‘Darbe’nin öntanısı : Wernicke-Korsakoff

Ölüm oruçları F Tipi Cezaevleriyle yeniden gündeme geldi. 122 kişi yaşamını yitirdi. Açlık grevlerinin veya ölüm oruçlarının arkasından ise başka bir dram ortaya çıktı: Wernicke-Korsakoff.

Daha önce adını hiç duymamıştık. 80’li yılların ilk yarısından itibaren, zorla da olsa, hak ettiği kadar yer almasa da kamuoyunun gündemine girmeye başlamıştı.

12 Eylül Darbesi’nin cezaevlerine attığı binlerce kişi yalnız gözaltında ağır işkence görmüyordu. Cezaevleri de donanımlı bir işkencehaneye dönüştürülmüştü. Bu da yeterli gelmezse tutuklular keyfi biçimde cezaevinden alınıyor, yeniden polisin işkence tezgahlarına götürülüyordu.

Cezaevlerindeki işkence sistematik biçimde tutukluların yalnız bedenini değil, kimliğini de hedef alıyordu. Tek tip elbise dayatmasından çıplak aramaya, dışkı yedirmekten komutanın köpeğine tekmil vermeye kadar uzanan akla hayale gelmeyecek işkenceler uygulanıyordu. 

Cezaevi personeli ve doktorların büyük çoğunluğu da ‘seçilmişti’ elbette ki. Gardiyanlar bile özel yetiştirilmiş işkence uzmanı gibiydi.

Dönemin işkencehanelerinin en başında Diyarbakır Cezaevi geliyordu. Yapılanlar, tanık ve mağdurların anlatımları daha sonra yayınlanan kitaplara, belgesellere bile sığmadı. Ama ‘insan’ kategorisinde yer alan mahlukların kılını kıpırdatmadı.

Hukuk, yasa, adalet bir yana hiç bir inancın, vicdanın, kabul edemeyeceği bu uygulamalara karşı kendi bedeninden başka hiç bir savunma aracı kalmayan tutuklular açlık grevi ve ölüm orucuyla seslerini duyurmaya çalıştılar.

Daha sonraki yıllarda ise ölüm oruçları, F Tipi Cezaevleriyle yeniden gündeme geldi. Yanılmıyorsam 122 kişi yaşamını yitirdi.

Açlık grevlerinin veya ölüm oruçlarının arkasından ise başka bir dram ortaya çıktı: Wernicke-Korsakoff.

Şimdi 14 yıllık AKP iktidarının yetiştirdiği nesiller de Wernicke-Korsakoff’la tanışıyorlar.

Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça KHK ile ihraç edilmelerindeki hukuksuzluğun giderilmesi için başlattıkları açlık grevinin 64. gününe girdiler.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Bulut, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı muayene ettikten sonra duymaktan korktuğumuz açıklamayı yaptı.

"Her iki vatandaşımızda algılama, duygu durum bozuklukları, zihinsel ve motor faaliyetlerde bozulmalar dikkat çekici. B1 vitamini desteği almalarına karşın bu belirtiler Wernicke-Korsakoff Sendromunun öncü belirtileri. Bu hastaların yüzde 10-15’i yaşamını kaybetmekte ve yüzde 77’si ilerki dönemlerde enfeksiyonlarla kaybedilmektedir. Yüzde 25 kadarı uzun süreli hastane ve özel bakım gerektiren bedensel ve ruhsal sağlık sorunlarından etkilenmektedir."

Gülmen ve Özakça, yaşamlarını ortaya koydukları bu mücadeleyi yalnız kendileri için değil, KHK mağdurlarının tümü için veriyorlar.

15 Temmuz sonrası, şubat ortalarına kadar açığa alınan ve ihraç edilen kamu görevlilerinin toplamı yaklaşık 200 bin. Şu ana kadar ihraç edilen veya işinden edilenlerin tam sayısını bilmiyoruz. Ama sadece akademik dünyada bin civarında ihraç var.

Allah’tan artık ‘darbe’ günlerinde değil ‘ileri demokrasi’ zamanındayız.

12 Eylül’de hiç kimse ihraç edilmedi diyebilirsiniz ama 650 bin kişi gözaltına alındı. Tabi bugünkü nüfus 1980 ile karşılaştırılamayacağından, haliyle bugün gözaltına alınan sayısı yaklaşık 80 bini aşmış olabilir.

Her ne kadar cezaevlerindeki uygulamaların 12 Eylül darbe uygulamalarına benzediği; çıplak arama, su vermeme, A Timi falan gibi görevlilerle tutuklulara keyfi işkence ve kötü muamele iddiaları gündeme gelse de, henüz dışkı yedirildiğini söyleyen olmadı.

Yalnız HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın 12 Eylül uygulamalarına çok benzer bir iddiası var.

Başaran Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde,  Giresun Cezaevi’nde tutuklu bulunan Hamdullah Zengin isimli bir mahkumun bir süre önce savcılık kararı ile cezaevinden alındığını ve emniyet sorgusuna götürüldüğü, bir hafta boyunca nezarethanede tutulduğu ve bu süreçte ölüm orucuna başladığını belirttikten sonra şunları soruyor:

 "Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden alınarak kendisinden haber alınamayan Afşin Musazade nerededir? Emniyet sorgusuna götürülen kişilerin yakınlarına ve avukatlarına haber verilmekte midir veya kendilerinin haber verme talepleri karşılanmakta mıdır? Verilmiyorsa hangi gerekçeler ile verilmemektedir? Tutuklu olan kişilerin emniyet sorgusuna götürülmeleri hangi yasal temellere dayanmaktadır?"

Eminiz ki, bu sorulara Adalet Bakanı Bozdağ’ın en kısa sürede gayet ikna edici bir yanıtı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi