Aytül Hasaltun Bozkurt

Aytül Hasaltun Bozkurt

'Çünkü bittik artık'

'Sanırım bunu herkesin öğrenmesi gerek; sadece eğlence değildir ki müzik…'

Yakın geçmişte Kültür Bakanlığı’nın açıkladığı müzisyenlerle ilgili yardım/destek paketinin oldukça tepki topladığını biliyoruz. Bunun üzerine bu haftanın söyleşisini, hayatlarını müzikle kazanan çok değerli iki öğretim görevlisi ile sesi ve hareketi çoğaltmak niyetiyle gerçekleştirdik. Toplumsal bir dertle bir araya gelmeyi kabul ettikleri ve yüce gönüllülük gösterdikleri için ikisine de öncelikle teşekkür etmek isterim.  

Ne mutlu bana ki konservatuarın, beraberliğin/kardeşliğin hakim atmosferinde, neredeyse her anı cümbüş dolu yıllar geçirdim. Gösteriler ve şehir dışındaki turnelerle, çıktığımız sayısız yolculuklarda, paylaştığımız sayısız kuliste/sahnede hayatı imbikten geçirir gibi damla damla süzmüş olduğumuzu, şimdi yazarken yeniden fark ediyorum. Cenap Güngör (*) eğitimime katkısı olan değerli bir hocam, Banu Günay Güngör (**) ise aklına ve fikrine çok güvendiğim dönem arkadaşımlarımdan biri oldu. Müzik alanı için pandemiyle beraber nelerin değiştiğini ve müzisyenlerin şu an yaşadıkları dertleri konuştuk ve elbette ne/nelerin çözüm olabileceğini de konuştuk. İyi okumalar dilerim. 

Banu ile telefonda konuşurken "her şey de evde yapılmıyor ki" gibi bir serzenişi olmuştu. Neler o evde yapılamayanlar? Ve bir müzisyenin yani aşını bu işle kazanan kişilerin alanları neler? Kapanmayla beraber kapanan alanlar neler oldu?

Banu - Ben özel sektörde çalışan bir müzik öğretmeniyim. Süreç bizim için çok zorlayıcı başladı aslında. Çünkü alan olarak yaptığımız ders içeriği tamamen uygulamaya yönelik. Hem enstrüman çalımında, hem ses çalışmalarında, tüm öğrencilerin katılımıyla toplu icra yapmak mümkün olmuyor ve bu durum işi oldukça zorlaştırıyor. Çünkü senkronizasyon sorunu var. Dolayısıyla okul süreci için elimizden geleni maksimum yapıyoruz. Ama yine de eksikleri var her sektörde olduğu gibi… Öğrenci de kendi özel alanında olduğu için, almak istediği kadarını alıyor. Öğrenciyle yüz yüze olduğunuz ilişkiden çok çok farklı durum. Bu süreç, dersimle ilgili bazı çalışmalar için olumlu da oldu ama çok da ‘inanılmaz, süper’ diyebileceğimiz bir durum yok. Belki tüm uygulamalı dersler için de geçerlidir bu. On ay geçti, bir çok şey sistem olarak oturdu ama çocukları da bizleri de zorladı. Bu işin eğitim kısmı… Bizler bir kurumda görev yapan eğitimcileriz. Ama dışarıda bu işi yapan, gerçekten hayatını sadece müzik yaparak,  günlük çalışarak,  grubuyla, orkestrasıyla farklı yerlerde çalışanlar için çok zor bir sürecin başlangıcı olduğunu biliyoruz. İçlerinde  çok yakın arkadaşlarımız da var.  Neler kapanmadı ki, konserler bitti, mekanlar kapandı, üstelik birçok yer açıkken… Her zaman böyle oldu ya bu ülkede… Yas ilan edilecekse önce müzik kapatıldı. Halbuki tam tersine belki de müzik ilaç olabilirdi. Her zaman insanların aklına müziğin eğlenceli kısmı geliyor.  Müzik o kadar çok duygumuza eşlik edebilir ki! Üzüntümüzü de müzikle yaşayabiliriz. Sanırım bunu herkesin öğrenmesi gerek. Sadece eğlence değildir ki müzik...Kısacası demek istediğim,  her zaman ilk vurulan sektör müzik oldu. 

Cenap - Ben eğitim boyutundan devam edeyim. İşin eğitim boyutu gerçekten çok büyük bir yara aldı. Alanı nefesli ya da vurmalı çalgılar olan bir müzisyen evde ne kadar rahat olabilir ne kadar icra yapabilir? Düşünsenize, aşağıyı rahatsız etmeyelim diye yürümeye bile çekindiğimiz apartmanlarımızda, asma davuldan darbukaya, klarnetten zurnaya enstrüman çalan müzisyenler var. Belki de bu enstrümanlarını yaşadıkları yerlerde çalma ihtimali yok. Örneğin; öğrenci piyano öğrencisi, Anadolu’nun herhangi bir kasabasında, köyünde… Eğer evinde piyanosu yoksa nasıl derse eşlik edecek? Sadece ders için yapılan kayıtlar üzerinden hareket edilerek etkili bir eğitim yapmak çok zor. Ama elbette hiç olmamasından iyidir. Yüz yüze eğitim gibi asla olamıyor. İşin teorisi verilebilir ama, bizim için uygulama çok önemli. Öğrencinin hocalarından yönlendirme alması, görmesi ve uygulaması gerekiyor. Olmadı bir daha, olmadı bir daha gibi…Dolayısıyla tam istediğimiz gibi olmuyor demek gerçekten yerinde olur. 

Usta-çırak ilişkisine dair söyledikleriniz. O ilişki ne kadar da değerli değil mi?

O ilişki o kadar duygusal ve derin bir ilişki ki bazen öğrencideki o potansiyeli görünce daha çok katkıda bulunmak istiyorsun. Tabi ki işin teorisi muhakkak önemli, olmazsa olmazımız ama teorinin üzerine  pratiği de eklememiz gerekiyor. Online süreç bu açıdan  maalesef  istediğimiz gibi olamıyor.

Banu - Eğitim kısmı böyle ama ‘çevremizdeki müzisyenler için üzülmenin ötesinde ne yapabiliriz’ gibi bir soru ile karşı karşıyayız sürekli. Bu süreçte müzik sektörü tamamen bitti diyebiliriz. Bazı tiyatrolar kendilerini bir süre idare edebildi. Dönem dönem açık alanlarda temsiller yapıldı. Fakat bu da bir çözüm değildi zaten. Buradaki temel sorun, yaşam mücadelesi. Hepimiz izliyoruz, hayatına son verenler, enstrümanlarını satmaya başlayanlar... Ailelerini de kattığımız zaman, bu süreçten olumsuz etkilenen insanların sayısı oldukça fazla. 

Tanıklıklarınızdan biraz daha bahsedebilir misiniz? Çevrenizde neler olup bitiyor?

Cenap - Basından ya da sosyal medyadan ulaştığımız bilgilere göre, yüzün üzerinde  üzerinde müzisyenin hayatına son vermek zorunda kaldığını üzülerek görüyoruz. Bunun çeşitli nedenleri olabilir ama en büyük neden ekonomik. Yani geçinemiyor, yani yapacağı başka bir şey yok. Banu’nun da söylediği gibi birçok insan enstrümanını satmaya başladı artık. Çünkü çaresi yok. Çünkü iyi bir müzisyenin başka yapacağı bir şey yoktur. Başka bir iş yapamaz. Hepimiz zorunlu kaldığımız durumlarda muhakkak bir şeyler bulmaya çalışırız ama bir müzisyen daha duygusaldır. Bütün duygularını sazına aktarır. Bütün dünyası sazıdır, gözü başka bir şey görmez. 
Pandemi öncesi birçok müzisyenle birlikte konserler yaptık. Bir kurumda çalışan birkaç arkadaşımın dışında, işini yapamayan çok arkadaşım var. Yani işsiz. Başka ne yaparak hayatlarını devam ettirebilirler ki! … Sokak sokak gezen müzisyenler görmeye başladık artık para toplamak için. Duygusal açıdan kırılmış ve üzgün olduklarını görebiliyoruz.  Elbette dayanışma farklı yöntem ve metodlarla geliştirilebilir ama bu olmamalı bence.

KARI KOCA MÜZİSYENLER, ÇOCUĞUNUN OYUNCAKLARINI SATACAK HALE GELMİŞLER

Diğer sanat alanlarında dayanışma örnekleri var benim de içinde olduğum/ bildiğim. Müzik alanında böyle bir bir arada duruş var mı?

Cenap - Benim bildiğim yok. Son  dönemlerde sarı profil geliştirildi sosyal medyada. Nedeni, çeşitli kurumlarda ücretli olarak çalışan arkadaşların görevlerine son verilmemesi ve etüdlerin  devam etmesi için. Kurslardan geçinen arkadaşlarımız da var çünkü. Belki ses getirdi ama çok etkili olduğu söylenemez işin doğrusu. Daha da görünür olmalıydı o ayrı ama kısa vadede çözüm olarak görünmüyor bunlar bana. 

Banu - Profil değiştirip bu işe katkı vermiyoruz diye düşünüyorum. Destek olarak bir iki gün yapabilirsin ‘profilimi sarı yaptım, profilimi kırmızı yaptım’…  Gerçek anlamda ne yaptın? Asıl işin özü bu. Hepimiz yapalım bütün profiller kıpkırmızı ya da sarı olsun… Sonra?… Sonraya bir şey yok, o insanlar hala aç, o insanlar hala işsiz, o insanlara hala bir destek yok… 
Geçen gün televizyonda, gerçekten ağlayarak izledim. Karı koca müzisyenler, çocuğunun oyuncaklarını satacak hale gelmişler. Bunu düşünebiliyor musun? Bırak enstrümanını, çocuğunun oyuncaklarını satıyor… Çok üzücü ve işin boyutunun nerelere doğru evrildiğinin göstergesi bence. Özellikle sahne performansı yaparak hayatını kazananlar için gerçek çözümler üretmek gerektiğini düşünüyorum.  Profili çevirmek, belki bir anlamda geçici bir destek gibi görünebilir. Ama sadece o kadar. Bir iki gün konuşulup geçiliyor. Üstelik Bakanlığın desteğinin de çok sıkıntılı olduğunu düşünüyorum.  Birçok müzisyenin ciddi tepkisi var. Verilmesi düşünülen rakam çok düşük.  Geçtim onu, kendini ispatlaman gerekiyor bir de. ‘İlk Sahne, İlk Alkış’ gibi projelendirmeler yapılıyor. Yardım sağlıklı ve yeterli değil tabi ki. 

Böyle zamanlarda aklıma hep Nilgün Marmara’nın ‘al bakalım şekerini köpek’ şiiri geliyor ve kekremsi bir tad bırakıyor üstümde. 

Banu - Bunu reddeden çok müzisyen de oldu. ‘Börek yapar satarım’ diyenler hatta başka işler yapmaya başlayanlar da var. Yaşam mücadelesinin ötesine geçti iş. 

Bizim çevremizde de biraz öyle ama örneğin tiyatro alanındakiler biraz daha örgütlü, kollektif refleksler gösterebildiler. Umarım müzik alanı için de bu söz konusu olabilir. 

Banu - Bir takım meslek kuruluşları var tabi. Ama çok etkin bir hareket göremiyoruz onlardan da. Bir çok müzisyen sigortalı bile değiller. Hakikaten birebir günlük/gecelik çalışıyor çoğu. O gece o mekanda işe gidiyorsa gidiyordur o geceyi kazanıyordur, ertesi gün başka bir yerde ya da bir sonraki işe kadar… Hiçbir dayanakları yok. Çok traji-komik bir durum. Bir müzisyenin kendini kanıtlamak zorunda olması kırıcı oluyor diye düşünüyorum.  Bu duruma tepki olarak, para yardımını kabul etmeyip ‘Siz bize kayıt gönderin, biz size 1000 lira verelim’ diyen müzisyenler de var. Tepkilerini çok haklı buluyorum. Bakış biraz farklı ülkemizde sanata ve sanatçıya… 

Sanatın her dalında, her alanında çok değerli, çok yetenekli, çok güzel insanlar çıktı bu topraklardan. Her alandan çok değerli insanlar var. Çoğu da bu topraklarda var olamayıp ya da sürülüp gittiler. Ama bu topraklar ‘iyi sanatçılar’ üretmeye devam edecek. 

Cenap - Gidenler de bütün dünyanın baş taçı oldu, nedense… Burada işlerini gönüllerince yapamadılar ama yurtdışında Nobel’den tut da aşıdan çık bu günkü gündemle. 

Banu- Hele şimdiki gençler tamamen dışarıya odaklı. 

TANINMIŞ OLMAYINCA KÖTÜ MÜZİSYEN OLMUYORSUNUZ, ENSTRÜMANINA HAKİM OLAN BİRÇOK MÜZİSYEN VAR

Çalıştığın korolardaki durumdan biraz bahsedebilir misin Cenap Hocam? 

Cenap - Korolar sosyalleşmek için en ideal yapılardan bir tanesi. Dijitalleşmede biz o sıcaklığı o ruhu o samimiyeti yakalayamıyoruz. Normal hayatımızda arkadaş çevremiz genelde kendi meslek grubumuzdan ya da aile/çevre grubumuzdan olur. Ama korolar öyle enterasan yerler ki bir sınıf farkı yapmak istemiyorum asla ama bir koroda kapıcı da var doktor da var, pilotta var hakim de var, polis de var Ayşe Teyze de var… Sayabildiğin her meslekten ve her çevreden insan var. Onları birleştiren tek değer müzik. O gün orada olmalarının tek amacı türkü söylemek, eğlenmek, aralarda birbirleriyle güncel sohbetler yapmak… Orada herhangi bir sınıfsal fark yok. Aralarda ortak değerler üzerinden bir arada kalıp hayatı paylaşabiliyorlar ve hayat inanılmaz keyifli geçiyor tabi… Fakat dijital için henüz bir kültürümüz oluşmadı. Tekniğe de yeteri kadar hakim olunamadı. Dijital alanda çok başarı ve bilinirlik elde eden kişiler var elbette ama biz kültür olarak henüz orada değiliz. Daha doğrusu hepimiz bocalıyoruz, Zoom üzerinden bir şey yaparken hepimiz birbirimize soruyoruz hala. Bunun birkaç mecrada olduğunu düşünün, her biri için epey bir mesai harcamak gerekiyor. Ben koro için denedim aslında ama birlikte çalıp söylemek şimdilik mümkün olmadı.  Ya ben çalacağım onlar susacak ya susacağım ve onlardan bir tanesi anca cevap verecek. 45 kişilik bir koroda tek tek çalıp söylemek bir yerde koro özelliğinden vazgeçmek demek. Birlikte hareket etmediğin sürece topluluk olmuyor, koro olmuyor. Herkes bireysel olarak anca eşlik edebiliyor. 

İkinci olarak daha önce de dedim ya müzisyenler duygusal insanlardır; arada hiç beklenmedik, spontane gelişmeler oluyor. Sen çalmaya başlıyorsun bir şeyi ‘A! Ben bunu çok seviyorum…’ diyerek hemen gelip eşlik eden insanlar oluyor. Dijitalde de bu belki bir zaman sonra olacaktır, tabi bizim önce kendimizi geliştirmemiz, bununla ilgili teknik yetersizliklerimizi gidermemiz gerekecektir ama şu an için çok hazır olduğumuzu ben zannetmiyorum. Bu pozisyonda istenen performansı henüz sağlayamıyoruz. 

Tabi bir de kişilerin mesleki gelişimlerine vakit ve enerji harcayabilmesi için mutfakta tencerenin kaynaması gerekiyor önce değil mi?

Banu ve Cenap - Aynen öyle elbette. 

Banu - Bazı sanatçılar ara ara Youtube üzerinden biletli konserler yapıyorlar ama bunlar çok bilindik isimler, çok tanıdık isimler. Onun öyle bir şey yapmaya çok da ihtiyacı yok aslında. Bunu yapmana gerek yok, sen de var zaten, 10 aydır idare edebilmişsin. Şu an konuştukça öfkeleniyorum ve aklıma geliyor; gerçekten ihtiyacı olan müzisyenlerle konser serileri yapılıp, televizyonlardan duyurulup çareler üretilemez mi? Hep tanınanlar değil, hep bilinenler değil, ismini duymadıklarımızla ve onlar için… Çok tanınmış olmayınca kötü müzisyen olmuyorsunuz, enstrümanına hakim olan birçok insan var. Bence bu daha onore edici bir çözüm olurdu para yardımı yerine. Yine çalmak, söylemek üstlerdekilerle değil de aşağıdakilerle de yapılabilirdi. Belki ünlüler ön ayak olabilirlerdi. Biraz önce konuştuk ya destek böyle olur sarı, kırmızı profille olmuyor. Ben ‘yapmayacağım’ dedim mesela, ‘sarı profil yapmayacağım’, saçma geliyor bana. Tamam diyelim yaptım, o kadar… Gerisi yok. Dolayısıyla işin çözüm kısmında belki müzisyenler bir araya gelip ortak bir açıklama yapmaları gerekebilir. Buna yine ön ayak olacak, toplumun tanıdığı, sevdiği sanatçıların olması gerekebilir. Herkesin bu kadar bencil olduğu, kendine odaklı olduğu bir çağda birlikte hareket etmek çok mümkün olmuyor. Ve süreçte sanat kısmı çok havada kaldı gibi geliyor bana. Hep beraber bekliyoruz. Pandemi bitecek de insanlar açlıktan ölmeyecek, enstrümanını satmayacak, her şey normale dönecek… 

Cenap - Müzik insanlar arasında bir iletişim aracı. Sadece o an için icra ettiğin süre yeterli olmuyor çoğu zaman. Çoğu zaman eve gidince de devam ediyor sonra ‘hadi yarın toplanalım’ oluyor. Oradan ‘hadi konsere gidelim’ oluyor, konsere gitmişken ‘beraber yemek yiyelim’ oluyor. Yani bütün bir hayata yayılan bir yapı. Örnek vereyim; bir kaç topluluğum var, kurumlarda ya da özel yerlerde, aşağı yukarı on yıldan fazla bir süredir, topluluk katılımcıları haftada 3 ya da 4 gün sürekli görüşüyorlar. Onları birleştiren değer müzik, ortak paydada buluştukları bir değer. yaklaşık 15 müzisyen eşlik ediyor bu topluluklara. 15 müzisyeni aileleriyle beraber düşündüğünüz zaman 100-150 insan yapıyor. Konser olduğu zaman ışıkçı iş yapıyor, orada konser var diye büfeci iş yapıyor, çaycı iş yapıyor, kahveci iş yapıyor. O kadar çok birbirini besleyen, birbirinden etkilenen bir alan. Ben bunu en çok okulda görüyorum, bir arkadaşımız çalmaya başlayınca hemen yanında yöresinde 3, 4 kişi toplanıyor. Okulda, sen de hatırlarsın kantinde birileri çalmaya başladığında herkes toplanırdı. Çünkü müziğin birleştirici bir tarafı var. Bir de eğitimli müzisyenler diye bir sınıf var, argo tabirle eğer bir yere kapak atabiliyorsan, ‘paçayı yırttın’ diye bakılıyor. Ama eğitimini alıp da dışarıda kalan binlerce müzisyen de var. Hepsi mektepli, hepsi okul mezunu, yüksek lisans mezunu, doktorası var belki. Öğretmen olarak da atanamayabiliyorlar. Ya da mesleğini öğretmenlikle örtüştüremiyor çünkü sazında virtüöz. 

Belki beste yapmaya başlıyor. Dolayısıyla o da açıkta kalıyor. Bir dönem Mimar Sinan’da bir grupla çalışma imkanım oldu; tamamen Roman müzisyenlerden oluşan bir projeydi o. Müzikten başka bir şey bilmiyorlar ki, düşünmüyorlar bile. Tamamen çal, söyle, oyna. Çatalca’da oturan bir öğrencim var, bugün derste de ona söyledim, klarnet çalıyor. ‘Ne yapıyorsunuz’ dedim. ‘Hocam bir şey yapmıyoruz’ dedi. Aslında devletin o değeri koruması için ne gerekiyorsa yapması gerekiyor. Çünkü neden biliyor musun o bir kültür ve o kültür yok olduğu zaman her şey yok olacak. Orada mahalle kültürü, müzisyen kültürü, virtüözlük kültürü, bir müzisyenin yetişmesi ile ilgili aktarım… Çünkü biri klarnet çalarken, onu duyan, balkondan kemanla eşlik etmeye başlıyor. Kemanı duyan kahvedeki darbukası ile eşlik etmeye başlıyor. Bu kültür anca böyle gelişiyor ve nesilden nesile de anca böyle aktarılabiliyor. Buna sahip çıkmayınca ölüme terk etmiş oluyorsun. Sulukule taşındı mesela. Sulukule taşınınca aslında bir kültür yok oldu. O kültür apartmanda yaşamaya alışık değil ki. O mahalle kültürü, sokak kültürüyle hayatta kalıyor. Onu ayakta tutan şey oradaki yaşam biçimi, oradaki sosyal hayat, oradaki ruh, oradaki edebiyat… O yok artık. 

BİN LİRA, ÜÇ BİN-BEŞ BİN LİRA VERMEK ÇÖZÜM DEĞİL. BİRÇOK ÜLKENİN YAPTIĞINI YAPAMAMAMIZ ÇOK ACI

Kapitalizmin yaratmaya çalıştığı şöyle bir algı var ya hatta bu algı USA için "Fırsatlar Dünyası" olarak ifade buluyor. Sormak istediğim şu ‘başarı’ sadece kişinin kendi iradesinde midir?  Kısacası şu an müzisyenlerin bu kadar zor bir durumda olmalarının sebebi kendi performanslarıyla mı ilgilidir?

Banu - Hiç katılmadığım bir değerlendirme. Çok ünlü ve kötü müzisyen de olunabilir. Popüler olmak demek iyi olmak demek değildir. Ayrıca kime göre neye göre? Başarılı olmak kendinle ilgilidir. Öğreniyoruz hepimiz, ölene kadar da öğrenmeye devam edeceğiz, gerçekten öğrenmek istiyorsan tabi. Mesleğinle ilgili veya hayatla ilgili. Ama başarı kişisel, kendini aşabilmek önemli bir şey. Pandemide herkesin böyle bir yönü de ortaya çıktı. Hobilerini yapamayanlar hobilerine zaman ayırma fırsatı, bu uğraşılarını geliştirme fırsatı buldular. 55 yaşında bir tanıdığımın piyanoya başladığını duydum örneğin. Bu bir başarıdır bana kalırsa. Kişinin kendini tanımasının önemli olduğunu düşünüyorum, neleri yaptım neleri yapamadım sorgusu önemli. Ama mesela birebir online müzik dersleri artabilir. Benim kafam hep çözüme gidiyor, sürekli oraya dönüyorum. Ben bir kurumun içindeyim ama sadece özel ders vererek geçinen insanlar var. Bir yerde çalmıyor, bir yerde çıkmıyor, belki beste yapıyor belki sadece enstrümanıyla ilgileniyor ama sadece özel dersten para kazananlar var. Demin müzisyenleri kategorize ettik ya bir kurumda çalışanlar, toplumda önde olanlar, Romanlar, hiç bilinmeyenler… Kitle o kadar geniş ki aslında hiç öyle dışarıdan göründüğü gibi değil. Dolayısıyla bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor çünkü bu pandemi devam edecek. Geçici bir çözüm, çözüm değil. 1000 lira vermek, 3000-5000 vermek çözüm değil. Birçok ülkenin yaptığını yapamamamız çok acı. Her sektör için bu böyle belki ama özellikle sanat camiası için düşünülmesi gerekiyor kesinlikle. İşin bildiğimizden daha vahim olduğunu düşünüyorum. Müzisyenlerin evlerindeki durumun bildiğimizden daha ağır olduğunu düşünüyorum. Gerçekten hiçbir şey kazanamıyorlar şu anda… Kısa çalışma ödeneği var örneğin ama sigortası olmayan bunu da alamıyor. Hiçbir sosyal  hakkı yok. Yok gibiler. Hani ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ hikayesi gibi. Vergi verecekse yaşıyorlar da,  senin ona vereceğin bir şey gerekiyorsa yoklar… Aynen böyle durum. 

Cenap - Böyle zamanlarda sanatçılara ne tür imkanlar sağlanabilir? Eğer bunu üst seviyede yapamıyorsan birazcık daha aşağı inip iller seviyesinde ya da kurumlar seviyesinde yapabilirsin. Örneğin Belediyeler, Halk Eğitim Merkezleri vs. Çünkü belli ki bizim şu an için bütün işlerimiz yüz yüze. Mesela düşünsene biri sadece konser çalıyor, sadece soliste çalıyor sadece düğün çalıyor sadece ders veriyor… Yüz yüze bunların hepsi, şu an hiçbir şey yapamıyor ki… Belki bu pandemi vesilesiyle, ileride daha bunu yaşamaya devam edeceksek pandemi yöntemi geliştirmek lazım. Mesafeli yüz yüzeyse yüz yüze, hibritse hibrit, online’sa online bir şey geliştirecek ki herkes işine gücüne devam edebilsin ve kimsenin sağlığı riske atılmasın. Çünkü bittik artık. 

Banu - Ülkede bir kriz varsa; bir maden çökmüşse, bir şehit olmuşsa, toplumsal bir kayıp yaşanıyorsa sadece müzik kapanıyor. Onun dışında her şey açık. Müzik denilince akla ilk olarak ve sadece eğlence geliyor. Bir de şöyle bir durum var ki çeşitli vesilelerle ülkede kapalı toplantılar yapılıyor, görüyoruz. Yapmak istedikten sonra bunun da çözümü var ya da bulunabilir. Konser mi veriyorsun, covid testi isteyebilirsin, alanları, mekanları daha uygun hale getirebilirsin. Yapmak istiyorsan alternatif yapabileceğin çok şey bulabilirsin. Bizzat müzisyenlerin bile önerebileceği yüzlerce fikir var. Diyelim iki sene sürdü bu süreç, ne yapacak insanlar, ne yapacağız? Para vermek bir çözüm değil ki, var olan duruma göre işleyişi devam ettirebilmek gerek. Parasını da geçtim, müzisyen için ifade alanının olması yaşam kaynağı. Bundan uzak ve mahrum bıraktığın zaman onu da öldürüyorsun. Bir tek paran olmadığı için ölmüyorsun, işin maddi kısmı bir yana manevi kısmı da can yakıcı. Ben icracı olsaydım bu manevi kısımdan mahrum olmak da başka bir şekilde ölüm olurdu herhalde. Yapamamak. Sahneye çıkamamak, alkışı alamamak, söyleyememek veya çalamamak… Dolayısıyla maddi, manevi destek alanlarını düşünmek gerekiyor. Bence kesinlikle para yardımıyla, üç ay beş ayla olabilecek bir iş değil bu.


* Cenap Güngör - İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi
** Banu Günay Güngör - Müzik Öğretmeni

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytül Hasaltun Bozkurt Arşivi