamından yararlanmak da hedefler arasında olabilir ama bu boş bir umut.
Devir 24 Haziran-1 Kasım arasındaki devir değil!
Bu yöntem işe yarasaydı, seçim propagandası boyunca kullandıkları ağır hakaret ve suçlamalar sandıkta sonuç verirdi.
Çubuk saldırısında iddia ettikleri gibi bu kutuplaştırıcı dil ve suçlamaların toplum nezdinde bir karşılığı olsaydı, propaganda süreci boyunca muhalefete yönelik pek çok saldırıya tanık olurduk.
Devletin her kademedeki temsilcilerinin gözü önünde bir siyasi parti liderini linç etmeye kalkan bir güruhun ancak himaye edileceği garantisi almış olması gerekir.
Saldırganlardan yalnızca 9 kişinin alınması ve hepsinin serbest bırakılmasının yanı sıra AKP’lilerin saldırganlara sahip çıkması da himaye edilmeleri konusunda yoruma yer bırakmıyor.
***
Ama bu olayda üzerinde önemle durulması gereken bir başka vahim yan var.
CHP Genel Başkanı'na suikast girişimi için seçilecek en ideal yer herhalde Başkent Ankara ve Çubuk’tu.
Toplumu çürütecek en önemli siyasal aygıt toplumsal hafızanın zayıflatılması, yok edilmesi olduğundan baskıcı, totaliter rejimlerin üzerinde en çok çalıştıkları konulardandır.
Saldırının gerçekleştiği Çubuk’la ilgili hafıza tazelemek, yüzlerce kişinin nasıl harekete geçtiğini, mahalle muhtarının aktardığına göre aynı anda çok sayıda grubun çevre ilçelerden harekete geçebilmesinin ardındaki ‘sırrı’ anlamakta çok yararı olabilir.
Yaklaşık iki yıl önce, Kasım 2017’de medyada yer alan "Ankara’nın göbeğinde IŞİD okulu" başlıklı haber kamuoyunda yankı uyandırdı.
Ankara Etimesgut’taki Tevhid Derneği’nin binasına yapılan baskında Tevhid Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma Derneği’ne bağlı eğitim kurumu oluşturulduğu ve çocuklara IŞİD’in ideolojileri doğrultusunda eğitim verildiği belirlenmişti.
IŞİD’in üst düzey yöneticisi olduğu kaydedilen tutuklu ‘Ebu Hanzala’ kod adlı Halis Bayancuk’un zaman zaman binaya gelerek toplantılar yaptığı da öne sürülmüştü.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, IŞİD’in başkent yapılanmasına ilişkin, arasında örgütün Ankara 'emiri' olduğu öne sürülen Ebu Eslem kod adlı Ahmet Doğan’ın da bulunduğu 20 kişiye dava açmıştı. Hazırlanan iddianameyle örgütün Ankara’nın Sincan, Altındağ, Etimesgut ve Çubuk ilçelerinde militan yetiştirmek için yasadışı ‘okul’ açtığı, burada eğitim gören çocuklara karne dağıttığı ortaya çıkmıştı.
Aynı davada söz konusu IŞİD üyelerinin aynı zamanda Suffe Eğitim ve Yardımlaşma Derneği’nin yöneticileri olduğu ve bu derneğin sohbet toplantılarını ve etkinliklerini yürüttüğü de ortaya çıkmıştı.
Yine Çubuk Başsavcılığı tarafından açılan bir soruşturmada, Selefi/Tekfirci ideolojiyi benimseyen bir mescitte tek çatı altında toplandıkları tespiti yapılarak, katılımın arttığı çoğunun Çubuk esnafı olduğu da belirtilmişti.
CHP Ankara Milletvekili Nihat Yeşil de 2017 yılında, Başbakan Binali Yıldırım’a yönelttiği önergede Ankara'nın Sincan, Altındağ, Etimesgut ve Çubuk ilçelerindeki IŞİD örgütlenmesini sormuştu.
Bir başka dikkat çekici bilgi, Etimesgut’taki Suffe Derneği’nin ziyaretçileri arasında AKP Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu ve AKP Sincan İlçe Başkanı Fatih Omaç’ın olmasıydı.
Şimdi tazelenmiş bir hafıza eşliğinde bakınca AKP Ankara İl Başkanı Hakan Han Özcan’ın Çubuk saldırganlarını "yiğit" olarak niteleyip "size yedirmeyiz" demesi de üst düzey AKP’lilerin sahip çıkması da herhalde kimseyi şaşırtmıyordur.
Son olarak şunu da hafızamıza ekleyelim.
2016 yılında dönemin CHP Konya Milletvekili Atilla Kart da Cumhuriyet gazetesine IŞİD’in örgütlendiği Ankara dahil pek çok ili saymış ve vahim bir iddiayı dile getirmişti:
"MİT yargıyı da yönetiyor, siyaseti de, dış politikayı da, IŞİD’i de kullanıyor. MİT ve benzeri kurumlar bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumları değil, ağırlıklı olarak Erdoğan’ın adeta kişisel ve şahsi danışmanı, kurumu haline geldi. Suruç’taki seyri biliyorsunuz, sonra Ankara katliamı. Böyle bir boşluk yarattığınız zaman her türlü dış istihbarat da devreye girer."
"MİT" deyince siz de eski MHP’li yeni CHP’li Yaşar Okuyan’ın Devlet Bahçeli ile ilgili "Bahçeli’nin 12 Eylül öncesi faaliyetlerini unutmayın. 1980 öncesi de görevliydi, bugün de görevli" sözleri aklınıza geldi mi?