Demokrasi varmış!  Ama insan Hakları yok  (1)

Hak kavramının pratik ve yaşanır hale gelmesi pek kolay olmadı. Köleliğin kaldırılması, ırkçılığın suç kabul edilmesi, farklı inançların kabul edilmesi için binlerce insan canını verdi.

Bizim siyasi iktidar yetkilileri ve devleti yönetenler, olmayan şeyleri var gibi göstermede müthiş mahirler.

Buna siyasi başarı, beceri, yetenek diyorlar. Yalanın, yalancılığın adı başarı olarak kabul edildikten sonra olacakları, başa gelecekleri varın siz düşünün.

Yıllarca bu ülkede demokrasi ve özgürlükler, var mı yok mu tartışıldı.

1950’den bu yana iki şey paralel ve istikrarlı! Gitti.

Birincisi; demokrasimiz gelişiyor. İkincisi; 12 Mart’ta Anayasa bol geliyor, 12 Eylül’de demokrasi rayından çıkıyor, 28 Şubat’ta Balans Ayarı yapılıyor, 15 Haziran’dan sonra, Olağanüstü Hal altında olağan üstü! bir demokrasinin varlığından söz ediliyor.

Mesela en son söylenen: "Bu denli özgürlükleri benimsemiş bir Türkiye’ye, demokrasiyi oturtmuş Türkiye'ye kimse kara çalamaz. Bu tür beyanlarda bulunan herkesi ülkelerin egemenlik haklarına saygı göstermeye davet ediyorum."

Üşenmezseniz, Demirel’in 141-142 neden kaldırılmıyor sözlerine, Kenan Evren’in idamlar, binlerce gözaltı, tutuklama ve işkenceler oluyor sorularına verdiği yanıta, Tansu Çiller’in faili meçhullere ve dahi AİHM, hak ihlalleri dosyalarına ve Türkiye’nin savunmalarına bakabilirsiniz.

Muhtemelen şu iki temel savunma ve yanıt görülecektir.

Birincisi, "Türkiye, laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir." Ama diye sıkıştıran sorular olursa: "Biz 1949’da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini imzalamış bir ülkeyiz" yanıtını göreceksiniz.

İkicisi, "İmzalamışsınız ama bakın işkence raporları, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü istediği için mahkûm olmuş olanlara ne diyeceksiniz?" Yanıt. Ya yukarıda ki gibi "Türkiye, demokrasiyi oturtmuş Türkiye'ye kimse kara çalamaz." Ya da  "Türkiye’nin hassasiyetleri var, bu bizim iç meselemiz kimse karışamaz, biz teröre, bölücülüğe, irtica’a karşı laik, demokratik düzeni koruyoruz"  dediler ve demeye devam ediyorlar.

Bu tür açıklamalar hem içeride muhalefete, hem dışarıda münazaralı olduğumuz ülkelere söyleniyordu, söylenmeye devam ediyor.

Gazeteciler içeride: Onlar gazeteci değil, terörist olmamakla birlikte teröre destek verenler.

Üçüncü büyük partinin eş başkanları içeride: Onlar "Terörün siyasi uzantıları." Altı milyon oy almışlar, bunlarda milli iradeyi temsil etmiyorlar mı?: "Biz adaletin işine karışmayız, yargı bağımsızdır!"

İşinden atılan akademisyenler, faili belirsiz ihbarla işine son verilenler : "Yargı karar verecektir!"

İnsan hakları ihlalleri ile ilgili ne sorarsanız sonun, çekin 30-40,50 yıl önceki yanıt dosyasından bir sayfa, aşağı yukarı aynısı görülecektir.

Bir senarist böyle bir senaryo yazsa, bütün zamanların en iyi komedi, dram ödülü alır.

 

İNSAN HAKLARIYLA DOĞAR

Tayfun Atay’ın kavramıyla "dinbaz" olanların hak, hukuk, adalet duysusu kösele olmuş. Yalan söylemek ibadet halini almış durumda ki, Adalet Yürüyüşüne AKP seçmenlerinin verdiği tepki mütedeyyinlerin vicdanlarının siyasete kiralık olmadığını göstermiş oldu. 

Siyasi "dinbazların" söyledikleri kendilerine kalsın. Bazı sorulara yanıt aramak için din âlimi olmanıza gerek yok, Müslümanlıkta insan hakkı, hukuk nedir diye kısa bir gezinti yapsanız, şunları görürsünüz.
Hz. Ömer, "İslâm da hiçbir kimse haksız yere, suçu sabit olmadıkça tutuklanamaz ve hürriyet hakkı elinden alınamaz. Allah’ın hür olarak yarattığı hiçbir insan köle yapılamaz."

Hz. Ali,  "Hiç kimse eyleme geçmediği sürece fikirlerinden dolayı tutuklanamaz."

Kur’ân’da"Bir insanın hayatı bütün insanların hayatına denktir." (Maide, 5:32)

"Birisinin günahı ile bir başkası sorumlu olmaz." (En’am, 6:164)

İnsan haklarıyla doğar düşüncesi tek tanrılı dinlerin ve filozofların ilgi alanı olmuştur. Hak kavramının pratik ve yaşanır hale gelmesi pek kolay olmadı. Köleliğin kaldırılması, ırkçılığın suç kabul edilmesi, cinsiyet eşitliği, farklı inançların kabul edilmesi için binlerce insan canını verdi.

Bu sürecin resmen kabulü, vesika haline gelme tarihine genel olarak bakmak gerekirse:  İslam tarihinde 622 yılında imzalanan Medine Vesikası da bu kapsamda görülmeli ve İngiltere’de 1215 Magna Carta, 1689 İngiliz İnsan Hakları Bildirgesi 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi,  1791 Amerikan Bağımsızlık Beyannamesindeki İnsan Hakları Bildirgesi.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra devletler, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleştiler. Bunun bir nedeni de, insanlara özgürlük tanınmasının, devam ederse uygarlıkların sonu olabilecek savaşları da önleyebileceği düşüncesidir.

1948 yılının Haziran ayında, birçok aşamalardan geçerek, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi hazırlandı. 10 Aralık 1948'de Paris’te yapılan BM Genel Kurulu oturumunda kabul edildi.  Oturumda, 6 sosyalist ülke çekimser kaldı. Bildiri, bu ülkeler ile Suudi Arabistan ve Güney Afrika Birliği dışında kalan ülkelerin oylarıyla kabul edildi.

Türkiye, 6 Nisan 1949’da Bakanlar Kurulu kararıyla kabul etti.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin imzalanmasından 68 yıl sonra Türkiye’nin geldiği nokta; elektrikleri kesilmiş bodurum katı gibi.

Bugün bildirgede yer alan hakların çoğu askıda, uygulanmıyor ve ihlal ediliyor.

İlk 11 maddeyi aşağıya alıyorum.

 

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ

Madde 1-
Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.

Madde 3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır.

Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.

Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.

Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.

Madde 8- Herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.

Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.

Madde 11: 11/1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.

11/2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.  Bildirgenin tamamı

Bildirgede yer alan temel ilkeler doğrultusunda temel hak ve özgürlükler alanını genişleten antlaşmalar, sözleşmeler yapıldı. Bu sözleşmelerde yer alan insan hakları, düşünce, örgütlenme özgürlüğüne Türkiye yıllarca çekince koydu.

1926 yılında kabul edilen 141-142 ve 163 maddeler Nisan 1991’de kaldırıldı. Yerine getirilen Terörle Mücadele Yasası, 141-142. maddeleri aratır oldu.

Bu konuya başka boyutla haftaya devam edecek

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi