Ahmet Nesin
Dincilerin 'kadın'ı siyasette kullanma klavuzu...
Türkiye’de siyasette ‘Kadın’ ne zaman çok yer sahibi oldu diye düşündüğümde aklıma çok fazla da olay gelmiyor. En çok aklıma gelen olay, Mustafa Kemal’in kadına seçme ve seçilme hakkının vermiş olduğu tarih geliyor ki, bu bile bana çeşitli nedenlerle çok komik ve antidemokratik gelir. Bütün Kemalistler sıkıştığında Atatürk’ün kadına seçme ve seçilme hakkını İsviçre’den bile erken verdiğini söylerler, hem kendilerini hem de Mustafa Kemal’i demokrat yaparlar ve bunu devrim olarak tanımlarlar. Oysa ben olaya hiç de öyle bakmıyorum, birincisi bir olayın devrim olabilmesi için, olayın içindeki insanların bunu istemeleri ve hem devleti hem de hükümeti zorlamaları gerekiyor. Oysa seçme ve seçilme hakkı hiç de öyle değil, tam tersine bir erkek tarafından verilen bir hediye gibi.
Kadınlara oy hakkı verilmiş ama cumhuriyet kurulduğunda okuma yazma bilen kadınların oranı %2, yani pusulayı bile okuyabilecek kadın sayısı sınırlı. Bunu bu hak verilsin ya da verilmesin tartışması olarak söylemiyorum, okuma yazması olmayan bir bireyin (Zaten birey de olamıyor bence) kendisine hak verilip verilmediği gibi bir tartışması yok, o yüzden de devrim filan değil.
Kadının örtünmesi kuralı da aynı mantıkla değil mi, kadınlar bir araya gelip de açık bedenle erkekler tarafından ne kadar rahatsız edildikleri üzerinden örgütlenip de bunu mu tartışıp, protesto etmişler. Hayır, cumhuriyet kadınlarıyla aynı durumdalar ve erkeğin tahakkümü altındalar ve erkek yasa kitabı elinde, onlar hakkında kararlar alıp, yazıyor ve uygulamaya başlıyor. Sonunda da kadına sormadan aldığı bu kararı "Kadınların giyinme özgürlüğü" diye siyasi anlamda piyasaya sürerek kadını kullanıyor.
Yıllar önce "2 Mustafa’sız bir Türkiye istiyorum" diye bir yazı yazmıştım. Hâlâ aynı görüşteyim, Türkiye’de demokrasi isteyenlerle faşizmi isteyenler arasında bir mücadele, bir savaş yok, 2 Mustafa’nın dedikleri arasında bir savaş var, bizler de onların arasında, gerçek özgürlüğü, halkların kardeşliğini bağırıp, çağırıyoruz.
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye’de siyasete "Kadın" değişik bir şekilde, saçıyla, başıyla, daha doğrusu örtünmesiyle girdi. Bu plan yavaş yavaş bir proje hâlinde önümüze geldi ve kimse son noktaya gelene kadar tartışmadı bile nedenlerini.
İlk olarak İmam Hatip liseleri genişletildi. Tabii ki binalar genişletilmedi, eskiden sadece erkek öğrencilere hitap eden okullar kız öğrencileri de kaydetmeye başladı. Alayımız demokratız ya, kimse bunu tartışmadı, işin içine 2 Mustafa girdiği zaman biz tartışmayı bir kenara atıyoruz, Mustafa Muhammed’i tartışırsan çarpılma olasılığın var, Mustafa Kemal’i eleştirirsen de hakaretten hapsedilme.
İmam Hatiplere kız öğrenci alınırken okulun kuruluş amacı ve dini nedenleri üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadı. İmam Hatipler, Mustafa Kemal zamanında din adamlarının cahilliğini gidermek amacıyla kurulmuş okullar ve ülkenin nüfusuna ve onun oranına göre öğrenci almak amacıyla faaliyete geçmiş. Esasında İmam Hatipler bir din okulundan çok birer teknik okul, imam, vaiz, müezzin ve daha ilerisi için din adamları yetiştiriyor. Din adamları dememin nedeni benim suçum değil, İslamiyet öyle emrettiği için bu iş erkek işi. Kadının camide namaz kılması bile tartışılırken, zaten bu konuyu fazla da tartışmanın bir anlamı yok.
Kimse de çıkıp "Dinimiz bu şekilde emrediyorken, neden kızlarımızı bu okullara kaydettiriyorsunuz" demedi. Ben bu konuyu tartışmaya başladığımda ateist olduğumdan hep yalnız kaldım ve bir ateistin de din konusunu tartışabilmesi gerektiğini anlatamadım.
Amaç belliydi, o kızların okulun üniforması gereği kapanmaları gerekiyordu, dinlerinin ne olduğunu öğrenemeden, yarım yamalak etraftan öğrendikleriyle 11 yaşında kapalı birer Müslüman olarak 6 ya da 7 yıl okudular. İşte "Kadının istediği gibi giyinme hakkı" kavgası burada başladı, bu kızlar askeri birlik gibi, birer siyasi obje olduklarını bilmeden üniversite kapılarına dayandılar ve erkeklerin kendileri için yazdığı kapanma hakkını kendilerinin özgürlüğü diye savunarak savaştılar.
Evet, dinciler iktidardaydı ve kadını kendi çıkarları için siyaset adına çök kötü kullanıyorlardı. İmam Hatip bu kadar mezun verince onların gideceği üniversiteler de ciddi sorun ve tartışma noktasına geldi ve sonuçta Aziz Nesin’in yıllar önce söylediği gibi her yanımız İmam Hatipli doktorlar, mühendisler, avukatlar ve benzeri insanlarla doldu. Oysa bunun olanağı yoktu, bu tartışmayı da yıllarca yaptım ve nedenleriyle yazdım. Belki bir sonraki yazımda detaylarını yazarım ama net bir daha söylüyorum, bir İmam Hatip öğrencisi doktor olamaz.
Erdoğan ve AKP bu projeyi iktidara gelirken yapmıştı, zaten 12 Eylül darbesi her olanağı önüne hazır sunmuştu ve onlar da çok başarılı kullandılar. Ancak şimdiki durum öyle değil, Erdoğan siyasi yaşamdan silinmek üzere ve yine son koz olarak kadınları kullanıyor. Günlerdir bitakım insanlar yani analar Diyarbakır HDP il binasının önünde PKK’ye giden çocuklarını HDP’den istiyor.
Bu taktik o kadar pis bir taktik ki, oradaki kadınları gördükçe içim parçalanıyor, onlar birer anne ve kullanıldıklarının farkında değiller. Bunu yapma nedenleri son çırpınış, HDP’nin kapatılması için başsavcılığa çaktırmadan suç duyurusunda bulunmak. Hem bu çocukları HDP kaçırıp PKK’ye teslim etti diye, komedi ötesi bişey söyleyeceksin, hem de "Versene ya kadının çocuğunu" diyeceksin. Sonra senin o koca aklınla HDP’li arkadaşlar da Murat Karayılan ya da Cemil Bayık’a gidip "Geçen ay getirdiğimiz çocukları versenize, anneleri çok üzüldü, haftaya başka getiririz" diyecekler ve HDP de PKK bağlantısı dolayısıyla kapatılacak, böylece erken ya da baskın seçim kararı alıp, bir kez daha seçim kazanıp Türkiye’yi biraz daha yiyeceksin.
AKP 18 yaşına bastı ve yine kadınları siyasette kullanıyor.