Fadıl Öztürk
Deniz’i vurdular...
Kandil’i vurmaları iç kamuoyunda istedikleri sesi bir türlü getirmedi. Birleşmiş Milletler’in denetimindeki, sivil halkın yaşadığı Mahmur Kampını vurdular yine istedikleri yankıyı uyandıramadılar. Her gün attıkları muzaffer gazete başlıkları, ‘kendin yap, kendin dinle televizyon programlarıyla da seslerini Türkiye’nin batısına ulaştıramadılar. Barzani’yi peşlerine takarak kardeş kanı dökmeye çalıştılar yine Türkiye kamuoyunda ‘Kürtleri ezip yok ettiklerine’ ilişkin havayı yayamadılar. Tek şansları kalmıştı o da kontra terörünü özellikle örgütlü Kürtler (HDP) üzerinden batıya yayarak emellerine erişmek. Ve bunu Ege’nin görece naif kenti olarak bilinen İzmir’de sahneye koyarak Kürtlere karşı kirli savaşın sınırlarını bütün vatan sathına İzmir’den yaymak. Ankara Gar Katliamında, Suruç’ta ve Diyarbakır’da olduğu gibi onlar için insan hayatı önemli değil, önemli olan korku ve panik yaratarak iktidarda kalmak.
İşte tam bu nedenle yine kapatmak istedikleri HDP’yi hedefe koydular. O gün Deniz Poyraz’da dahil parti binasına gelecek tüm partililer ve tüm misafirler hedefteydi. Deniz eğitilip donatılarak yollanan katil vasıtasıyla altı kurşunla vuruldu. Dökülmüş kan var ama Devlet ve onun İçişler Bakanı hala yok ortada.
Deniz Poyraz artık Kadifekale’deki evinden çıkıp o daracık sokakları geçerek otobüs durağına oradan da hayatın kalabalığına karışamayacak bir daha. Katil altı kurşunla aldı ondan hayatını, bizden onu. İzmir’de evden işine, işten evine giden genç bir kızın hayatını aldılar, insanlar arasından geçerek gitmesini, vardığı iş hanının merdivenlerini tırmanmasını, çantasında anahtarını çıkarıp HDP İzmir İl Örgütü'nün daire kapısını açmasını ve misafirlerini beklemesini aldılar Deniz’den, Deniz’i gencecik yaşında sevdiklerinden...
Su vurulur mu hiç? İzmir’de gün ortasında denizi vurdular. Deniz gibi ağız bağız hayat dolu olan genç kızımızı vurarak bir acı daha soktular koynumuza. Kardeşlerine anne yarısı, kendisine can yoldaşı kızını yitirdi bir anne. Bir babanın kalbi sökülüp alındı göğsünden yine. Cezaevinde açlık grevinde olan abilerinden görüş günlerinin sevincini, bekledikleri mektuplarını aldılar. Dünya bir umudu yine göklere yükselecek bir acıyla yoğurdu, insanlık içinden katil çıkardığı için utanmadan döndü yine kendi etrafında, durmadı. Asya, içine çökmedi. Savaş sanayisi ve ışıklı otobanlarıyla utanmadı Avrupa. Kendini çöle vurmadı bahtı kara Kara Afrika. Umudun ardından sokaklara taşmadı Latin Amerika. Biz yine bir ölümle baş başa kaldık, Deniz’in ölümüyle...
Deniz Poyraz artık Kadifekale’den İzmir körfezine yukarıdan bakamayacak. İmbat yüzünü okşasın diye bir yaz günü evlerinin penceresini açamayacak. Geceleri perdeleri kapayıp ışıkları yakamayacak. Kardeşlerine sofra kurup neşe toplayamayacak. Bu yaşına kadar yaşadığı o evinde uyuyup, uyanamayacak bir daha. Yüzler, binler onu bugün toprağa verecek, toprak Deniz’i bir buğday tanesi gibi koynuna alacak. Yeşerecek Deniz’in gülümsemesi. Boy attıkça rüzgârda genç bir kız gibi salınacak. Ailesiyle büyüdüğü o evde, bazen dokunduğu her şeyle kendisini anımsatan olarak, bazen yüzün dönüldüğü yerde görünüp kaybolan hayal, bazen uykudan rüyalara sızarak sabaha kadar terk etmeyecek onları. Şimdi kızı olmayanların kızlarını, kardeşi olmayanlar kardeşini, ablası olmayanların ablasını yitirmiş gibi acı duymaları bundan...
Bu yazdıklarımı kaç kişi umursar, kaç kişi acısı sayıp o acıyı kendi acısı yapar, kaç kişi Deniz’de kendi kızını kendi kızında Deniz’i görür bilemem ama Deniz vurulduğu anda körfezden sular altı kurşun yarasından oluk oluk akıp gitti. Körfez’in tuzlu suları süzülerek kuruyan gözyaşı gibi durdu İzmir’in yanaklarında. Suyun bıraktığı kocaman boşluk vapur ve balık ölüleriyle doldu. Bir iskeleden yolcu alıp ayrılan vapurlar varamadı karşı iskeleye. İnsanlar vapura bindikleri iskelelerden karşı kıyıdaki evlerine gidemediler. Gökyüzü martı ölüleriyle doldu da biri bile düşmedi yere. İnsanların gözlerinde balıklar çırpınarak can çekişti.
Hiçbir kent sadece orada doğup büyümüşlerden oluşmaz. Göç alır, göç verir kentler. İzmir en Mardin yerinden vuruldu dün. Başka kentlerden gelip İzmirli olmuşlar Deniz’in acına sırt dönüp gitmediler.
Ama tüm bu olanların bir yanı var ki, işte o canımı yakıyor. O da suç örgütü lideri/mafya babası Sedat Peker’in bile Deniz Poyraz’ın ailesine başsağlığı dilediği bir durumda birçok muhalif duruşa, bildiriye, anmaya, beraber imza attığım şair, yazar, sanatçı ve geçmişte birlikte mücadele verdiğim eski siyasi arkadaşlarımın çoğu bu cinayeti görmezden geldi. Nerede kaldı bizim düzene muhalifliğimiz? Nerede kaldı ezenden yana değil, ezilenden yana duruşumuz?..
Canımı yakıyor bu gerçeklik. Sessiz kalanların bilinçli davrandıklarını düşünüyorum ‘birlik ve beraberlik’ çağrısı da yapmıyorum. Varsın ben ve benim gibiler tüm hayatımıza rağmen sadece Kürt, onlar da işlenmiş bir cinayet karşısında suskunluk ve kabullenişle sadece Türk olsunlar.