Deprem sonrası siyah ve gri bir yaşam

Yaşamın gri ve siyah renklerden ibaret olduğu deprem bölgesinde insanların artık iktidardan da muhalefetten de umudu kalmamış. Tek bir umut var, o da insanların, Hatay’dan asla vazgeçmeden kenti yeniden inşa edeceklerine olan inanç.

‘’Her insan, ruhunda taşıdığı kaos ve cehennemi çatışma, ayrımcılık ve ırk, ideoloji, inanç ve din arasındaki savaşlara dönüştürerek yaşadığı dünyaya taşır.’’

Stefano D’Anna

Bu hafta, DEM Parti olarak depremde en fazla hasar alan Maraş ve Hatay kentlerine yaptığımız ziyareti ve gözlemlerimi yazacağım.

Yaşadıklarımı ve gördüklerimi nasıl kaleme alırsam alayım, o acıları yeterince ifade edemeyeceğimin bilincindeyim. Deprem bölgesinde yaşananları ekranlardan ve haberlerden takip eden dostların zihninde canlandırdığından çok daha vahim bir tablo var. Her bölge kendine özgü acılar ve sorunlar yaşıyor.

MARAŞ ZİYARETİMİZ

Dem Parti heyeti olarak, depremin yıl dönümünde eş başkanlarımızla birlikte anmalara katılma ve çeşitli ziyaretlerde bulunma kararı aldık. Ben de Eş Başkan Tülay Hatimoğulları’nın heyetinde yer aldım. Yoğun gündemli MYK toplantısının üzerinden 24 saat geçmeden Maraş’a gitmek için yola çıktım. Yolculuk için uçağa bindiğimde, çeşitli tarikatların temsilcileri olduğunu anladığım insanlarla karşılaştım. Hemen yanımda oturan kişi de bunlardan biriydi.

Uçak Maraş’a inerken sis nedeniyle sorun yaşadı. Hemen ön tarafımda oturan bir Maraşlının, “Biliyor musunuz? Bu havaalanında uçak indirme sistemi yok. Her daim sorun çıkıyor” sözleri aslında yapılan havaalanlarının yeterli donanıma sahip olmadığını bir kez daha hatırlattı.

Uçak rötarla indikten sonra programa katıldım. İlk ziyaretimizi, Maraş’ta en fazla definin yapıldığı Kapıçam Mezarlığı’na yaptık. Garip bir şekilde, tam da depremin seneidevriyesinde tüm mezarlıklara bayraklar asılmıştı. “Bu durum hep mi vardı?” diye sorduğumda, “Hayır. Yeni yapıldı. Devlet erkânının ziyaret edecek olmasından dolayı muhtemelen” cevabını aldım. Nereden bakarsanız bakın, devlet erkânı gelecek diye özen gösterilmesi üzücü. Özen her zaman gösterilmeli.

Mezarlıkta, depremde hayatını kaybedenlerin ailelerinin bağladığı eşarplar, bırakılan oyuncaklar, duvaklar ve özel eşyalarla dolu bir atmosfer vardı. Her köşede, yabancıları görünce feryatlarını duyurmaya çalışan, yakınlarını kaybetmiş insanları görüyorsunuz. Heyet olarak mezarlıkta her birinin yaşadığı acıları dinledik ama anlatılan acıları aktarmak mümkün değil, kelimelere dökemiyorsunuz bile.

Heyet olarak Çiğli Köyü’ne doğru yola çıktık. Köyü vardığımızda doğa ana bize kendini hatırlattı. Tam merkezinde bulunduğumuz bir yerde deprem yaşadık. Daha sonra öğrendiğimize göre 4,6 büyüklüğünde bir sarsıntı olmuş. Ayağımızın altından resmen o toprağın çekildiğini hissettik. Doğa ana insanlığa çok kızgın.

Köy halkı, deprem zamanı yaşadığı acıları anlattı. Üzerinden 1 sene geçmiş olmasına rağmen günlük hayatlarındaki sıkıntıları dile getirdiler. Köylerinin gelir kaynağı olan ormanlık alandaki ağaçlar devlet tarafından kesilip evler yapılıyormuş. Hak sahipleri başvuruda bulunduklarında bu evlerin BEŞ MİLYON liraya satılacağı söylenmiş. Yanlış okumadınız, 5 MİLYON! 66 Yaşında olduğunu söyleyen bir amca, ‘’Devlet bizi müşteri gibi görüyor. Ben eşimi ve çocuğumu kaybettim. Gelir elde ettiğimiz ormanımızı da yok ettiler. Yıkılan evimin yerine bir şey inşa etmeme de izin vermiyorlar. Bizlere dayatılan yerleri kalan emekli maaşımla nasıl ödeyeceğiz?’’ diyerek feryat etti. Benzer feryatları aslında sık sık duyduk. Yapılan yerlerin aslında devletin deprem fonlarıyla inşa edildiği öngörüsü halk arasında çok yaygın bir görüş.

Köy halkı kendi imkânlarıyla, depremde kaybettiği canların fotoğraflarının olduğu bir anıt yapmış. Karanfillerimizle ziyaret ettikten sonra, ölen canların bir sayı olmadığını, isimleri ve depremden önce bir hayatı olduğunu tekrar söylemek gerektiğini düşünüyorum.

CEMEVLERİ ZİYARETİ

Çeşitli koordinasyonda görev yapmış biri olarak cem evlerinin, deprem zamanı halkın her sorununa derman olmak için önemli rol üstlenmiş olduğunu söylemem gerekiyor.

Bunlardan bir tanesi bizim de ziyaret ettiğimiz Narlı Cemevi. Deprem cemevlerini de yıkmış. Cemevleri sadece inanç merkezi olmanın ötesinde çok önemli işlevlere sahip. Yıkılan yerlerde konteynerlerde varlıklarını sürdürüyorlar. Narlı Cemevi’nde bir konteyner morg olarak kullanılıyor. Cemevi başkanı deprem sırasında yaşananları anlatırken üzüntümüz ve kızgınlığımız daha da arttı. KIZILAY ve AFAD’ın günler sonra geldiğini, içecek sularının bile olmadığı, yetkililerin üstlerindeki elbiselerin bile koşullara uygun olmadığını, gelen yardımları onlara vermek zorunda kaldıklarını söylediler. Bölgede yaşayan ve Alevi inancından olanların çoğunluğu oluşturduğu ve hatta %95’i Alevi olan yerlerde bile camilerin tamamlandığını fakat cemevi inşaatlarına başlanmamış olduğunu da dile getirdiler.

DEM PARTİ PAZARCIK İLÇE ÖRGÜTÜ ZİYARETİMİZ

Programımızda DEM PARTİ Pazarcık İlçe Örgütü’ne yapacağımız ziyaret de vardı. Tabii her yerde depremin etkisi hemen fark ediliyor. Depremin üzerinden bir sene geçmesine rağmen moloz yığınları hâlâ her köşede duruyordu. İlçe örgütümüz de yıkılan binalar arasında. Epeyce yaş almış partili bir ablamız kendi arsasına ilçe örgütümüzün bir konteyner yerleştirmesine imkân tanımış ve böylece yeni bir merkez oluşturulmuş.

Bizleri gören partili arkadaşlarımız ve bölgede yaşayan insanların neredeyse hepsi depremde ve sonrasında yaşadıkları acıları feryat ederek anlattı. Herkes devletin gecikmiş yardımlarını ve ayrımcılığını dile getiriyordu. Bizlerin gündemi olan siyaset atmosferinin çok ötesinde yaşamsal sorunlar için destek talep ettiler. Yaşananları dinlerken gözlerinizden yaş inmemesi imkânsız. Buruk bir ruh haliyle Pazarcık’tan ayrılırken yaşanan acının boyutunu yolda tekrar fark ettik. Depremde yıkılmayan binaların bile ayakta duracak dermanı yoktu.

ANTAKYA ZİYARETİ

Antakya’ya geçmeden önce vekilimiz İbrahim Akın ve heyette olan parti bileşenimiz YSP temsilcisi Münir Korkmaz’la Antep’e gittik. İbrahim vekil deprem olduktan sonra hemen bölgeye gitmişti. O günlerde yaşadıklarını anlatırken bir yıl sonra bile pek bir değişiklik olmadığını gördük. İnsani acılara artık büyük bir öfke eşlik ediyor.

Antep’teki görüşmelerimizi tamamladıktan sonra yine aynı gece hiç uyumadan depremden en çok etkilenen yerlerden biri olan Defne’ye doğru yola çıktık. Defne’deki anma etkinliği saat 04.17’de başlamadan önce insanların ellerinde bir kabın içinde (Pokur) bahur denilen tütsüleri ve reyhanları gördüm. Bu tütsüler, bizlerin kilisede kullandığı ‘’Ğunk’’ denilen tütsülerle aynıydı. Afişler ve isyan her köşedeydi. Alana sis yayılmıştı ve insanlar yakınında olanları bile göremez haldeydi. Defne’nin her köşesi molozlarla, çamurla ve patlamış yer altı sularıyla doluydu.

Meydanın bir bölümünde devlet yetkililerinin açıklama yapacağının söylenmesi üzerine halkın isyanını anlatmam mümkün değil. Bunun neticesinde iktidarın bakanları söz alamadığı gibi yerel belediye temsilcileri de tepkilerden nasibini aldı. Biz sembolik olarak yıkılan bir yerde konuşma yaparken bir vatandaşın sözler zaten ıslak olan gözlerimizden daha fazla yaş gelmesine sebep oldu: Ben devletten ne bir yer ne de bir para istiyorum, ben kızımın ve eşimin bedenini bulmak istiyorum’’

Bu sözler gerçeği bir kez daha hatırlattı. Her köşede aile fertlerini bulamamış yüzlerce aile var. Gecenin o saatinde kolluk kuvvetlerinin alana giriş ve çıkışlarda zorluk çıkarma çabasını da ayrıca söylemek gerekiyor. Sonunda insanlar dayanamadı ve bariyerleri yıkmak zorunda kaldı. Kolluk kuvvetlerine yönelik en büyük tepki, “Deprem günü neredeydiniz?” sorusuydu. Alanın her yıkılan köşesinde meşalelerle ve pankartlarla anmaya gelen insanlar vardı. Hepsi Türkçe ve Arapça cümlelerle isyanlarını ve acılarını dile getiriyorlardı. Kendisi de Antakyalı olan Eş Başkan Tülay Hatimoğulları’nın, “Bölgenin kraliçesi Antakya’yı tekrar bizler inşa edeceğiz” cümlesi çok anlamlıydı. Hatimoğulları, Antakya’da en çok duyduğum cümle olan, “Affetmeyeceğiz, Helalleşmeyeceğiz ve Unutmayacağız” sözünü konuşmasında tekrarladı. Depremin olduğu saat olan 04:17’de yapılan anma hayatımda asla unutamayacağım saatlerden biri olacak. Ortaçağı andıran yıkılmış, viran bir kentte ölüm acısıyla dolu bu gri geceye eşlik eden isyan aklımdan hiç çıkmayacak.

Gün ağarana dek vaktimizi Defne’deki yine konteynerden ibaret olan il örgütümüzde geçirdik. Kurulan çadırda yapılan çorbamızı yudumladık. Sabah saatlerinde Eş Başkanımızın doğduğu mahalleye yakın olan Samandağ’daki mezarlığı ziyaret ettik. Beraber büyüdüğü ailelerin mezarlarının bulunduğu mezarlığa gittik. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen acı doruk noktasındaydı. Bir baba bizlerin ziyarete geldiğini görünce yaşananlara isyanını sakince dile getirdi. “İki çocuğumun üç gün toprak altında sesini duydum. Ama dördüncü gün onları kaybettim. Üç gün içinde bir kepçe, kurtarma ekibi gelse ben çocuklarıma ulaşacaktım” sözlerini unutmam mümkün değil. Yine Tülay başkanın ablası olarak gördüğü, yıllarca insan hakları üzerine mücadele vermiş bir yoldaşımızın kardeşinin sözleri çok önemliydi. Gözleri dolarak, “Bizler tekiz, kimsemiz yok. Bizlerin birlikte dayanışması dışında elimizde başka bir şey kalmadı dedi ve isyanını dile getirdi. Ablasını enkazdan çıkarmak için günlerce kepçe beklediğini söyledi. Karanfillerimizi bırakarak çıktığımız mezarlığın her köşesinde ayrı bir feryat, isyan ve gözyaşı vardı.

SAMANDAĞ’A YÜRÜYÜŞ

Samandağ’da deprem sonrasında yan yana gelen örgütlerin katıldığı bir anma yürüyüşü yapıldı. Arapça sloganların da sıklıkla atıldığı bu yürüyüşte özellikle Arap Alevilerin göçe zorlandığı vurgusu vardı. Bir ilçede gerçekleşmesine rağmen gerçekten son dönemlerde gördüğüm en kalabalık yürüyüş oldu. Gençler ve kadınların çoğunlukta olduğu bu yürüyüşte, ‘’HELALEŞMEYECEĞİZ, AFFETMEYECEĞİZ, ASLA TERKETMEYECEĞİZ’’sloganı ve tabii iktidara yönelik isyan öne çıktı. Hava aydınlanmıştı artık. Samandağ’da yapılan yürüyüşte yıkımın anlatmakla zorlandığım boyutunu daha net gördük.

DEM PARTİ, salı günü olağan grup toplantısını deprem bölgesinde yapma kararı almıştı. Yürüyüşten sonra toplantıyı Antakya’da gerçekleştirdik. Halk kürsümüzü deprem mağdurlarıyla paylaştık. Eş Başkan Hatimoğulları, depremzedeleri müşteri gören iktidardan, bölgeden uzaklaştırılmak istenen ve ayrımcılığa uğrayan halklardan ve inançlardan bahsetti. Rezerv yasa diye çıkarılan yasanın aslında bir rant yasası olduğunu ve depremde kaybettiğimiz insanların gerçek sayılarının saptırıldığını da vurguladı.

HATAY YÜRÜYÜŞÜ

Hatay merkezinde yapılan son etkinlik, sendika ve siyasi parti kurum temsilcilerinin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin ve Hataylıların katıldığı bir yürüyüştü. Medeniyetlerin birlikte yaşadığı mekanlar önünde durarak protestolar yapıldı. Yürüyüş sırasında Hatay merkezinin ne halde olduğunu bir kez daha gördük. Kiliselerde anma ayinlerinde ve sokaklarda düzenlenen anmalarda depremin tüm mağdurları tek bir yürek oldu

Yürüyüşte beni yazılarımdan tanıyan Alevi bir kadın depremzede kolumdan tuttu, Armutlu civarında yaşadığını ve depremden tam beş gün sonra Konya’dan gelen bir tarikatın çorbasını propaganda konuşmalarını dinleyerek içmek zorunda kaldığını, ağlayarak anlattı. “Açtım. Çorbalarını içmek zorunda kaldım ve onların o halde propaganda yapmalarına cesaret edip cevap veremedim” diye üzüntüsünü dile getirdi.

Teselli etmeye çabaladım ama insanlık adına bir kez daha üzüldüm. Muhtemelen yazımı okuyacak olan bu Alevi cana yazımda yer verme sözümü yerine getirmiş olayım.

DÖNÜŞ YOLU

İstanbul’a dönüş biletim Hatay Havaalanı’ndandı. Dönüşümün Antakya’dan olduğunu duyan arkadaşlar bunun mümkün olmadığını söylemişlerdi. Pistin sorunlu olduğunu ve muhtemelen Adana’ya yönlendireceğimi de belirtmişlerdi. Dedikleri oldu ve uçuşumdan kısa bir süre önce gelen mesaj çok manidardı: “MÜCBİR NEDENLERLE uçuş iptal edilmiştir.”

Hatay merkezden havaalanına giden hiçbir araç yoktu. Amik Ovası’nın göbeğine yapılan bir havaalanının işlevli olmayacağını anlamamak imkânsız aslında. Araçla ulaşımımı sağlayan arkadaş, yerel mühendislerin tepkilerine rağmen yapılmış olan bu havaalanının durumunu anlattı. Servis aracı kalkmadan alanın içine girerek incelemek istedim. Kapıda çalışan görevliler ve birkaç uçak firmasının temsilcisi dışında kimse yoktu. Ne bir kafe ne de başka bir yer faal değildi. Daha önce geldiğimdeki halini hatırlayınca hüzünlendim. Uçuş kapısının hemen yanında olan hediyelik yiyecek satan stant geldi gözümün önüne. Orada çalışan gençler hayatta mıdır diye merak ettim. Ah ah ne çok canımız, yapılan ihmallerden dolayı göç etti.

Hatay Havaalanı kalkışlı biletlerin satılmasının aslında sadece bir kandırmaca olduğu söylemem yanlış olmaz. Mücbir sebebin aslında ne olduğu çok net: Hâlâ tehlike barındıran ve yenilenmeyen bir havaalanıdır tam olarak karşılığı.

SON SÖZ: GRİ VE SİYAH YAŞAM

Binaların üzerine kötü bir yazıyla yazılmış “Az Hasarlı”, “Yıkılacak”, “Orta Hasarlı” ibarelerini görerek yaşam mücadelesi veren deprem mağduru insanlar var. Bırakın yeniden inşa edilmesini, molozların bile kalkmadığı, her yerde su patlaklarının olduğu, ulaşımın neredeyse olmadığı ve acının her yerde görüldüğü bir ortam var. Yaşamını idame ettirecek iş imkânları neredeyse kalmayan ve müşteri olarak görülen depremzedeler, her gün hem zihnen hem bedenen hem de ruhsal olarak büyük bir mücadele vermek zorunda.

Yaşamın gri ve siyah renklerden ibaret olduğu bu bölgedeki insanların artık iktidardan da muhalefetten de umudu kalmamış. Dronlarla her şeyi izleyenler umarım bu acı durumun en kısa zamanda farkına varır.

Tek bir umut var. O da insanların, Hatay’dan asla vazgeçmeden kenti yeniden inşa edeceklerine olan inanç. Depremde kaybettiğimiz canları tekrar saygıyla anıyorum. Umudu elbet halklar yan yana yeşertecek. Geçmişte ayağa kalkıp o şehri tekrar kuranların torunlarının bunu başaracağından hiçbir şüphe duymuyorum.


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi