Ergun Babahan
Darbesi, hukuku, demokrasisi çakma; gaddarlığı gerçek!
15 Temmuz darbesi üzerine ifadeler artmaya başladıkça, Türkiye’nin nasıl bir ketenpereye getirildiğini daha iyi anlıyorsunuz. Sonrası önceden detaylı bir biçimde planlanmış ‘çakma’ bir darbe girişimi bütün çıplaklığıyla çıkıyor karşınıza.
Gezi’den sonra Gülen Hareketi’ne karşı tasfiyeye giren Erdoğan ve Ergenekon’un böyle bir girişime birden fazla nedenden ihtiyacı vardı:
- Silahlı Kuvvetler içinde NATO’cu olarak bilinen kanadı FETÖ maskesi altında temizlemek ve meydanı sadece Asyacılara bırakmak.
- Az da olsa var olan hukuk sistemini tamamen devre dışı bırakarak 30 yılı aşkın bir zamandır devlet içinde örgütlenmiş Gülen Hareketi mensuplarını devletten ve sivil toplumdan kazıyıp atmak.
- Kürtlere dur demek. Kürt Siyasi Hareketine imha operasyonu gerçekleştirmek.
- Başkanlık sistemiyle Meclis’i tamamen etkisiz hale getirerek Kürtlerin olası bir siyasi krizde Meclis’te ve hükümette etkin bir pozisyonda olmasının önüne geçmek.
7 Haziran’dan itibaren demokrasi zaten kuşa çevrilmişti. Bombalar, siyasi parti binalarını yakmalar, HDP’lileri tutuklayıp gözaltına almalar, gelmekte olanın göstergesiydi.
Bugün Başkanlık Referandum’undan şikayet eden CHP ve liderli Kemal Kılıçdaroğlu, bu süreçte sürekli devletin yanında yer aldı. Kürt'lerin dokunulmazlığının kaldırılmasına destek verdi. Tıpkı, ‘çakma’ olduğunu ilk günden bildiği darbe girişiminin ardından tıpış tıpış Saray’a gittiği ve ‘Yenikapı Ruhu’na sahip çıktığı gibi. Yenikapı aslında Türkiye’de faşizmin resmen ilan edildiği gün oldu.
Sadece asimile olmuş Kürtlere yaşam hakkı tanıyan üç parti, demokrasinin, hukukun, insan haklarının boğazına ilmiği atmak için o gün tek vücut oldu.
HDP’nin tamamen dışlandığı bu mitingde, Kürtlere yönelik baskı rejimi için geniş kitlenin onayı alındı. Görünür düşman belki FETÖ idi ama adı konulmamış düşman Kürt Siyasi Hareketi idi.
7 Haziran’dan itibaren adım adım Türkiye’de demokrasi, hukuk, hak adına kalan ne varsa, CHP’nin de desteğiyle imha edildi.
Gezi’den itibaren tanıklık ettiğimiz bir devlet vahşeti, gaddarlığı vardı. Gencecik çocuklar, hatta çocuklar polis kurşununa hedef olarak canını kaybetti, gözünü kaybetti ama Mısır’daki Esma’ya ağlayanlar, onların analarını meydanlarda yuhalatmayı seçti.
Gezi olaylarının simgesi haline gelmiş Ayşe Deniz Karacaali dün Rakka’da IŞİD’e karşı savaşırken hayatın kaybetti. Gezi olayları sırasında 20 yaşında olan genç kıza 100 yılı aşkın hapis cezası isteniyordu. Deniz de kendisini dağlara attı. Demokratik bir hukuk devletinde yaşasaydı, belki bu yolu seçmeyecekti ama devletin gaddar tutumu karşısında fazla seçeneği kalmamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi nefreti hala sürüyor. Belki de kendisine direnip başarılı olan tek geniş kapsamlı sivil direniş olduğu içindir bu büyük öfke.
Ancak üzerinde anlaşmamız gereken konu, üslup ve yöntemde Erdoğan etkili olabilir ama bugün yaşananlar, Meclis’teki üç parti yönetiminin devletle yaptığı iş birliği sonucu gerçekleşmektedir.
CHP’nin muhalefetinin ‘çakma’lığını anlamak için Ergenekon sürecindeki etkin muhalefetleri ile bugünkü muhalefet yöntemlerine bakmanız yeterli.
Ancak uzun vadede rahatsız edici olan, CHP tabanının geniş kesiminin de bu siyasetten memnun olması. İzlenen politikadan rahatsızlık duymaması.
Üç parti tabanı FETÖ ile birlikte Kürt Siyasi Hareketi’nin Türkiye’nin birliği ve güvenliği için en büyük tehdit olduğuna inandığı için çakma bir hukuk düzeni ve çakma bir demokrasiyle yaşamaya razı.
Bu tablodan demokrasi ve hukuk devleti çıkarmak mümkün değil çünkü büyük bir ekonomik kriz yaşanmasa, geniş çoğunluğun gidişattan şikayeti yok. Medyası yazmadığı, söylemediği için yok belki ama daha çok duymak istemediği için de yok.
Çantanın sahtesi gibi, hukukun ve demokrasinin sahtesiyle de idare etmeye alışan bir toplumun nasıl bir geleceği olacağı ise herkesin malumu.