Murad Mıhçı
Direnen Haydarpaşa Garı
Haydarpaşa Garı’nda üç sıra vagon
Üstüne kuşlar konuyor
Ne kadar kendini tutsa insan garip oluyor
Haydarpaşa Garı boşalmış bir kenarda duruyor
Gidelim buradan dedim duymuyor.
Haydarpaşa Garı’nda bir akşam yalnız mı kaldınız
Nasıldır çaresizlik içinde insan anlarsınız.
İlhan Demiraslan
Yaşadığımız süreçte hızlı bir şekilde tarih ve simgeler yok edilmeye çalışılırken direnen HAYDARPAŞA GARI üzerine yazmaya karar verdim. Yazarken herkesin kendi Haydarpaşa tarifi olduğunu fark ettim.
Eminim yazımı okuyanların benim değinmeyi unuttuğum kendi Haydarpaşa Garı’na dair hikayeleri vardır.
Hepimiz biliriz HAYDARPAŞA GARI, Türkiye sinemasında kullanılan önemli mekanların başında gelir. Zeki Alasya ve Metin Akpınar filmlerinden hatırlamaz mıyız bu büyüleyici yapıyı? Haydarpaşa’nın mekan olarak kullanıldığı filmlerin ana konusu İstanbul’a göç durumudur.
Çocukluğumuzun ilk oyuncağı olan trenlerin gerçeğini Haydarpaşa Garı’nda gördüğümüzde duyduğumuz heyecan sanırım hepimizin hafızasında yerini koruyor.
Ya da ben yaştakilerin hatırlayacağı üzere garın önündeki limandan kayıkla Eski Et Balık Kurumu tarafındaki alana geçmeler. Elimi büyüklerime fark ettirmeden kayığın kenarında korkarak suya soktuğumu hatırlarım.
Tabii bu güzel mekandaki sanat gösterilerine katılanlarımız da çoktur. Küçük çaplı konserleri ya da tiyatral gösterileri mutlaka izlemişizdir.
Diğer yandan sol siyasetin sendikal mücadelelerinin eylem alanıdır.
Sıcak günlerde garın restoranında tren saatini beklerken içtikleri biranın tadı, bu yazıyı okuyan keyfine meraklı birçok dostun damağındadır.
Haydarpaşa Garı, bazılarımız için de kötü anıları çağrıştırır. Zorunlu gidilen askerlik veya İstanbul’un taşı toprağı altın diyerek gelenlerin sonrasında hayal kırıklığı ile memleketlerine dönmek zorunda kaldıklarındaki hüzün…
HAYDARPAŞA GARI VE 1915
Ya da biz az olanlar, Ermeniler, için 1915’te aydınların tehcire götürüldüğü toplanma merkezidir Haydarpaşa Garı. Belki de bu coğrafyada karabulutları yoğunlaştıran o acı tarihin başlangıç yeri…
Yıllar evvel 24 Nisan 1915’te başlayan ölüm yürüyüşünü anmak için o merdivenlerde İnsan Hakları Derneği’nin çağrısıyla toplanmıştık. Gözüm pek yanıltmaz ama
Türkiyeli Ermeniler arasında bu anmaya cesaretle gelen sayısı 3 ya da 5 kişiydi. Bu anma, sembolik olarak katılım açısından çok önemliydi. Tarihsel açıdan 1915’in en sembol yerlerindendir. Biz, Ermeniler, için Haydarpaşa’nın acı hikayesi 1915’tir.
YAPIMINA 1871’DE BAŞLANMIŞ
Biraz Haydarpaşa Garı’nın öncesi ve sonrasının tarihçesine bakalım. Ağustos 1871’te Nafia Nazırı Ethem Paşa’nın ilk kazmayı vurmasıyla Haydarpaşa- İzmit demiryolu hattının yapımına başlanmıştır. İlk gar binası da burada yapılmaya başlanmış. İlk hat olarak da Haydarpaşa –Pendik rotası planlamış ve 1872 yılında yine ağustos ayında sefer başlamış...
Daha sonra garın yapımına II. Abdülhamid döneminde,1906 yılında yeniden başlanmış ve1908’te hizmete girmiştir. Eski gar binasının yeterli olmayışı bu yeni binanın tasarlanmasında çok önemli rol oynamış.
Fakat bu yapının gar olmadan önce de tarihsel açıdan çok önemli bir geçmişi var.
Ermeni tarihçilerden Eremya Çelebi Kömürciyan’ın notlarında, Bizans döneminde imparatorlarının dinlenme mekanı olduğunu ve bir yandan da en önemli din adamlarının kaldığı saraya benzer bir yapının var olduğunu yazar. Özellikle o dönemlere baktığımızda Bizans İmparatorları ve din adamları arasındaki bağların çok önemli oluşu bir yandan merkezi idarede bu yerin önemini gösteriyor.
Herkesin son zamanlarda gördüğü ve okuduğu gibi Haydarpaşa Garı ve çevresi rant için düzenlenmeye çalışılırken önemli kalıntılar ortaya çıktı. Tabii uygar ve tarihe önem veren ülkeler için toprağın altından çıkanların hazine olduğunu yazarsam doğru olacaktır.
Arkeolojik kazılarda Helenistik Dönem’den Osmanlı’ya kadar çeşitli kültürel katmanlara ait izler gün yüzüne çıktı. Gün yüzüne çıkanlar, aslında nasıl bir değerin üstünde yaşadığımızı fark etmek açısından büyük bir gösterge.
Bir de tabi Hristiyanlık tarihinde büyük bir öneme sahip AZİZE BASSA KİLİSESİ’ne ait kalıntılar olduğu tahmin edilen bulgulara rastlandı. Açıkçası, 5. yüzyılda yapılmış bu kilisenin kesinlikle gar civarında olduğuna inananlardanım…
Ve şimdi yavaş yavaş günümüze gelmeden son olarak HAYDARPAŞA GARI’nın başına gelen felaketlere değinelim…
1909 yılında büyük bir yangın oluyor ve yeniden inşa edilmek zorunda kalınıyor.
6 Eylül 1917 tarihinde mühimmatların Suriye cephesine gönderilmesini engellemek için planlı sabotaj sonucu büyük bir patlama oluyor. Bir tren dolusu askerin öldüğü söylenir...
1918 yılında İngiliz uçakları tarafından iki sefer bombalanır.
Tabi 1979 yılında kadar çok badireler atlatan gar, Romen İndependanta tankerinin infilak etmesi sonucunda yine hasar alır ve camları kırılır. Bu patlamadan Kadıköy sahiline yakın olan yerler de etkilenmişti. Bu patlamayı hatırlıyorum maalesef.
Felaketler devam eder ama bu sefer felaket rant amaçlıdır. Bu tarihi mekanın birilerine peşkeş çekilme çabası da 1989 yılında ilk kez bozulur.
2004 yılında bu sefer dönemin İstanbul Belediye Başkanı KADİR TOPBAŞ ortaya çıkar. İktidarın "Proje, Proje" sloganlarından gar da nasibini alır. Haydarpaşa Dönüşüm Projesi ortaya atılır. O güzide yerin çevresine "70 katlı müthiş binalar yapacağız." derler. Garın da ranta teslim edilmesi amaçlanır.
DİRENİŞ SÜRÜYOR
Tabi duyarlı insanlar buna tepki verir. Direniş, yine aynı tarihlerde Mimarlar Odasının ve Gar içinde yeri de olan Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikasının hukuki ve eylemsel çağrılarıyla başlar. Direnişe daha sonrasında bireyler ve duyarlı sivil toplum kuruluşları da destek verir.
2010 yılında bu muhteşem bina bir büyük felaket daha yaşar. Garın restore edilmesi umut edilirken yangın çıkar. Bu büyük yangını söndürmek için deniz suyu kullanılır. Deniz suyu en az yangın kadar gara zarar verir. Acı fatura da günlük çalışan iki gariban emekçiye çıkarılır.
Haydarpaşa Garı, en acı gününü 31 Ocak 2012’de yaşar. Son tren acı düdüğünü çalar ve ne yazık ki bir daha geri dönmemek üzere gardan ayrılır. Artık gara gelecek bir tren yoktur. Bu nedenle limanına artık gemi de yanaşmaz. Haydarpaşa artık trensiz ve gemisiz kalır. Geriye kalan tek şey önü kapatılmış o değerli tarihi yapı ve hiçbir zaman garı yalnız bırakmayan İstanbul simgelerinden martılardır artık.
Tabi bir de binanın ranta teslim olmaması için 501 haftadır her Pazar direnen çevre dostları var. Pazar günleri saat 13.00-14.00 arasında gar önünde seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu direniş son dönemde meyvesini vermeye başladı ve hızlı trenlerin özellikle gar ihtiyacı olduğu fark edildi. Fakat tekrar bağlantı sağlanacağı umudu etrafında çıkan tarihi bulgular yüzünden şimdilik rafa kalktı. Fakat hepimiz biliyoruz ki Haydarpaşa nice felakete, acıya direndi. Can-ı gönülden inanıyorum ki gar dostları ve masalları sayesinde yine trenlerin düdükleriyle eninde sonunda şenlenecek.
Garın kafesi heyecanla bekleyen insanlarla yine dolacak. Martılara simit atılan iskelesi tekrar açılacak…
Yazımın girişinde de dediğim gibi herkesin bir Haydarpaşa Garı tarifi ve hikayesi var. Bu yazımı, Haydarpaşa’dan ölüm yolculuğuna çıkan Ermeni aydınlarımıza ve Suruç’ta kaybettiğim o tatlı arkadaşım Ece Dinç’e ithaf ediyorum. Ece’nin Haydarpaşa Garı önündeki fotosu hiçbir zaman gözümüzün önünden gitmeyecek…