Eser Karakaş
Devlet gibi bir devlet Kürt meselesine nasıl yaklaşmalı?
Ben "Kürt meselesi" ifadesini sevmiyorum ama yerleşik bir yanlış, ben de fazla çıkıntılık yapmadan aynı ifadeyi kullanacağım.
Kürt vatandaşlara anayasal olarak bile Türk de, anadillerinde eğitim haklarını yine anayasal olarak engelle, seçilmiş yerel temsilcilere yerel hizmetlerin finansmanı için yerel vergi salma hakkı verme (bu herkese üstelik), seçilmiş milletvekillerini, eşbaşkanlarını hapse at, tüm seçilmiş yerel yöneticilerini görevden al, kayyımlar ata, sonra da "Kürt meselesi de, ciddi bir izan eksikliği.
Türkiye’de Kürt meselesi değil, agresif bir Türk milliyetçiliği meselesi vardır, kimse kusura bakmasın.
Kürt meselesinin ciddi bir müzakere süreci ile çözüleceği kesin ama müzakerelerin başlayabilmesi için de ön koşullar var.
Türkiye devleti Kürt hareketinin temsilcilerine müzakere süreci için silah bırakma değil ama en azından ateşkes öneriyordu, aklım ermez bu taktik konulara ama çok da manasız durmuyor.
Ancak, beni daha çok ilgilendiren, müzakere sürecinin başlaması için devletin yapması gerekenler.
En genelinde müzakere sürecinin etkin işleyişi için devletin evrensel standartlarda bir hukuk devleti olması gerekiyor.
Evrensel hukuk standartları müzakere konusu olamazlar, tam da bu nedenden müzakereler için, devletin atması gereken ön adımlar var.
Bu hukuk konuları, tekraren ifade ediyorum çünkü çok önemli buluyorum, müzakere masasına gelemez, hukuk müzakere konusu değildir, siyasi konular müzakere edilebilir ancak.
Örneğin Türkiye’nin idari yapısı nasıl olacak, üniter bir yapı mı, federal bir yapı mı? Bu konu siyasi bir konudur, meşru müzakereye açıktır ama yine örneğin Anayasanın 66. Maddesi yani "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" ifadesi bir hukuk ve siyaset yanlışıdır, bu konu müzakereye açık olamaz çünkü anadili Türkçe olmayan bir vatandaşa anayasal anlamda Türk demek vahim bir insan hakları ihlalidir.
Üniter ya da federal bir idari yapı tartışmalarında da, bu tartışma yasal ve meşrudur ama merkezi devletin ülkenin toprak bütünlüğünü tartışmaya açmama hakkı vardır, bu hak da eleştirilemez kolay kolay.
Ancak, federal devlet yapıları toprak bütünlüğüne tehdit değildir, ABD, Almanya, Belçika, İsviçre gibi ülkelerin federal devlet yapılarının olduğunu unutmayalım.
Bir ülkenin toprak bütünlüğünün güvencesi üniter yapı değil, vatandaşının özgürlük, zenginlik, güvenlik üçlüsü içinde mutluluğudur.
Hıristiyan teolojisindeki Teslis (Trinity) kavramını ben de siyasi kutsal üçleme anlamında "özgürlük, zenginlik, güvenlik" birlikteliği, üçlemesi olarak kullanıyorum.
Yukarıda belirttiğim gibi Kürt meselesinin çözümü siyasi (hukuki değil) müzakerelerden geçiyor ama asla evrensel hukuk standartlarını tartışmaya açmadan, müzakere etme yanlışına düşmeden.
Bu bağlamda başlıkta belirttiğim devlet gibi bir devlet Kürt meselesinin çözümüne yönelik müzakere süreci öncesi hukuk devleti olmanın gereklerini Kürt sorunundan bağımsız olarak yerine getirmelidir
Bu alanda çok sayıda gerek ifade edilebilir ama ben bu yazıda Kürt meselesi ile doğrudan ilintili en temel beş gereği yazacağım.
1-Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sıfatının bir etno-kültürel aidiyet ile ilişkisinin kesilmesi (Anayasa Madde 66).
2-Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kendi anadilinde temel eğitim-öğretim görme hakkının tanınması (Anayasa Madde 42); Lozan antlaşması çerçevesinde ekalliyet (azınlık) diye tanımlanan vatandaşlarımıza tanınan bu hakkın azınlık kavramını kullanmadan her vatandaşımıza tanınması gerekmektedir.
3-Güçlü yerel yönetim demek seçilmiş yerel yöneticilerin (yerel meclislerin) yerel hizmetlerin finansmanına yönelik sadece yerel vergi salmalarının önündeki anayasal engel kaldırılması demektir, Anayasanın yedinci maddesine yerel vergilerle ilgili bir istisna hükmü getirilmelidir.
Ürettiği yerel hizmetin finansmanı için yerel vergi salma hakkı olmaksızın güçlü yerel yönetim olamaz.
Bazılarının iddia ettiği gibi yerel seçilmişlerin yerel vergi salabilme hakkı federasyon demek değildir, federasyon bambaşka bir konudur; Fransa gibi geleneksel merkezi bir devlette de yerel seçilmiş meclislerin yerel vergi salma hakları vardır ve kimse bu ülkede bu hakkın federasyon anlamına geldiğini iddia etmemektedir.
4-Başta Anayasanın dibacesi olmak üzere Anayasadan Türklük vurgusu yapan hamasi ifadeler, sıfatlar kendilerini etno-kültürel bağlamda Türk olarak tanımlayan yurttaşlarımızı rahatsız etmeyecek yöntemlerle çıkarılmalıdır; unutulmamalıdır ki anayasalar nihai analizde hukuki belgelerdir ve hukuk sıfat sevmez.
5-Anayasanın 127. Maddesinde Merkezi idareye (merkezi devlet, merkezi kamu hizmeti) Mahalli idareler (yerel devlet, yerel kamu hizmeti) üzerinde tanınan idari vesayet yetkisi mutlaka kaldırılmalıdır çünkü kamu hizmeti kavramı hiyerarşi kabul etmez, merkez ve mahalli arasında hiyerarşi değil tamamlayıcılık söz konusudur.
Bu beş konuyu daha da arttırmak mümkün ama ben devlet gibi bir devletin siyasi müzakereye başlamadan bu beş hukuk defosunu kaldırarak müzakere sürecine girmesini tercih ederim çünkü bu beş konu evrensel hukuk defosudur ve müzakereye açık olamayacak kadar yanlıştırlar.
Bu yazıyı yazdığım günün sabahı HDP demokrasi ve barış çağrısını yaptı, en genel anlamıyla olumlu buldum bu çağrıyı ama çağrının her yerinde hissedilen "diyalog ve müzakere" çağrısı umarım evrensel hukuk standartları konularını kapsamamaktadır çünkü bu konular müzakereye kapalı konulardır, devlet gibi bir devlete düşen bu defoları müzakere süreçlerinden bağımsız olarak düzeltmektir.
Sağlıklı siyasi müzakere süreci böyle başlamalıdır.
Merkezi devlet hukuk defolarından kurtulacak ve silahlar susacak müzakereler öncesi.