Dini dinbazlardan* kim kurtaracak?

İslam dünyasındaki ülkelerin temel sorunu, ilahi olan dinin, dünyevi olan iktidarın aracı haline getirilmesi ve kullanılmasıdır.

"Batı’ya gittim, İslam’ı gördüm ama Müslüman yoktu; Doğu’ya döndüm, Müslümanları gördüm ama İslam yoktu."

Muhammed Abduh

Geçtiğimiz günlerde uluslararası bir endeks açıklandı. Bu endeksin adı; İslamilik Endeksi. Bu endeksin ne olduğundan önce biraz tarihselliğinden bahsedelim.

 

2010 yılında George Washington Üniversitesi’nden Scheherazade S. Rehman ve Hossein Askari, uluslararası akademik bir dergi olan Global Economy Journal’de, "Ekonomik İslamilik Endeksi" (An Economic Islamicity Index) ve "İslam ülkeleri ne kadar İslami?" (How Islamic are Islamic Countries?) başlıklı iki makale yayımlarlar.

 

Yazarlar, "İslamilik Endeksi" diye belirledikleri kıstaslara göre Müslüman-gayrimüslim farkı olmadan dünyadaki 208 ülkeyi tek tek değerlendirerek bir "İslamilik" sıralama yapmışlar.

 

Bu endeks;

  • toplumun tüm üyelerine eşit iktisadi fırsatlar,
  • adalet,
  • mülkiyet haklarının korunması,
  • çalışmak isteyen herkese istihdam imkânlarının oluşturulması,
  • eşit eğitim hakkının sağlanması,
  • yoksulluğun önlenmesi ve temel ihtiyaçların karşılanması,
  • vergilerin verimli kullanılması,
  • tabii kaynakların ölçülü kullanılması,
  • yolsuzluğun önlenmesi’nin de

aralarında bulunduğu 12 adet iktisadi kıstas ve "kanuni ve idari, insani ve siyasi haklar, uluslararası ilişkiler" gibi ana başlıklar altında da benzer değerlendirme ölçütleri kullanılarak hazırlanmıştır.

Araştırmayı yapan Islamicity Vakfı’nın sitesindeki bilgilere göre, araştırmanın yöntemi olarak da, İslam hukuku kaynağı Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetler gösteriliyor. Endeksi oluştururken çalışmanın sınırları olarak da şeriat hukukunun gelişime açık olmasından kaynaklı yoruma açıklığı belirtilmiş.

 

Bu makalelere dünyadan gelen olumlu tepkiler sonrasında bu araştırma "İslamilik Endeksi" adıyla 2015 yılından itibaren küresel bir "projeye" dönüşmüş ve her yıl sonuçlar açıklanmaya başlanmıştır. 

2010’DAN BUGÜNE TABLO BENZER

Son endeks dahil önceki yılların araştırmalarına Islamicity Vakfı’nın internet sitesinden ulaşılabiliyor. İfade ettiğim gibi 2018 yılına ait sonuçlar geçtiğimiz günlerde açıklandı.

 

Araştırmanın ilk yayınladığı 2010’da İslamilik konusunda ilk beş ülke İrlanda, Danimarka, Lüksemburg, İsveç, İngiltere olmuş. Bunların hiç biri Müslüman ülke değil. Bu listeye Müslüman ülkelerden Malezya (nüfusunun yüzde 60 civarı Müslüman) 33’üncü, Türkiye 71’inci, Suudi Arabistan 91’inci ve İran da 139’uncu sırada yer alarak girmiştir

2018 endeksine göre ise en İslami ilk 5 ülke; Yeni Zelanda, İsveç, Hollanda, İzlanda ve İsviçre. Araştırmaya göre ilk 40 ülke arasında hiçbir Müslüman ülkesi yok.

 

Müslüman ülkelerden ilk sırayı 43’üncü sıra ile Malezya alıyor. Araştırmada, Türkiye 81’inci, Suudi Arabistan 88’inci ve İran 134’üncü sırada yer alıyor. Türkiye 2017’de 81. sıradayken 2018’de 95. sıraya gerilemiş olduğunu not olarak düşelim.

Kabul edelim ki bu tablo İslam dünyası ve Müslüman ülkeler için acı bir tablodur.

 

SORUMLU TEK BAŞINA BATI OLMAZ

Bu tablo sadece Türkiye için değil diğer Müslüman ülkeler için de karanlıktır. Bu açıdan sadece Türkiye değil, son listede 85’inci sırada yer alan Arabistan’dan 125’inci sırada yer alan İran’a, 137’nci sırada yer alan Mısır’dan ve son sırada (153’üncü) yer alan Yemen’e kadar birçok ülkede durum iç açıcı değildir.

 

Müslüman olmayan ülkelerin daha "İslami" yaşamasının, buna karşı Müslüman ülkelerin İslami değerlerden bu kadar uzak yaşayışını nasıl açıklamalıyız?

 

İslam dünyasının içinde bulunduğu bu durumunu Batı’nın oyunu, Batı’nın İslam Dünyası’nı sömürmesi olarak açıklamak fazlaca kolaycılık olur. Dahası bu gerekçe, var olan sorunu "anlama"yı değil "açıklama"yı öncelediği için sorunludur. Oysa kabul edelim ki, İslam dünyasının temel sorunu içinde bulunduğu durumla yüzleşmeyi reddetmesi yani anlama çabasından özellikle kaçmasıdır.

 

İslam dünyasındaki ülkelerin temel sorunu, ilahi olan dinin, dünyevi olan iktidarın aracı haline getirilmesi ve kullanılmasıdır. Bu ülkelerde "din", yaşanan tüm sorunların görülmemesi için sorunların üzerine örtülen bir örtüdür. Din’in ilahi alandan çıkarılıp seküler alanda iktidar aracı haline getirilmesi, yaşanan olumsuzluklara siyaseten itirazın önünü kesmektedir. Yani din, bu ülkelerde yönetenlere bir tür dokunulmazlık kazandıran bir araçtır da.  

 

SORUN DİNİN ARAÇSALLAŞTIRILMASIDIR

Nitekim bugün bir bütün olarak İslam dünyasına bakıldığında, dinin vaaz ettiği hiçbir ahlaki, sosyal ve toplumsal değerin yeterince yaşandığını görmüyoruz. Müslüman ülkelerin bir çoğunda toplumun küçük bir azınlığı ülkeyi yönetmesi, toplumsal eşitsizlik, eğitimsizlik, gelir adaletsizliğinin varlığıdır. Nitekim bu araştırma da bunu net biçimde tarihsel bir süreklilik içinde var olduğunu söylüyor.

 

Bu tablonun değişmesi ise her ülkede tek tek tüm Müslümanlara, dindarlara düşüyor. Dinin siyasete alet edilmesine karşı çıkarak; dini, dinbazlardan koruyarak buna başlayabilirler.


O yüzden Muhammed Abduh’un; "Batı’ya gittim, İslam’ı gördüm ama Müslüman yoktu; Doğu’ya döndüm, Müslümanları gördüm ama İslam yoktu" sözü çok değerlidir.

Bu elbette uzun bir yol ama bir biçimde ilk adımı atmak gerekiyor. İyi insan olmanın şartlarından biri de bu olsa gerek.


* Tayfun Atay'a referansla kullandığım bu sözcüğü, Peyami Safa "dini kendi bildiğince tahrif eden, 'din dolandırıcısı'" için kullanır. Safa; "Bize 'dinbaz' ve 'devrimbaz' değil, dindar ve inkılapçı lazım" diye yazar. (Din-İnkılap-İrtica, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1990, s. 88)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi